Hangi rengin ulemasısın sen, şair ve
söyle neyin hengâmesidir içinde saklı belli ki teftiş ediyorsun sadece sektiğin
iklimi hani sözcüklerin dilemması hani imlecin umarsızlığı ve işte tabanları
yanan geceye koşut sürdün sen bu imkânsız aşkı, şakıyan bülbüllere cephe mi
aldın yoksa yosun gözlerinde seken rüzgâr gibi içinde esen yelin de mertebesi
belli işte sessizliğindir hayallerinin alametifarikası yoksa durduk yere yazar
mıydı kalemin…
Bir lanetse okunan tövbe et.
Bin bir hararetle içine çektiğin her
duyguyla sadece idame et hayatını ne de olsa huylu huyundan vazgeçmez hele ki
huysuz ruhunla kaçıp da kovalandığın kaçıncı zamanın esiri oldun sen ve asla
susmasın kalemin mademki nesrisin hayatın…
Seferi tanıklığında ömrün katık
ettiğinden fazlasıdır bilmezler de neyse içinde saklanan ve dökülen her yaşının
isyanına razı yasını kabullendiğin kadar yaşardığın ve yeşerdiğin ölü iklimde
mi saklıdır yoksa maruzatın?
Hüzün bir gediktir.
Hüzün girifttir.
Hüzün bohçandaki yarendir.
Aslında hüzün sensin, şair ve sen hiç
olmadığın kadar kendinsin ne zamanki kalemi eline alsan…
El bebek gül bebek büyüdüğün zamanlar
geride kaldı hem belki de sensin çağın gerisinde kalan ve yirminci yüzyıla
duyduğun platonik aşk ve özlemle seyrediyorsun sen yeniçağı ve hayatı…
Ah, şair…
Bir devir kapandı sonra da tüm
kapılar yüzüne kapandı.
Devindiğin midir içinde kalan ukde
yoksa kırdığın potlar mı seni senden koparan ve sensiz işte sensin içinde
yaşamaya mecbur kılındığın kozandan kopamadığın.
Ne ipek böceğisin ne kelebek.
Ne azat edilesi bir ruhsun ne de
firar etmesi mümkün bir asalet.
İnsansın sen meleklere öykünen ama
kanatların yok bu yüzden sadece kuşlara gıpta edersin: onların özgürlüğüne ve
seken ayaklarına ve takındığın hiçbir duygu senle bire bir eşleşmez çünkü sen
dağınık bir kümesin ve kümelediğin duygulardır senin sana kurduğun tuzak.
İçin gider mevsime bilmezsin de hala
hangi mevsim olduğunu.
Bilmezden gelirsin belki de
panjurları yoktur hem yüreğinin ve saf tuttuğun asaletin ve safiyetin uğruna
hep içine atarsın yüreğine saplanmış dikenleri.
Dilemması yarınların…
Dillendirdiğin ne mi peki?
Dilinin ucuna gelip de söyleyemediğin
kayıtlıdır amel defterinde ve ahretliğin ve azat edemediğin çocuk hüviyetin: ne
yaşının insanısın ne yasından ödün verirsin.
Yalnızlık ve yorgun ruhun ve sen buna
o kadar alışıksın ki.
Sancılı bir zam tarifesidir hem
sevgin sen büyümezsin ama yüreğin hep ihtişamlıdır keşke ah, keşke en çok
kendini sevebilseydin ama unutma ki geç değil hiçbir şey için mademki mevzu
bahis yine sensin sadece kır şeytanın bacağını ve usulca uç göğün tepesinde
varsın konduğun bulut olsun mezarın yeter ki vazgeçme kendinden ve kendini
sevmekten de asla taviz verme.