15 Kasım 2013 Cuma

            Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürü Engin Altay ve Halkla İlişkiler Şube Müdürü Timurhan Yürekli arabalarıyla Arnavutköy yakınlarındaki köye dönen yola yaklaşırken tedirginlikleri had safhadaydı. Sabah saat 07 olmadan ağabeyin yardımcısı Aydın Timurhan Yürekli’yi aramıştı. Sesi titriyordu. Ağlamak üzereydi.

-Ağabey hemen gelin diye yalvarmıştı adeta. Çok kötü şeyler oldu. Felaket.

-Ne oldu Aydın kardeş. Ne felaketinden bahsediyorsun sen?

-Ağabey lütfen gelin. Tırlara el koymuşlar.

-Ne tırı Aydın?

            Aydın sakinleşmeye çalıştı.

-Dün gece yurt dışına transfer yapılacaktı ağabey. Her şey ayarlanmıştı.

-Biliyoruz Aydın. Bir sorun çıktı deme. Bu mümkün değil.

-Çok büyük bir sorun çıktı ağabey. Gece bilmediğimiz bir gurup Sapanca’daki depoya operasyon yapmış. Depodaki görevli kardeşlerimizi şehit etmişler. Tırlara el koyup Ankara’ya götürmüşler. Sabaha karşı Müsteşar tarafından Hazineye 10 milyar dolar teslim edilmiş.

            Timurhan Yürekli’nin bir anda nefesi kesildi. Öksürmeye başladı. Konuşamadı.

-Timurhan ağabey! Timurhan ağabey. Ağabey’in şekeri ve tansiyonu fırladı. Gelseniz iyi olur.

-Tamam Aydın. Kapat. Karabulut’un haberi var mı?

-Haber verdim ağabey yola çıktı.

-Tamam Aydın biz de geliyoruz.   

            Timurhan Yürekli apar topar kıyafetlerini değiştirdi. Bir taraftan da Engin Altay’ı aradı. Hemen apartmanın önüne inmesini söyledi. Böyle bir şey nasıl olurdu? Camianın tırlarına kim nasıl el koyabilirdi? Aklı almıyordu. Bu doğruysa ki doğruydu. Camianın 40 yıllık uğraşla oluşturduğu itibarı sıfırın altına inmiş demekti. İşte bu resmen kıyamet demekti. Timurhan Yürekli ceketi elinde apar topar evden çıkarken 25 yıllık karısının seslenişini bile duymadı. Apartmanın önüne indiğinde Engin Altay arabasının yanında bekliyordu. Yüzü allak bullaktı. Timurhan Yürekli biner binmez arabayı tekerlerini öttürerek hareket ettirdi. 10 dakikada kaç Ayet el Kürsi okuduğunu unutmuştu. Çekinerek sordu.

-Hayırdır ağabey? Ne oldu?

            Timurhan Yürekli cevap vermeden torpido gözünü açtı. Engin Altay’ın arada bir sigara içtiğini biliyordu. Paketten çıkardığı sigarayı yaktı. İkinci sigarayı Engin Altay’a uzattı. Kendi tarafındaki camı bir parmak kadar açtı.

-Dün gece bir felaket yaşanmış Engin. Tam bir felaket.

-Ne felaketi ağabey? Neden bahsettiğini anlamıyorum.

-Sapanca’daki depoya operasyon yapılmış Engin. Depodaki arkadaşları öldürüp tırlara el koymuşlar.

            Engin Altay’ın yüzü sapsarı oldu. Kırk yıl düşünse aklına gelmeyecek bir şeydi bu.

-Ne! Ne diyorsun ağabey? Ciddi misin?

-Yola bak Engin. Ciddiyim. Biraz önce Aydın aradı, haber verdi. Ağabey sinir krizi geçiriyormuş. Bizi çağırdı.

-Kim böyle bir şeye cüret edebilir ağabey? Aklım havsalam almıyor.

-Benim de senden kalır yanım yok Engin. Kimlerin yaptığını bilen yok ancak sabah Müsteşar Hazine’ye on milyar teslim etmiş.

-Sıçtık desene ağabey.

-Sıçtık ki ne sıçtık Engin. Burnumuzun dibindeki parayı kaptırdığımıza mı yanayım, gaflete mi, Camianın itibarının yerle bir olduğuna mı yanayım? Bilemedim Engin.

-Kardeşlerin parasına yazık oldu ağabey.

-Para yeniden kazanılır Engin. Ama itibar kazanılmaz. En geç öğle vaktine herkesin ağzına sakız oluruz. En kötüsü de Muhterem Büyüğümüze karşı yaşayacağımız mahcubiyet.   

