5 Kasım 2013 Salı

 

Karaşahin Holding Ali Abdullah Karaşahin’in Ofisi.

            Karaşahin Holding Baş Mali Müşaviri Hızma Karaşahin Yüksek gülerek odaya girdi.

-Günaydın ağabey.

-Günaydın Hızma. Hayırdır sabah sabah?

            Hızma koltuğa oturdu.

-Müdürlerle falan bir toplantı yapalım demiştin ağabey.

-Ne zaman toplanıyoruz?

-Bu hafta sonu planladım ağabey. Müşavirlerle görüştüm. Kasım başı itibarıyla geçici hesaplar hazırlanacak. Gayri resmi bir bilgilendirme toplantısı olacak. Tamam dersen ve kimlerin katılmasını istiyorsan haber vereceğim.

-Holding bünyesindeki şirket yöneticilerine haber ver Hızma. Vakfın durumunu da sen anlatacaksın.  Hava iyi olursa bahçede olmazsa evde toplanalım. Babama da haber verelim. Hem kahvaltı hem öğle yemeği için hazırlık yapılsın. Sabah dokuzda toplanalım. Resmiyet istemiyorum Hızma.

-Tamam ağabey. Ben haber veririm.  

 

10 Kasım 2013 Pazar

            Ali Abdullah’ın talimatıyla Pazar sabah 08.45 te Karaşahin holding bünyesindeki şirketlerin yöneticileri Abdülkadir Karaşahin’in evinin bahçesine gelmişlerdi. Dışarı serin ama soğuk değildi. Rutin aile toplantısı için gelen aile fertlerinin ve yöneticilerin arabalarıyla otopark tamamen dolmuştu. Ali Abdullah özel dizayn siyah minibüsten inerken gözüne bir arabadan inen takım elbiseli dört kişi dikkatini çekti. Bunlar holdingin kıl dörtlüsüydü. Fevzi, Burhan, Serhat ve Rüstem. Her zaman kibar, her zaman kontrollü, her zaman titiz dörtlü. Ali Abdullah şoförü Hasan Kara’ya ayrılmamasını işaret edip dörtlüye yaklaşıp seslendi.

-Rüstem gelsene.

            Nakliyenin müdürü Rüstem Doğan aceleyle yaklaştı.

-Buyurun Abdullah Bey.

-Etrafına baksana Rüstem.

            Rüstem Doğan şaşkınlıkla etrafına baktı. Sorudan bir şey anlamamıştı.

-Sizden başka takım elbiseli kimse var mı?

            Rüstem tekrar etrafa göz gezdirdi. Otoparktan çıkanlar arasında takım elbiseli, kravatlı kendilerinden başka kimse yoktu.

-Yok efendim. Biz..

-Hızma resmiyet istemediğimi söylemedi mi size?

-Söyledi Abdullah Bey. Biz…

            Ali Abdullah la havle çekti.

 -Sivil dedim Rüstem sivil. Anlamadınız mı? Yemek masasında ceket kravat istemiyorum.

            Ali Abdullah başka bir şey söylemeden döndü. Hasan Kara arabanın yanında bekliyordu.

-Hasan. Kibar Hanım, Murat ve Yasemin kahvaltıdan sonra çıkacaklar. Götür yanlarından ayrılma.

-Peki Abdullah Bey. Lokantaya mı?

-Evet Hasan. Yarın açacaklarmış. Hazırlık varmış lokantada. Halledersiniz.

-Tamam Abdullah Bey.

            Bu güne özel bahçeye fazladan masalar çıkarılmıştı. Rutin Aile geleneğinde bir eksiklik vardı. Orhan Metin yanında bir kadınla gelmişti. Abdülkadir Karaşahin masada tek başınaydı. Kız kardeşleri yoktu.

-Baba halalar nerede?

-Memleketi özlemişler oğlum. Gittiler.

-Yalnız mı kaldın?

-Yalnız değilim oğlum. Evde bir sürü çalışan var. Merak etme.

            Kahvaltı öncesinde Orhan Metin yanındaki kadınla evlenmeyi düşündüğünü ve bir çocuklarının olduğunu söyleyip Sevcan’ı aileye tanıttı. Kahvaltı bittiğinde Abdülkadir Karaşahin’le birlikte Sevcan, Kibar, Oylum, Murat, Yasemin, İbrahim Hakkı’nın çocukları ve Orhan Metin’in küçük oğlu eve doğru uzaklaştılar. Çalışanlar masayı toplayıp ayrılınca şoför ve korumalar çayları tazeleyip ve mangalların yanında beklemeye başladılar. Masadakilerin bakışları Ali Abdullah’ın üstündeydi. İlk defa böyle bir toplantı yapılıyordu.  Ali Abdullah çayından bir yudum içip konuşmaya başladı.

