Ket vurulmuş bir isyanım ben: aşikâr.

Mevsimin meftun gülüyüm bir o kadar bülbülü göğsümü siper ettiğim ömrün gediklisi duygularım.

Ölü iklimden son uyanan ben oldum ve Kuzey Kutbunda saklı bir buzdağı iken güney rüzgârlarıyla sürüklendim ekvatora kadar.

Coğrafyam asla iyi olmadı ama iyi bir coğrafyaydı öğretmenimin yüreğinde saklı tuttuğuna inandığım ve coğrafya öğretmenimiz hep krem kokardı ve nasıl da parlardı öğretmen kürsüsünde bir de sigara içerdi ama içine çekmeden bazense öylesine derin bir iç çekerdi ki…

Sevmeye korkardım kadını ama severdim de elbet için için ve içerlediğim idi onun bana sitemkâr gülüşü belki de bu yüzden tarih dersine yöneldim ama yeniçeriler gibi de asla kazan kaldırmadım.

Tarihi de sevemedim gitti ve esefle kendime yüklendim ne de olsa o gün en sevdiğim arkadaşımın yüzüne devasa bir tokat atmıştı tarih öğretmenim ve gülümseyerek ovuşturmuştu yanan ellerini.

Arkadaşımızın yüzü alev gibi yanarken ben tarihten en yüksek notu alsam ne ki?

Sonra o acı haber ulaştı sınıfa tarih öğretmenimiz kavimler gibi aniden g/öç etmişti bilinmeyen bir âleme.

Patavatsızdı sınıftakilerin çoğu ve edebimden görmezden geldim erkek öğrencilerin küfürlerini beti benzi atan güneş bile utanmışken çekincelerim ile tahtayı silerdim ve üstüm başım tebeşir tozuyla batmışken mutlu berduşlar gibi dönerdim sırama demem o ki; tebeşir tozuna bağımlılık geliştirmişim ta o yaşımda asla da düşünmemişken içimde yatan aslanın öğretmen olmam adına gün gelip de kükreyeceğine.

Kürediğim hayallerim değil sadece elbet gerçekleştirdiklerim.

Gerçekler ise günbegün boyumu aşan ve canımı acıtan.

Melun gölgelerin ne olduğunu ve nereden çıktıklarını asla kestiremedim ki kendi gölgemi bile kovmuşken peşimden gelen sürü halinde o gölgeler.

Kindar.

Nefsine tapan.

İsyankâr.

Ve de münafık.

Tarihin tozlu sayfalarından firar eden belki de rahmetli tarih öğretmenimin bedduası ne de olsa ezberci sistemin mağdurlarından biri olarak ezberlediğim tüm tarihleri unuttum sonra da b/öldüm tek tek Osmanlının duraklama ve gerileme devirlerini.

Gerilediğim ya da ilerleyemediğim.

Sil baştan.

İzah edemediğim ve de.

İmla hatası bildiğim şıklar ben tüm yüreğimle âşık iken bir de aşık attığım.

İmha edemediğim acı anılar nihayetinde herkes tarafından terk edildiğim.

Hayal gücüm ve gerçekler arasında gidip geldiğim ve müdavimi olduğum o kısır döngünün önüme konan bir tabak dolusu sıcak yemeğin kokusuna yenik düşmeyip de uzun yıllarımı aç geçirdiğim ve izahı olmayan öyle ki kemiklerim sayılırken kemiklerimin üstüne geçirdiğim kaç beden büyükse artık üstümden dökülen.

Zerresi yok gözümde an itibari ile.

Zerre de önemi yok dünde ne amaçla kendime eziyet yaptığımı da bir meziyet bellediğim ve işte uyruğu olmayan acıların kuyruğuna bastığım bazense kuyruklu yıldız gibi kayıp geçtiğim.

Geçimsiz olduğum kadar da iyi huylu olduğum asla yalan değil ve disipline ettiğim irademle beynime verdiğim komutların da geri dönümüdür elbet saklı başarılarım: dediğim gibi sakladığım dünde kalsa bile çoğunun güne sirayet ettiği ve de yazdıklarımın muadili iken sevinçlerimi ve yaşama sevincim.

Bir konçerto belki de alt belleğimde aralıksız dönen o plak.

Aşktan da üstün iken kimi şarkıların vurguladığı ve aşkın pembeleşen yüzü ne de olsa an itibari ile kocaman bir yetişkin olsam bile aşktan kolay kolay bahsetmem bizimkilerin yanında ve ben bir ömür aşka âşık iken asla da kolay olmadı hani aşkı içimde yaşatmak ve utançtan peltekleşen dilim ve titreyen sesim ve ellerim.

Çocuk kalmanın nesi mi kötü?

Kötü denen büyümek mi peki?

O halde kötü addedilen sadece erişkinler mi?

Bir de acımasız çocuklar yok mu ve işte çocukluğumda bana musallat olan sınıfın azgın güruhu.

Söylemler.

Bazen öğretmeni dahi çileden çıkartanlar ve elinde cetvel ile geldi mi sınıfa çil yavrusu gibi dağılan yaramaz arkadaşlarım hep de dalga geçmediler mi bir ömür?

Saçımın atkuyruğu ve gözlüklerim ve çalışkan olmanın sonucu iken inek damgası yemem günümüzde ise birileri okumuş eşek diye tezahürat yaparken…

Zaten kime yarandım ki bir ömür?

Yaram yok gocunmam ama toplu halde yapılan o baskının neticesinde insanın kendinden şüpheye düşmesi gibisi de yok hani…

Merdiven altı bir öğrenci değildim ne de öğretmen.

Üstünkörü de yaşamamışken ve bilgiye ve empatiye hep değer verdiğim ve içselleştirdiğim.

Rengimse beyaz bazen pembe.

Kızaran yüzüme de yakışan kirazları da kulaklarıma küpe yaptım mı elbet bu yaşımda bile çocuk gibi mutlanmaktayım basit bir detaydan ve de sözden ya da hüzünlenmekte en ufak olumsuzlukta.

Günün devirdiği kadehler.

Gecenin de şerbeti iken sözcüklerle yaptığım o karışım.

Bazen rüzgâr olup estiğim.

Bazen yaprak gibi uçuştuğum.

Günü dünle bağdaştırmak ve yarınlardan medet ummak ne de olsa umudunu hep saklamalı insan bazen tutulan nutkunu da yazarak ifa ederken elbet şerh düşülesi ömrün basit bir detayında saklı iken de hayatın geneli ve gerçeği elbet hayal gücümü de katık yaptığım kadar gerçekçi bakış açımla kolay da değil hani dengeyi tutturmak hele ki şirazesi kaymış dünyanın ardından bakıp da geleceğini tayin etmesi insanın hayli yorucu bu bağlamda kaleme bağdaş kurduğum her yeni gün her yeni saat ve paylaşım elbet benim de yazacak nice öyküm var üstelik sonlanmamak adına…

 


( Çocuk Kalmanın Nesi Mi Kötü... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 21.05.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.