            Arnavutköy yakınlarındaki köy yoluna dönene kadar konuşmadılar.  Ağabey’in villasının önünde arabayı park ettiklerinde Karabulut ve Aydın bahçe kapısının önünde konuşuyorlardı. İlginç olansa bahçe kapısının önünde bir cam arabası vardı. Arabadan inip yaklaştılar.

-Selamün Aleyküm Aydın. Cam arabası neyin nesi?

-Aleyküm Selam ağabey diye karşılık verdi Aydın. Ağabey sinir krizi geçirdi camlar kırılınca değiştirsinler diye çağırdım.

-Sen ne yaptın Karabulut?

-Hala şoktan çıkamadım Timur ağabey. Berbat durumdayım. Buraya nasıl geldiğimi anlamadım. 

            Timurhan Yürekli ceketinin cebinden çıkardığı naneli şekeri ağzına attı.

-Kimse kusura bakmasın ama korktuğumuz başımıza geldi. Böyle olacağı belliydi.

            Şaşkınlıkla yüzüne bakanlara aldırmadan devam etti.

-Ben bu sevkiyatı biz ayarlarız dedikçe herkes ısrarla karşı çıktı. Arkadaşlarımızla yıllardır sevkiyat yapıyoruz. Holding’dekileri, bankadakileri ikna edemedik. Bu saatten sonra dövünmenin kimseye faydası yok. Ne yapacağız ona bakmak lazım.

            Villanın ikinci katından gelen haykırışla devam edemedi. Ağzında dönderip durduğu şekeri yuttu. Ağabey balkona çıkmış bağırıyordu.

-Aydın yanındakilerle yukarıya, hemen!!! 

            Aydın, Karabulut, Engin Altay ve Timurhan Yürekli süklüm püklüm yukarıya çıktılar. Ağabey pür hiddet sık sık maklube yedikleri salonda volta atıyordu. Karşısında el pençe bekleyen adamlara aşağılar gibi baktı. Sabah ki kaostan sonra kullandığı ilaçlarla her ne kadar şekeri ve tansiyonu rahatlasa da öfkesi geçmemişti.

-Bu rezaleti açıklamak isteyen var mı diye iğneleyici sordu bakışları yerde bekleyenlere.

            Timurhan Yürekli’nin tamamen suçsuz olduğunu düşündüğü konularda savunma yapmak gibi bir huyu asla olmamıştı.

-Rezaletten kastettiğiniz nedir ağabey?

            Bu cevabı ne ağabey ne de diğerleri bekliyordu. Şaşkınlıkla Timurhan Yürekli’ye baktılar.  

-Bilmiyormuş gibi soru soruyorsun Timurhan! Dün gece yaşananların başka bir izahı var mı?

-Bizim suçlu olduğumuzu düşünüyorsanız yok ağabey. Hiçbir izahı yok. Şahsım adına suçlu olduğumuzu düşünmüyorum. O yüzden bence her şeyin bir izahı olmasından ziyade bundan sonra ne yapacağımız. Bize yapılan bu operasyona nasıl cevap vereceğimiz daha çok önem arzediyor.

            Ağabey’in çatık kaşları normale döndü. Yüzü az da olsa yumuşadı.

-Kimlere suçlayacağını ve planlarını merak ettim Timurhan. Açıklamanı bekliyorum.

-Suizanda bulunmak istemiyorum ağabey. Kimseyi suçlamak niyetinde de değilim. İş yanlış kişilere verildi. Herkesi memnun edeceğiz diye bu duruma düştük. Naçizane düşüncem bu yönde.

            Ağabey duyduklarından tatmin olmuşa benzemiyor, cevap bekler gibi bakıyordu.

-Günlerdir ülkenin her yerinden tırlar, kamyonlar Sapanca’ya emanet getiriyor. Gerek İstanbul içinde gerekse taşrada hiçbir problem yaşanmadı. Bu bakımdan buradaki üç kişi adına rahatlıkla vicdanımızın rahat olduğunu söyleyebilirim. Buna benzer sevkiyatları yıllardır yapıyoruz. Ki malumunuz bu en büyük sevkiyatımız olacaktı. Hükümete ve tüm muhaliflerimize hadlerini bildirecektik. Sevkiyat konusunda tecrübeli bir ekip varken tecrübesiz bir ekip görevlendirilmemeliydi. İtirazlarımız imamlar şurasında dikkate alınmadı. İş işten geçti. Yenisine bakacağız.

-Saçma sapan konuşma Timurhan! Bize güvenip paralarını emanet eden kardeşlerimize” Kusura bakmayın paralarınızı çaldırdık” mı diyeceğiz? Tövbe, tövbe.

            Tanıyan herkes Timurhan Yürekli’nin asla saçma konuşmadığını bilirdi.

