Makale / Araştırma

Eklenme Tarihi : 12.12.2021
Okunma Sayısı : 1015
Yorum Sayısı : 7

OSMANLI  TOPLUMUNDA BAYRAMLAR VE ÖZEL GÜNLER—11.  BÖLÜM – NASTURİLERİN  SONU

Kayıp  olan bir  Yahudi  kavmini  aramak  üzere 1835  yılında karısı  ve  çocuklarıyla yollara  dökülen  ABD li Protestan  misyoneri Dr. Ashael Grant bu  amaçla  İran’a  gitmiş ama  aradığı  kavmi  bulamayınca İstanbul’a dönmüştü. İstanbul’da  ona  böyle  bir  kavmi olsa  olsa  Mardin’de  bulabileceği söylenince  o yöne  yöneldi ve  en  sonunda  Hakkari’nin  Koçanis ( Konak ) Köyüne  geldi ama  burada  yaşayan  esrarengiz topluluk  ( Nasturiler ) de  aradığı  kavim değildi. Lakin  bu  topluluk  Hıristiyan  olmakla  birlikte  o  güne  kadar  görmediği tipte  Hıristiyan  bir  topluluktu. O  halde  bu  topluluğu  acilen  Protestan  yapmak  gerekiyordu  ve Ashael  Grant da  tüm  enerjisini  ve  emeğini  bu yolda  sarfetmeye  başladı.

Ashael  Grant kısa  süre  içinde  bölgede  etkili  olmaya  başladı  hatta Tiyar  bölgesinin Aşuta ( Bugünkü Çığlı ) köyünde bütün vadiye  hakim bir tepe  üzerinde  devasa  bir  misyon  evi  ve  okul yaptırdı.

Bu arada Nasturiler  arasında ‘’ Osmanlı  Devleti  Tanzimat  fermanıyla  sizlere  bir  sürü  haklar  sağladı. Artık  Kürt  Beylerine  vergi  vermeniz ve  onların  her  istediğini yapmanız  gerekmiyor’’  Diye  propagandalar  yapmayı da  ihmal  etmedi.

Ashael  Grant’ın  bu  faaliyetleri  hem  Kürt  Bedirhani  aşireti reisi ( Aynı zamanda Hakkari Bölgesi  Emiri )  Nurullah  Bey’i  hem de  İngiltere’yi  rahatsız  etmeye  başladı ve  İngiltere  bölgeye  acilen Anglikan misyoneri Percy  Badger’i  gönderdi.

Percy  Badger  Kürtlere  ‘’  Nasturiler  size  karşı  isyana  hazırlanıyorlar. Onlardan  önce  elinizi  çabuk  tutun. Bakın  adamlar  kale  bile  inşa  ettiler.’’  Diye  gaz  verirken Nasturilere de ‘’ Osmanlı  Kürtlerle  birlikte  sizi  yok  edecek. Derhal  silahlanın.  Korkmayın  arkanızda  biz  varız.’’ Diyordu.

Nasturilerin  propagandalara  kanıp  öncelikle  vergilerini  vermemeleri  ve  Ashael Grant’ın  bu bölgeye adeta  bir  kale  yaptırması Nurullah  Bey  tarafından  Osmanlı Devletine şikayet  edilmiş  ve ‘’ Emir  ferman  çıkartın  bu  gavurların  elinden  silahlarını  alın ‘’ tavsiyesinde  bulunmuştu. Ancak  Osmanlı  Devleti  böyle  bir  şeye ihtimal  vermediğinden şikayeti ciddiye almadı. Lakin Nasturiler  öğrenmişlerdi  ellerindeki  silahların  alınmasının  teklif edildiğini. Demek  ki  gerek Ashael  Grant’ın  gerek  Percy Badger’in  dedikleri doğruydu(!)

Bu  arada Nurullah  Bey  ile  kardeşi  Süleyman  arasında  bir  aşiret  anlaşmazlığı  çıkmış  ve  bu anlaşmazlıkta Nasturi  Patriği  Mar  Şimon Auraham ( Bütün  Nasturi  Patriklerine  Mar  Şimon  denir  bunun  karşılığı  Aziz  Petrus’tur. ) Süleyman  Bey’in  tarafını  tutunca  Nurullah  Bey  iyice  emin  oldu  Nasturilerin kendilerine  saldıracaklarından.