-Çocuklar bu toplantının gayri resmi bir toplantı olduğunu Hızma size iletti. Biraz önce aklıma geldi. Hızma.

-Efendim ağabey.

-Yeni yılda ki ilk yönetim kurulu toplantısından sonra yeniden toplanalım. Daha kalabalık olsun.

-Tamam ağabey. Ayarlarım ben.

-Dediğim gibi bu resmi bir toplantı değil çocuklar. Gayri resmi bir bilgilendirme toplantısı. Holdingimizin genel durumu hakkında hepimizin bilgi sahibi olmasını arzu ettim. Hepiniz yeteri kadar bilgi sahibisiniz ama birinci ağızdan bilgi sahibi olmak her zaman iyidir. Şirketlerden önce vakıf hakkında bilgilendirme istiyorum. Seni dinliyoruz Hızma.

            Hızma Karaşahin yerdeki çantasından çıkardığı bir tomar plastik dosyalardan birini kendine aldı. Diğerini Ali Abdullah’a uzattı. Diğer dosyalar elden ele azalarak dolaştı.

-Hepinizin bildiği gibi Karaşahin vakfı holdingimizin onursal başkanı ve babamız Abdülkadir Karaşahin tarafından kuruldu. Vakıf tüzüğümüz gereği en önemli faaliyet alanımız her kademede okuyan fakir ve başarılı öğrencilere eğitim bursu vermek. Bir kısmı İstanbul da olmak üzere Diyarbakır, Mardin, Gaziantep ve Şanlıurfa illerimizde tespit edebildiğimiz öğrencilere karşılıksız burs veriyoruz. Eğitim burslarının yanında staj ve lisansüstü eğitim desteği verdiğimiz öğrencilerimiz de var. Burs verdiğimiz öğrencilerimizin bir kısmını kendi işyerlerimizde istihdam ediyoruz. Bu bakımdan istihdam sıkıntısı yaşamıyoruz. Burs başvurularında önceliği kendi çalışanlarımıza ayırdığımızı söyleyebilirim.  İkinci büyük faaliyetimiz gıda ve sosyal yardımlar. Fakir olduklarını tespit ettiğimiz kişilerin gıda ve sağlık harcamalarını karşılıyoruz. Ayrıca Cami inşaatlarına yardım, başvuran bölgemiz stk larının faaliyetlerine de katkı sağlıyoruz. Vakfın finansmanına gelecek olursak…

            Hızma zımbalı kağıtların son sayfasını açtı.

-Vakıf gelirlerimiz birkaç farklı kalemden oluşmakta. Vakıf onursal başkanımız, babamız Abdülkadir Karaşahin’in menkullerinin tüm kira ve satış gelirleri şirket hisselerinden elde ettiği tüm gelirler, holding ve şirket yönetim kurulları kararı gereği ağabeyimiz Ali Abdullah Karaşahin ve aile fertlerinin huzur hakları, Karaşahin holding bünyesindeki şirketlerin aylık brüt cirolarının % iki lik kısmı.

            Ali Abdullah Hızma’nın bakışından bir sorun olduğunu anlamıştı.      

-Vakıfla ilgili bir sorun mu var Hızma?

-Sorun mu değil mi bilmiyorum ağabey ama ödemeler konusu.

            Hızma bakışlarını kardeşlerinin üstünde gezdiriyordu.

-Açık konuşur musun Hızma?

-Her ayın ilk haftası muhasebeden brüt ciroları öğrenip havale istiyorum ağabey. Bazı müdürlerden şikayetler geliyor.

-Ne gibi şikayetler Hızma?

            Bu sırada lafa Helin girdi.

-Konuşmanın buraya geldiği iyi oldu ağabey. Hızmanın söylemek istediği tam olarak şu. Her ayın ilk haftası muhasebeden arayıp Hızma’nın vakıf için havale istediği söylendiği için biz yani ben, İlhan ve Nuri itiraz ettik. Kazandığımız parayı neden vakfa aktardığımızı merak ediyoruz.

-Hızma biraz önce vakıf faaliyetlerinden bahsetti ya Helin. Yönetim kurulu kararı.

-O karar alınırken ben yoktum ağabey. Merak ettiğimiz isteğimiz dışında neden paramızla birilerini finanse ediyoruz. Herkes çalışıp çocuğunu okutsun bize ne? İnsanlar evlenip çocuk yaparken bize mi güvendiler?