-O zaman bize operasyon çekenlere karşılık vereceğiz. Asla unutulmayacak bir karşılık olmalı.

-Mahremler bu konuda çalışıyorlardır. Biz ne yapacağız onu söyle Timurhan.

            Ağabey birden bire hatırlamış gibi oturmaları için koltukları işaret etti. Aydın’a seslendi.

-Aydın çocuklara söyle bize kahvaltılık bir şeyler hazırlasınlar.

            Koltuğa oturup gözlerini Timurhan Yürekli’ye dikti.

-Aklından geçenleri bizimle paylaş Timurhan.

            Timurhan Yürekli gelene kadar bir şeyler düşünmüştü.

-Peşin peşin büyük bir darbe aldığımızı kabul edelim ağabey. Bize operasyon çekenler tahminimizin üstündü güçlü ve organize. Unutmamamız gereken ikinci önemli husus nerede hata yaptığımız.

            Engin Altay mızırdandı.

-Biz hata yapmadık ağabey.

-Bugün itibarıyla bu kuru bir iddiadan öteye geçmez Engin. Operasyon yedik. Kardeşlerimizden topladığımız 10 milyar elimizden uçtu. Bu demektir ki bir: kendimize olan aşırı özgüven küçük ayrıntıları görmemizi engelledi. Şu anda hatalarımızı düşünerek vakit kaybetmek fuzuli. İkincisi bu operasyon nasıl yapıldı diye düşünmenin de manası kalmadı artık. Devlette her zaman milliyetçi bir kanat vardır. Anlaşılıyor ki bu kanadı tam olarak tasfiye edememişiz. Veya deşifre ederek pasife düşürememişiz.  Bana göre en önemli soru bizi kim deşifre etti?

            Timurhan Yürekli Karabulut ve Engin Altay’ı süzdü. Çalışanlar kahvaltılıkları servis etmek için kapıyı çalarak içeri girince sessizlik oldu. Çalışanlar işlerini bitirip çıkana kadar konuşma olmadı. Kahvaltı tabağındaki küçük peynirli poğaçadan büyük bir ısırık alan üstüne de çayından bir yudum için Timurhan Yürekli konuşmaya başladı.

-Benim aklıma ilk gelen isim Caner Çaylı oldu. Hakkımızda çok fazla bilgisi var. Sapanca’ya para gönderdi amasını bilahare konuşalım. Oğlunun ölümünden bizi sorumlu tuttuğu aşikar. Müşerref abla da böyle düşünüyor. Korumak için Ali Yıldırım’ı sahte bir nişanla himayesine aldı. Bizimle olan tüm bağlarını koparmak üzere sanki. Formalite damadı Ali Yıldırım geçmişi karartılmış karanlık biri. Müşahade ettiğimiz kadarıyla oldukça kalifiye ve maharetli. İstihbarat’taki bize karşı gurup için çalıştığına şahsen eminim. Daha ilginci Ali Yıldırım Caner’in parasını Sapanca’ya götüren kişi. Bağlantılarına uluşamadığımıza göre tam bir profesyonel olarak değerlendirmemiz gerekiyor. Karaşahinler ve Caner Çaylıyla aramızdaki en büyük engel bana göre.

            Timurhan Yürekli susup muzaffer bir edayla muhataplarına baktı. Sessizliği fırsat bilen Karabulut söze başladı.

-Benim aklıma ilk gelen kişi Küçük Ağa oldu ağabey. Camiamıza muhalif olduğunu hatta bu muhalifliğin düşmanlık seviyesinde olduğunu inkar edemem. Bağlantılarını tam olarak çözemediğimiz için kesin kanaat belirtmem uygun olmaz ama böyle bir operasyonu ondan başkası organize edemez. En önemli soru ise bizi nasıl deşifre etti?

            Ağzına attığı zeytinli poğaçanın üstüne bardağındaki son yudum çayı içen Engin Altay öksürerek konuşmak isteğini belirtince ona baktılar.

-Ali Yıldırım Karaşahin holdingde çalışıyor. Küçük Ağa dediğiniz Ayhan Taştekin’in Abdülkadir Karaşahin’le uzun geçmişi olan bir tanışıklığı var. Ali Caner Çaylı’nın damadı ve güvenlik müdürü olduğuna göre mantık basit değil mi ağabey? Caner veya Ali Abdullah Ali Yıldırım üzerinden Küçük Ağa’ya ulaşmış olabilirler. Ali Abdullah ve Ali Yıldırım Sapanca’daki depoyu biliyorlar. Öyle değil mi? Ali Yıldırım Diyarbakır’dayken bizden olmayan istihbaratçılar oteldeydi.

            Üç farklı görüş Ağabey’in düşüncelerini toplamasına sağlamıştı.