Dr. Grant kalenin inşaatını hızla ilerletirken, beri yandan Badger, Mar Şemun’a İngiltere’nin koruyuculuğunda kendisinin başında olacağı “yeni bir Doğu milleti” vaat etti. İşi biraz daha ilerleterek Mar Şemun’un Dêzê’de (bugünkü Kırıkdağ) bulunan kasrına İngiliz bayrağını astırdı. Mar Şemun iyice havaya girmişti.

Mar  Şemun Auraham öylesine  havaya  girmişti  ki  bu  gazla 1843 Haziranında  Kelêtan Köyü’nde oturmakta olan ve Peygamberimiz Hz. Muhammed soyundan geldiklerine inanılan seyitlerden birçoğunu öldürtüp kanlı gömleklerini Bedirhan Bey’e gönderdi.

Bedirhan Bey  çevre  Kürt  aşiretlerinden  topladığı 9.000 Kişilik  bir  orduyla Haziran  sonlarında  Tiyar  vadisinde Deze Köyüne  girdi  ve  taş  taş  üstünde  omuz  baş  üstünde  bırakmadı. Mar  Şemun Auraham’ın annesine  işkence  edip daha  sonra  ikiye  böldürdü  kadını.

Sonra  yaylalara  yöneldiler.  Önlerine  çıkan  kadın-  çocuk – yaşlı- genç  kim  varsa  öldürdüler. Özellikle  rahipleri  ve  din  adamlarını  çok  feci  işkencelerle  katlettiler.

Bu  öylesine  vahşi  ve  acımasız  bir  katliamdı  ki  Bedirhan  Bey’in  kardeşlerinden  biri  bir  gün  Nasturi  kıyafetleri  ile  abisinin  huzuruna  çıktı ve ‘’ Abi  bu  kanı durdur.  Bu  kanı  durdurmazsan yarın  bir gün  gavurların  giydikleri  bu  giysileri  biz  giyip  tarlalarda  biz  çalışacağız. Hiç  olmazsa  tarlalarımızda  çalıştıracağımız  kadar  gavurun  yaşamasına  izin ver.’’  Demek  zorunda  kaldı.

Peki  Patrik  Mar  Şemun Auraham?

Patrik  Mar  Şemun Auraham  bu  sırada Musul  yakınlarında  Aşata  köyünde  olduğu  için  katliamdan  kurtulmuştu. Daha  sonra o ve katliamdan kurtulanlar bir  süre  Musul’da  yaşadılar  ve tekrar  topraklarına döndüler  ama  artık eski  huzurlu günler  Nasturilere  haram olmuştu.

Nasturiler  Osmanlı  nezdinde  Ermeniydi.  Hatta  1864  yılında  devlete  baş vurarak  ‘’ Biz  Ermeni  değiliz. Ermenilerle  aynı  statüde  değerlendirmeyin  bizleri ‘’  Diye ayrı  bir  statü  istedilerse de  Osmanlı  Devleti  bu  isteğe  aldırış  etmemişti. ( Bu paragrafı  özellikle  yazdım. Sebebini  az  sonra  okuyacaksınız. )

Mar  şemun  Auraham’ın 1860 da ölümünden  sonra  yerine  Mar  Şemun Ruben  patrik  oldu.  Onun da  1903  yılında  ölümü  üzerine patriklik  makamına  henüz 16-17  yaşlarında  bir  çocuk  olan  Mar Şemun Benjamin patriklik makamına  oturdu.

1915 yılına  geldiğimizde Yani Osmanlı  Devleti  fiilen  I. Dünya  Savaşı  içindeyken İngiliz  Misyonerler  yine bölgede  cirit atmaya  başlamışlardı  ve  Mar  Şemun Benjamin’e Ermenilerle  birlikte hareket etmeleri  durumunda bağımsız  bir  devlet  kuracaklarını  vaad  ediyorlardı.

Mar  Şemun  Benjamin  İngilizlere  kısaca ‘’ Bir  savaş  çıkarsa ve  bu savaş  bizim  aleyhimize  gelişirse Ermenilerle  birlikte  hareket  ederiz’’  Dedi  ve  bu  dediğini de  yaparak 1915 de ayaklandı  Osmanlı  Devletine karşı.  Bu  ilk  ayaklanma aslında  öyle  pek  kaale  alınacak  bir  ayaklanma  değildi ama  yine de Osmanlı Devleti 1915 deki  tehcire  -en başından  beri  Ermeni bellediği-  Nasturileri  de  dahil  etti.

