Şehirlerin kendilerine ait  ruhu vardır.Kadim şehirlerse bu ruhu en iyi yaşatanlarıdır.Bahse konu şehirlerin kokusu,dokusu içine işler insanın.Tabiki o şehrinde belli başlı semtlerinde bu ruh doruğa çıkar.O ruh geçmişten günümüze kültürümüzün yaşatıldığı köklü ve tarihi mekanlarda hep diridir.Tarihiyle, kültürüyle, diliyle, yöresel ağzı, şairi, yazarı, alimi,velisi, delisiyle bir ahenk içinde yaşarlar.Kimse kimseden üstün değildir, kimse kimseyi hor görmez.Var olan yok olanı gözetir. Sesin sessizliğini,sessizliğin sesini dinlersin. Kalabalıkta yalnız,yalnızlıkta kalabalıklaşırsın. Bir köşe başında  veya ara sokakta çay ikram edenin muhakkak bulunur.Selam verirsin alınır, içtenlikle selâmlarlar.

Belli başlı köşelerde üç dört kuşak geriden günümüze gelmiş esnaf aileleri vardır.Onlar gariban babasıdır.Onlar  o çarşının bel kemiğidir.Konuşması, gezişi, giyimi kuşamı tertemizdir.Diliyle,eliyle, gönlüyle herkesi ağırlarlar. Yalan dolanla işi olanlar onların semtine uğrayamazlar. Onlar, aldıklarını da sattıklarını da makul ölçüde yaparlar. Fırsatı ganimet bilmez, bilenleri de uyarır veya o bölgede barındırmazlar.Bir nevi ahilik kültürümüzün günümüzde yaşayan temsilcileridir.Onlar; şehrin otelcisi, manifaturacısı, nalburu, kuyumcusu, sahafı, kasabı, berberi mağazası ve esnaf lokantasıdır. Belli başlı tarihi meydanlarında, kapalı çarşılarında onlara sık sık rastlarsın.

Hele esnaf lokantaları var ki ,onları anlatmaya kalemde kelamda yetmez.Onlar; açın,yoksulun, bekçinin, polisin, öğrencinin, yolda kalmışın hamisidir,gelirler her türlü yemeği bol bol  yerler ve para vermeden giderler.Onların parası esnaf lokantası tarafından ödenir.Hem de "Sen yine mi geldin yerine dün niye gelmedin?" sözüyle karşılanırlar.Geçmişten günümüze tüm doğallığıyla aktarılan yemeklerin tadı da kokusu da tüm sokağı sarar.Yumurtalı kıyma, yumurtalı ıspanak, mercimek, kelle -paça çorbaları,istim kebabı, İzmir köfte, pide, lahmacun, et döner kebabı, güveç, et kavurma,haşlama v.s.sıcak kazanlar da tezgahta sergilenir.Tezgahın üstünde ise vazgeçilmez asırlık tatlılar; sütlaç, tepsi kadayıf, aşure ve kadayıf dolması arzı endam ile sahiplerini beklerler. Valisi, velisi, delisi hepsi boş buldukları masaya oturur hal hatır hoş sohbet eşliğinde yemekler yenir.Birbirini tanıyanların önce geleni sonra gelenin ücretini öder.

En güzeli de o sokağın garibanı yoksulu,temizlik görevlisi, devriye gezen bekçisi,polisi yemeğini oradan günlük yer ve ücret ödemeden çıkarlar.Bu esnaf lokantasının vazgeçilmez geleneğidir. Şükrün,bereketin ve paylaşmanın tadıdır esnaf lokantaları.Yolda kalmışlar, parası bitmişler,  öğrenciler oralarda muhakkak karnını doyurmuşlardır. Esnaf lokanta sahibi akşama kalmış pilavı ertesi gün sütlaç yapar.Etli yemekleri başka yemeğe dönüştürür kesinlikle israf etmez veya çöpe atmaz.Birçoğu akşama kalan yemekleri  sokağın fakir fukarasına dağıtır.O yüzden o yemeklerin tadı da  bereketi de zirvededir.Bu samimiyeti ve lezzeti üst düzey restoranlarda asla bulamazsın.Oralarda garson yoktur.Yemeğini kendin alır ve yersin.Seramik tabaklar hep aynı tiptir.Pilav tane tane yaprak döner mis kokuludur.

İşte bugün kaybolan birçok kültürümüz gibi esnaf lokantalarımız da yemeklerimiz de birer birer azalıyor veya yavaş yavaş kayboluyor. Ne olur bulunduğumuz şehirlerde; mahalle bakkalını, fırınını, kasabını, sahafını ve esnaf lokantalarını el birliği ile yaşatalım.

Hepinizin anneler gününü kutlar;  sağlıklı,mutlu ve bereketli ömürler dilerim. 

( Esnaf Lokantası başlıklı yazı AZİZ REMZİ tarafından 8.05.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.