-Üçünüzde haklısınız. O zaman ortak düşmanlarımız belli. Caner, Ali Yıldırım, Küçük Ağa ve Orhan Metin.

-Orhan Metin ne alaka ağabey anlamadım?

-Yanlış hatırlamıyorsam daha önce söylemiştim Engin. Karaşahinlerin prestijlerini kullanmak istiyoruz. 4 yıl önce Karaşahin Holding’i bünyemize katmak için karar alındı. Adamların güvenilir bir nakliye ağları var. İş dünyasındaki isimleri çok prestijli. 30 yıllık şirketleşmeye göre küçük ama sağlam bir altyapıya sahipler. Mahremlerimizin aldığı kararı uygulamak için öncelikle ortaklık teklifinde bulunduk. Ali Abdullah karşı çıktığı için aile kararsız kaldı. Neden Orhan Metin çünkü, Orhan Metin pasifize edilirse Ali Abdullah ortaklık tekliflerimizi kabul etmek zorunda kalacak. Ali anladığım kadarıyla bir tetikçiden başka bir şey değil. Ama Caner ve Küçük Ağa ortadan kaldırılmalı. En azından Caner’e ayağını denk al kabilinden büyük bir gözdağı vermeliyiz.

            Karabulut, Timurhan Yürekli ve Engin Altay başlarını sallayarak onayladılar duyduklarını.

-O zaman Küçük Ağa sende Karabulut.

-Emredersiniz ağabey.

-Caner ve Orhan Metin de sizde Timurhan. Ali küçük sinek mide bulandırana kadar yaşayabilir.

-Emredersiniz ağabey.

-Küçük Ağa’nın nerede olduğunu biliyor muyuz Karabulut?

-Küçük Ağa istenildiği zaman bulunacak biri değildir ağabey. Operasyonda parmağı varsa bir süre ortalarda gözükmez. Araştırır bulurum ama biraz zaman alacaktır.

-Geç olsun da güç olmasın Karabulut. Küçük Ağa ve adamlarının pasifize olmalarını ve ortalığa dosya saçılmasını istiyorum. Küçük Ağa’yı ortaya çıkarmak için medya gücünü aktif kullanmak lazım. Hakkındaki bilgiler yayın kuruluşundaki kardeşlerimize ve finanse ettiğimiz yayın kuruluşlarına servis edin. Küçük Ağa dedikodu olarak başlayacak haberleri okuyup ortaya çıkmazsa her şeyin üstüne kalacağını anlasın. Farkındaysanız savaş halindeyiz, medyaya servis edeceğiniz her haber doğruluğu tartışılmadan kabul görecektir. Ve muhataplarımızın hareket kabiliyetlerini sınırlayacaktır. Her üçünüz de bu minvalde çalışın, göreyim sizi. Muhterem Büyüğümüzün huzuruna mahcubiyet içinde gitmek istemiyorum.

-Emredersiniz ağabey. Ben müsaadenizi istiyorum.

-Müsaade Allahtan Karabulut kardeşim. Selametle. Hayırlı haberlerini bekliyoruz.

            Karabulut odadakilerle tokalaşıp çıkınca Ağabey bakışlarını Timurhan Yürekli’ye çevirdi.

-Caner’e ulu orta bir saldırı istiyorum Timurhan. Otelinin önünde olsun. Caner mesajı alacaktır. Pişmanlık içinde tekrar yanımıza gelmeli. Yok inat ederse hakkında hazırladığınız dosyaları önce Caner’e ardından gazete ve televizyondaki kardeşlere ulaştırın. Ki yuvaya dönmezse itibarının sıfırlanacağını iyice anlasın.

            Timurhan Yürekli gülümsedi.

-Emredersiniz ağabey.

-Orhan Metin’e gelince, Tuğrul Ercan’ı öldürtmeye azmettirmek, kara para aklamak, altın kaçakçılığı yapmaktan dosya hazırlayıp Orhan’ı içeri alın. Uzun süre cezaevinde kalmasını temin edin. Ben Adliye’deki kardeşlerle görüşeceğim. Temas halinde kotarırsınız. Mardinli Beşir şu tefeci. Orhan Metin’i içeri alınca dükkanlarına çöksün. Suphi de hazır olsun.

-Emredersiniz ağabey.

-Camiaya kafa tutmak neymiş herkes öğrenmeli Timurhan ve herkes camiamıza biat etmeli. Hayırlı haberlerinizi bekliyorum. Haydi selametle.

            Timurhan Yürekli ve Engin Altay Ağabeyle kucaklaşıp arabalarına binerek Emniyet binasına doğru yola çıktılar.

( Bereli 62 başlıklı yazı Mustafa ESER tarafından 5.05.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.