Mar Şemun Benjamin Nasturilere  ait  ne  kadar tarihi  kıymete  haiz nesne  varsa  bunları  Koçanis  Köyündeki  Patrikhane’de  toplatıp  daha  sonra Deze  köyünde  bir mağaraya  sakladı  ki rivayete  göre  bu  eserler  içinde  doğrudan  doğruya  Hz.  Muhammed’in Nasturilere  gönderdiği  bir mektup  dahi bulunuyordu. ( Bu mektubun daha  sonra İstanbul’a gönderildiği  iddia  edilse de  aslına  rastlanılamamıştır.)

Evet  Nasturiler bu  sefer  o dönemlerde  İran  Hakimiyetinde  olan Azerbaycan topraklarına  girdiler.

1917 ye  kadar  bu  topraklarda Ermenilerle haşır neşir  bir  hayat sürdükten  sonra Rusya’daki Çarlık  rejiminden  kaçan  Rus  Subayları tarafından eğitilmeye  başladılar  ve  Ermenilerle  bir  olup  Azerilere karşı savaştılar.

Çok  kısa  süre  önce  büyük  bir  katliam  yaşamış  olan  Nasturiler – Rus  ve  Ermenilerinde de  yardımıyla-  1917- 1918 yılları arasında 159  gün süren  ve maalesef  bizlerin  neredeyse  hiç  bilmediğimiz bir  katliam  yaşattılar  Azeri Türklerine. Tarihler  bu  katliamı Cilovluk  Katliamı olarak  kaydetti  ama bizler ‘’ Hepimiz  Ermeni ‘’ olmaktan  Cilovluk  katliamını  ne  duyduk  ne  gördük.  Velhasılekelam  Nasturiler on  binlerce Azeri’nin  katledilmesi olayına  dahil  oldular.

Nasturilerin  bölgedeki  hareketleri  İngiltere’yi  endişelendiriyordu  zira Rusların  Ermeni  ve  Nasturiler  üzerinde  etki  kurmaları  işlerine  gelmiyordu.

Osmanlı  Devleti  endişeliydi  zira Nasturi  ve  Ermeniler  Türk  soydaşlarımızı öldürüyordu.

İran  endişeliydi  zira  kendi  topraklarında birileri  adeta keyfince  at  oynatıyordu. Öyle  ki Türkiye’den  sürülen  bazı  Ermeniler  bile  Mar Şimon  Benjamin’in ordusuna katılıyorlardı ve  Mar  Şimon  Benjamin adeta  bir  efsane  kahramanına  dönüşüyordu  Nasturiler ve Ermeniler  nezdinde.

Olaya  el  koyacak iki  devlet  vardı: 1- Osmanlı Devleti  2- İran

İran  kendisine karşı  ayaklanmış olan Kürt  Şikak Aşireti reisi İsmail Simko’ya ‘’ Ya  kellen  ya Mar  Şimon’un  kellesi ‘’  dedi ( Birinden  birinin  kellesi  giderse  ötekinin  kellesini  almak daha  kolay  olacaktı.)  Osmanlı  Devleti de  aynı  kanatteydi.

1918 yılı  içinde  İsmail Simko  Mar  Şimon  Benjamin’e  saygı  dolu  bir  mektup yazıp  onu buluşmaya  ve birlikte  neler  yapabileceklerini  konuşmaya  davet  etti.

Mar  Şimon Benjamin Azeriler’e  karşı  kazandığı  zaferin(!) gazıyla ‘’ Kürdü  de  yola  getirdik.  Adam  benim  üstünlüğümü kabul  etti.’’  Havasında İsmail  Simko’nun Konaşehir’deki  konağına  geldi.  Yanında  sadece  dört  Rus ve  100 kadar  da  Nasturi  muhafız  vardı.

Konakta  yediler  içtiler. Karşılıklı  sigara  tellendirdiler  ve birbirlerine  övgüler  yağdırdılar. Bundan  böyle İran  ve  Türkiye’ye  karşı  birlikte hareket  edeceklerdi(!)

