Papaz efendi ve kızı Aslı adeta tabanı yanmış it gibi kaçmışlar Acem ülkesinden. Hiç kimseye söylememişler, hiç kimseye haber vermemişler. Dolayısıyla zavallı Kerem’in onların kaçtıklarından haberi olması mümkün değilmiş. Ama burada unutmamamız gereken bir faktör var tabii  ki: Ak sakallı dede.

Papaz ve Aslı Amasya önlerine geldiğinde ak sakallı dede yine görünmüş Kerem’e. Kerem ak sakallı dedeyi görür görmez dokunmuş sazın tellerine görelim bakalım neler söylemiş:

Yetimem vurulmuşam
Men ciğerden yanmışam
Gözüm onıyçın ağlar
Yardan ayrı galmışam

Dede dede can dede
Tespihi mercan dede
Yerim sal yastuğum koy
Odu öldüm men dede

Dede kızmış.

-Lan oğlum sen abaza değil misin? Bu Kerkük ağzı da nereden çıktı?
-Yav çaktırma be dedem. Hem sen neye geldin söyle bakalım.
-Papaz, Aslıyı Amasya’ya kaçırdı. Bir hafta oldu gideli.
-Herif kızı götüreli bir hafta olmuş sen daha yeni mi haber veriyorsun?
-Ya kusura bakma. İletişim ve koordinasyonda bazı sıkıntılar yaşıyoruz bu günlerde. Haydi sen şimdi oyalanma da yola koyul.

Kerem hemen babasının konağına gitmiş. Konağın ahırına girerek kendisine bir at seçmesi gerekiyormuş. Tek tek bakmış atlara ’’ BMV...I -ıh bu olmaz, CHEVROLET- Bu da olmaz- LOMBARGİNİ- Yok bu da kesmez’’ En sonunda aradığını bulmuş:  Safkan bir FERRARİ onu bekliyormuş. Ferrariye atladığı gibi bu mübarek beygir dört nal koşmaya başlamış Amasya’ya doğru.

Acem diyarından oldukça yol aldıktan  sonra Kerem yolda  hırpani kılıklı bi herif görmüş. ’’ Yazıktır, günahtır, şunu da atın terkisine alayım, zavallı yürümekten helak olmuş ’’ Diyerek atını durdurmuş ve bu üstü başı dökük, saçı sakalı birbirine karışmış vatandaşın yanına gitmiş.

-Aga atla götüreyim.

Vatandaş yavaşça kafasını kaldırmış.

-Leyla..Sen misin? Sonunda geldin mi aşkım?

Kerem bi sağına bakmış, bir soluna bakmış ortada kendisinden başka hiç kimseyi göremeyince korkmaya başlamış.

-Lan oğlum ne Leylası?

Adam omuzundaki sazı almış ve tıngırdatmaya başlamış.

Leyla bir özge candır
Kara gözlü ceylandır
Doyulmaz hüsn-ü andır
Kanılmaz bir içim su
Leyla...Leylaaaa...Ahhh Leylaaaa

Kerem iyice yaklaşınca bu adamı bir yerlerden gözünün ısırdığını farketmiş. Daha da dikkatli bakınca tanımış ve bir çığlık çıkmış ağzından.

-Lannn...Lannnn...Lan sen bizim Kays değil misin? Sana kayısı diye takılırdık okulda..Lan oğlum ne bu hal?

Kays da gözlerini kısarak bakmış Kerem’e...

-Anaaaa...Lan sen de röntgenci Keremsin..Valla tanıdım seni.
-Yahu kanka hayırdır? Ne iş? Dağıtmışsın iyice.
-Sorma birader. Aşık oldum.
-Oğlum biz de aşık olduk tamam da bu kadar dağıtmaya değer mi? Hem sen kime aşık oldun bakayım. Sakın bana o sümüklü Leyla’ya aşık olduğunu söyleme..Okulun en uyuz kızı?
-Ah be kanka...Hep o ak sakallı dedenin marifeti bunlar. Batı aleminde Eros, bizim alemde de bu ak sakallı dede önüne gelene aşk şarabı diye bir uyuşturucu veriyor. Biz de genciz, saf saf önümüze konan her cins şarabı içiyoruz. Ondan sonra da işte böyle.
-Leyla'ya aşık oldun yani. Yahu iyi de dayansaydın ya kapısına ’’ Allah’ın emri, peygamberin kavli diye’ Senden iyisini mi bulacaklar?
-Yok..Öyle olmuyormuş. Benim biraz çöllerde dolaşıp iyice bronzlaşmam gerekiyormuş.
-Leyla mı dedi sana bunları...’’Ben teni bronz olmayan erkeğe varmam’’ mı dedi?
-Yok be oğlum...Leyla edepli kızdır. Okul bittikten sonra bir hafızlık kursuna yazıldı. O gün bu gündür kurs binasından dışarı adım attığını ne gören var ne duyan. Tek kelime bile duymadım ki ağzından.
-Eee o zaman bu çöl olayı ne ayak?
-Ne bileyim yahu...Bizim ak sakallı dedenin bir fantezisi sanırım. Kabak benim başımda patladı.
-Neyse..Atla da götüreyim seni. Yalnız oğlum senin işin yaş. Ters istikamete yürümüşsün Bu taraflarda çöl bulman zor..Olmazsa seni Konya’ya filan bırakayım. Ben de oradan Amasya’ya geçerim.
-Hay yaşa be kanka..Ayaklarıma kara sular inmişti...Neredeyse Leylasının da çölünün de diyecek hale gelmiştim.
-Vah zavallı Kays’ım vahhh...Senin vaziyet benden de kel.
-Kanka bak bana bi daha kaysı deme..Ben artık Mecnun nicki ile takılıyorum alemde.
-Oldu bakalım Mecnun efendi...Atla da seni Konya’ya kadar götüreyim.