            Helin’in bu çıkışıyla masada soğuk bir rüzgar esti. Helin aynı şirretlikle devam etti konuşmasına.

-İkinci merak ettiğimiz ise şirkette anlaşamadığım biri var. Daha doğrusu birkaç kişi var. İşten atın diyorum Hızma engel oluyor. Neymiş efendim engelli çalıştırmak zorundaymışız. Eli yüzü düzgün insanlarla çalışamayacak mıyız ağabey? Hızma kendinden dolayı…

Hızma titrek sesle konuşmaya çalıştı.

-Helin abartmıyor musun? Ne demek kendinden dolayı?

Helin bakışları Hızma’nın üstünde sesini biraz daha yükseltti.

-Evet Hızma doğru duydun. Kendi engelinden dolayı empati yapıp şirketleri engellilerle dolduruyorsun.

            Hızma’nın duydukları karşısında ağlamaya başladığını fark eden Ali Abdullah dayanamayıp haykırdı.

-Helin kes sesini!!!

            Helin ağabeyinin böyle bir tepki vereceğini beklemiyordu. Devam edemedi. Ali Abdullah’ın yüzü asılmış, kaşları çatılmıştı.

-Kardeşlerinle birlikte merak ettiğiniz şeylere gelirsek Helin. Bir. Evet insanlar bize güveniyor bizde insanlara yardım ediyoruz. Yardım etmeye devam edeceğiz. İki. Orhan ve ben hariç hepiniz ya vakıftan burs aldınız veya aynı mantıkla verdiğimiz paralarla okudunuz. Üç. Sen ve Nuri yıllardır vakıf işlerinden para kazanıyorsunuz. En büyük müşteriniz vakıf. Öyle değil mi Nuri?

-Evet ağabey.

-Dört. Vakıf yardımlarımız sayesinde bu gün tam bir aile şirketiyiz. Tüm çalışanlarımız holdingimize aidiyet duygusuyla bağlı. Gelelim ikinci konuya. Yasal olarak çalışanlarımızın % 2 sinin engelli olma mecburiyeti var. İkincisi şirketlerimizde çalıştırdığımız engelli insanların çoğu memleketlerimizin insanları ve bir kısmı da doğrudan veya dolaylı olarak akrabamız.  Üç.

            Ali Abdullah bakışlarını Helin’e dikti. Helin başını eğdi.

-İstekleri dışında insanlara ve en önemlisi de ablana söylediklerin için şimdi Hızma’dan özür dile ve masadan kalk. Toplantıya sen olmadan devam edeceğiz Helin Hanım.

            Helin cevap vermeden sandalyeden kalktı.

-Helin! Dediğimi duymadın mı? Hızma’dan özür dile masadan öyle kalk!

            Helin sandalyesine geri oturdu. Hızma titrek sesle konuşmaya çalıştı.

-Özür dilemeye gerek yok ağabey.

            Ali Abdullah sesi artık daha sertti.

-Sen karışma Hızma! Helin özür dileyip masadan kalkacak.

            Şirretliğini herkese kabul ettiren Helin bu tepkiyi beklemiyordu. İlk defa aile masasından kovuluyordu. Gözleri sulandı, sesi titredi.  

-Özür dilerim Hızma dedi. Hızla masadan kalkıp eve doğru koştu.

            Ali Abdullah’ın eli titriyordu. İşaret parmağıyla masayı takip eden korumalara işaret etti.

-Çocuklar çayları tazeleyin.

            Çaylar tazelenene kadar konuşmadı. Korumalar uzaklaşınca devam etti konuşmasına.

-Sözlerim masadaki aile fertlerine. Birincisi: Vakfa aktardığınız paralarla hiç biriniz ekonomik zarara uğramıyorsunuz. Örnek vermem gerekirse ben Nakliye ve akaryakıt dışındaki şirket ortaklıklarımdan elde ettiğim gelirleri vakfa aktarıyorum. Benim kağıt ve emlak işinden, Orhan’ın haddehane ve atölye, İbrahim Hakkı’nın yapıp sattığı villalardan, İlhan’ın tamirhanesinde modifiye ettiği, sattığı arabalardan, Nuri’nin sosyal medyadan kazandığı paralardan pay istemiyoruz. Herkes ağırlık hissesine sahip olduğu şirket gelirlerinden değil düşük hisseyle ortak olduğu şirket gelirlerinden pay aktarıyor. İkincisi biz bir aile şirketiyiz. Hepimiz birbirimizi finans ediyoruz. Aile olarak ortak paramızla vakfı finanse ediyoruz. Üçüncüsü ve en önemlisi ise vakıf babam ve benim kırmızı çizgimiz. Bu saatten sonra kırmızı çizgimden taviz vermem. Yeni yıla kadar düşünün vakıf paylarına itirazınız devam ederse herkesin holdingden ayrılma ve bağımsız olma hakkı var. Vakıf payını vermek istemeyen şirketlerdeki ortaklığımı sonlandırma kararı aldım. Yeni yıldaki ilk yönetim kurulu toplantısında bu konu gündeme alınacak. Hisselerimi değeri karşılığı isteyene devrederim.

