Mahkeme salonuna benzeyen bir odada yaklaşık yarım saat bekledikten sonra sekreter kızın kapıyı aralayıp;
-Buyrun hanımefendi, müdür bey sizi bekliyor,demesiyle irkildi.Heyecandan eli ayağına dolaşmıştı,içinden bildiği sureleri okuyor, rezil olmamak ve işe alınmak için de dualar ediyordu.
Girdi içeriye ve kendisine gösterilen koltuğa oturdu,tedirgindi,kocasından başka yabancı bir erkekle konuşmanın,iş icabı da olsa,huzursuzluğunu yaşıyor biran evvel evine dönmenin planlarını yapıyordu.
Kısa boylu,kel ve biraz da göbekli olan müdür bey,gözlerini bilgisayardan ayırıp pür dikkat kadına yöneltti.Gayet temizli ve bakımlı görünen kadını tepeden tırnağa süzdükten sonra,sanki bir komutanın askeri,bir öğretmenin öğrencisini,bir hakimin de suçluyu sorguladığı gibi başladı sorular sormaya.
- Yaşınız kaç?
-Kırkiki efendim.
-Her hangi bir rahatsızlığınız var mı?
-Hayır.
-Nerelisiniz.?
-Bursa'da doğdum büyüdüm,uzun yıllardır da burdayız,İstanbul'da.
-Evli misiniz?
-Evet,bir oğlum bir kızım var.
-Daha önce çalıştınız mı?
-Sigortalı işte çalışmadım ama ev temizliğine çok gittim.
-Yabancı diliniz var mı?
-Yok.
-Tahsiliniz...
-Ortaokul.
Klasik iş görüşmelerinde sorulan sorulardı bunlar,oysa temizlik görevlisinin bilgisayar kullanmakla,yabancı dil konuşmakla ne alakası vardı,yerleri paspaslarken veya asansörleri silerken ingilizce şarkı mı söyleyecekti?
Dakikalar sonra,o soğuk cümleyi kurdu müdür bey,kadın mavi eşarbını düzeltirken:
"Biz seni ararız."
Kadın odadan çıktından sonra sekreteriyle şöyle konuşuyordu:
-Onu işe alacak mısınız?
-Tabi ki hayır,bizim işin etiği şudur,önce tanırsın sonra yollarsın...