İki kafadar Ferrari denen kısrağın sırtında yol almaya başlamışlar lakin kısrağın navigasyon aleti bozulduğu için yolu şaşırmışlar.

Oldukça uzun bir yolculuktan sonra bir dağ yolunda birden karşılarına kır bir atın üzerinde bir elinde saz, öteki elinde kılıç acayip bir adamla karşılaşmışlar. Neredeyse feci şekilde çarpışacaklarmış. Kerem öfkeyle bağırmış.

-Ulan oğlum kör müsün? Önüne baksana.

Acayip adam mahcubiyet içinde boynunu bükmüş.

-Ben kör değilim gardaşlar. Ama babam kördür. Bu yüzden de adım Ruşen Ali olduğu halde herkes bana Köroğlu der.
-Yahu Köroğlu ne işin var senin bu Allah’ın dağında? Sen de mi yolunu şaşırdın?
-Yok ağalar. Yolumu şaşırmadım. Buralar benim mekan olur.
-İyiymiş..Söyle bakalım şimdi biz neredeyiz?

Köroğlu almış sazı eline ve söylemiş nerede olduklarını. Dinleyelim bakalım ne demiş?

Benden selam olsun Bolu Beyine
Çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır.
Kıvırcık saçlarına
Kar düşmüş uçlarına
Dağın yamaçlarına
Yaslan be Halil İbrahim

Mecnun söze girmiş.

-Üstadım karıştırdın biraz.

Kerem de konuşmuş:

-Anaaaa..Lan biz dolana dolana taa Boluya mı gelmişiz? Neyse onu anladım da Gardaş bu Halil İbrahim kim?
-Bolu Beyi olur kendileri.
-İyi de senin o zalım herifle ne işin var?
-Sorma birader onun kız kardeşi Hüsnü Bela Hatuna aşık oldum da acıcık.
-Eee ne var aşık olmuşsan. Aslan gibi delikanlısın. Vermedi mi kızı sana?
-Vermedi ib..Yani İbrahim bey...’’Ben fıstık gibi kız kardeşimi sana verip de bir köre Bubaaa dedirtmem’’ Dedi.
-Kız güzel mi bari?
-Aga nerden bileyim güzel mi çirkin mi? Herif kızı konağından dışarı çıkartmıyor ki?Neymiş efendim edepli kızlar öyle sağda solda kendilerini göstermezlermiş.

Mecnun yine söze girmiş?

-Eee o zaman nasıl aşık oldun sen?

Kerem atılmış.

-Lan oğlum anlasana. Yine ak sakallı dedenin halt etmesi. Buna da içirmiş. Garibime doz fazla gelmiş anlaşılan. Millet düz duvara tırmanırken bu da dağlara tırmanmış böyle.

Köroğlu başlamış inci taneleri gibi göz yaşları dökmeye...

-Ah gardaşlar ah...Derdim sadece o olsa iyi.

Kerem sormuş:

-Başka derdin de mi var?

Köroğlu yine almış sazını ve demiş ki:

-Hay edende haya teper peh peh peh pehhh
Huy edende huya teper heyy heyy heey heeeyyy
Köroğlu’nu suya teper, Köroğlunu Suya taper.

Kerem merakla sormuş:

-Ağam kim, paşam kim, gözüm kim, nigar kim? kim? kim? kim?

Köroğlu cevap vermiş:

-Kiziroğlu Mustafa Bey...Bir Beyin oğlu, Zor Beyin oğlu?

Mecnun dayanamamış?

-Bolu Beyi Halil İpraamın oğlu yani.

’’ He ya ’’ Demiş Köroğlu. ’’ Hüsnü Bela Hatunun Ağabeyisi Mustafa...Ula herif başıma bela kesildi. Nerede görse bir hay ediyo, bir huy ediyo, sonra cumburlop su...Onun yüzünden yüzgeçlerim çıkacak neredeyse.

Neyse efendim uzatmayalım bunlar Köroğlundan Amasya yolunun tarifini alıp ona da ’’Allah yardımcın olsun gardaş, senin işin çok zor ’’ Dedikten sonra yola revan olmuşlar tekrar.

Bu sırada Amasya’da neler olduğuna gelince:

******

Gelecek  bölümde  inşallah.
&autoplay=1" frameborder="0" allow="accelerometer; autoplay; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture" allowfullscreen>
( En Edeplisinden Aşk Hikayeleri--3. Bölüm-- başlıklı yazı Sami Biber tarafından 10.04.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.