            Bu cümleler masadakilere ikinci şoku yaşattı. Ali Abdullah’ı kimse bu kadar kararlı ve öfkeli görmemişti. Orhan Metin hariç. Masadakiler üçüncü şoku Orhan Metin’in sözleriyle yaşadı. 

-Öfkeyle mantıksız konuşuyorsun ağabey. Mesele paraysa çocukların paylarını bundan sonra ben öderim.

            Orhan Metin’in parayı ne kadar sevdiğini holding te çalışan herkes bilirdi.

-Mesele para değil Orhan. Herkes kendi payını kendi verecek. Vermek istemeyen benim paramı verecek. 

            Ali neredeyse toplantının başından bu yana Ali Abdullah’ı bakışlarıyla takip ediyordu.

-Bir şey mi söylemek istiyorsun Ali?

-Evet Abdullah Bey. Holding bünyesinde bir bilgisayar-bilişim şirketinin olmamasını merak ettim.

            Masadakiler rahatlayıp içlerinden bir oh çektiler. Konuşmanın seyrinin değişmesi iyi olmuştu.

-Bu güzel bir soru Ali. Neden bilgisayar şirketimiz yok? Çünkü aile fertlerimiz arasında bilgisayarcı yok. Ama dediğin gibi bu holding adına büyük bir eksiklik. Hızma bunu araştırmanı istiyorum. Akrabalar veya burslu öğrencilerimiz arasında bilgisayarcı varsa çağırın görüşelim.

-Tamam ağabey.

            Ali Abdullah’ın toplantı hevesi kaçmıştı.

-Toplantı bitti çocuklar. Başka programı olanlar gidebilir. İsteyenler yemeğe kalabilir. Hazırladığınız kağıtları birleştirip dosyalayın. Akşam ben inceler gerekirse size dönerim. Orhan sen beni bırakır mısın?

-Elbette ağabey de.

-Kibar yengen yarın lokantasını açacakmış. Hasan onları götürecek birazdan.

            Orhan Metin sesli sesli güldü. Cebinden çıkardığı puroyu yaktı. Masa boşalmıştı.

-Seninle biraz gezelim o zaman ağabey. Konuşmak istediğim konular var. Müdür Fevzi’nin gittiği bir mantıcı varmış. Bol sarmısaklı mantı ısmarlarım sana. İçerdekiler daha Sevcan’ı hesaba çekecekler. Bu gün erken gidemeyiz eve.

            Gülüştüler.

-Babamın yalnız kalması kötü oldu Orhan. Diğer eve de ben mi taşınsam diyorum.

-Yok artık ağabey. Babam kendi başına idare ediyor. Düzenini bozmak niye?

-Tek mesele babamın yalnız kalması değil Orhan. Sıkıldım biraz. İsterlerse benim evde Murat ile Yasemin kalırlar. Biraz değişikliğe ihtiyacım var sanki.

-Sen asıl sorundan bahset ağabey. Helin değil mi?

            Ali Abdullah arabalarına doğru gidenleri işaret etti.

-Gidenlere bak Orhan. İçlerinde her ay vakfa bağış yapanlar var. Minnet borçlarını ödemek istiyorlar. Birde bizimkilere bak. Tüm insani değerlerden yoksun gibiler sanki. Bir yerde hata yaptık ama nerede?

            Orhan Metin eskiden beri babasından bahsetmeyi sevmezdi.

-Babam da bende hata yapmadınız ağabey merak etme. Yapmanız gerekenden çok fazlasını yaptınız. Üzülmeye gerek yok.

-Üzülmemek elde mi Orhan? Engelli diye bir insanı hele de ablanı aşağılar gibi konuşmak ne demek? Madem öyle herkes başının çaresine baksın o zaman. Biz hatayı baştan yaptık Orhan. Çocukların eline hazır iş yanlarına kalifiye eleman verdik. Çaba harcamadan ellerine geçenlerin kıymetini bilmez oldular. Neyse. Hadi gidelim.

( Bereli 58 başlıklı yazı Mustafa ESER tarafından 4.04.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.