Simko daha  sonra  Mar  Şemun Benjamin’i  uğurlama  faslına  geçti. Mar  Şemun arabasına  binmek  için  ayağını  merdivene  koymuştu  ki  Simko belinden  çıkardığı  tabancayı  ateşledi. Mar Şemun Benjamin sadece  ‘’ Vay  kalleş.’’ Diyebildi.

Simko  tabancasını  üst üste  bir  kaç kez daha  ateşlerken konağının  her  yanından  Mar  Şemun  Benjamin’in  adamları  üzerine kurşun  yağdı  adeta. Hepsi  öldürülmüş  ve  bir  efsane sona  erdirilmişti.

Ancak patriğin  Simko  tarafından  öldürüldüğü  haberi  üzerine  Nasturiler  intikam  çığlıkları  atarak Şikak  aşireti  toraklarına  girdiler ve  müthiş  bir  katliam  yaptılar. [ İsmail  Simko  bu  katliamlardan  kutuldu.  Onun  ölümü  1930  yılında Tebriz’de  Pehlevi  hükümeti  eliyle  olmuştur.] İran  bir  taşla  iki  kuş  vururken Türkiye de ortaya  çıkan  durumdan  memnundu doğal olarak.

Evet... Mar  Şemun  Benjamin  her  ne  kadar  bazı  kaynaklarda  son  Nasturi patriği  diye  zikredilse de  değildir  elbette. Zira  ondan  sonra  patriklik  makamında Mar Şemun  Paulus  geçmiştir.

30  Ekim 1918 Tarihli  Mondros  Ateşkes  Antlaşmasından  sonra  Nasturiler  tekrar  eski  yaşadıkları  topraklara  döndüler ve  1924 yılına  kadar  da  onlarla  ilgili  bir  sorun  yaşanmadı. Ancak  1924 de Lozan Görüşmelerinde Musul-  Kerkük  Bölgesinin  durumu  bir  netlik  kazanmadığından İngiltere  bölgede  kendine avantaj  sağlamak  için  yeniden  Nasturiler üzerinden  oyunlar  kurmaya  başladı.  Hatta 19 Mayıs 1924’deki Haliç Konferansında Hakkari Vilayetine  bağlı 3.500 Kilometrekare bir  alanın  Nasturilere  yurt  olmak  üzere  kendi mandaları altındaki  Irak’a bırakılmasını  istemişlerdi.

Türkiye  Cumhuriyeti  bu  istekleri kabul  etmeyince Nasturileri  kışkırtmaya  başladılar  ve  sonunda  bizzat  kendilerinin  marifeti  miydi  yoksa  Nasturiler  kendi  kafalarına  göre  mi  hareket  ettiler  pek  bilinmez  bir  olay  gerçekleşti 7  Ağustos 1924’de.

 Hakkâri’den Çukurca’ya gitmek üzere Vali Halil Rıfat Bey, yanında İl Jandarma Komutanı Binbaşı Hüseyin Bey, Çukurca takımına atanan jandarma teğmeni, 15 asker ve yöre eşrafından bir kafileyle yola çıktı.

Nasturiler Han Yaylası’nda yollarına pusu kurdular. Jandarmaları ve yüzbaşıyı öldürdükten sonra Vali’yi esir aldılar.

Bu  bardağı  taşıran  son damla  olmuştu.

7.  Kolordu  Komutanı  Cafer  Tayyar  Paşa idaresindeki  Türk  ordusu  bölgeye  girdi. Ayrıca  pek  çok  Kürt  aşireti  ve  tabii  ki  Şikak  aşireti  ve reisleri  İsmail  Simko da  intikam  almak  için  tetikteydi.

Neticede Nasturiler  darmadağın  edildiler ve  isyan  1924  Yılının Eylül  ayı  sonlarında  bastırıldı. Sağ  kalan  Nasturiler  bugünkü  Irak ( Özellikle  Musul ) topraklarına  sığındılar.

Bugün  için  bölgede  Nasturi  bir  nüfustan bahsetmek  mümkün değildir.

Not: Cafer  Tayyar  Paşa bu  isyanı  bastırdıktan  sonra  ordusuyla  Musul’a  girmek  için  TBMM den  izin  istemiştir  ama  TBMM  sorunun  Milletler  Cemiyetinde  çözüleceğini  belirterek kendisine  bu izni  vermemiştir.

Kaynaklar:


1- https://sbd.aku.edu.tr/VIII2/satilmis.pdf

2- https://www.haberturk.com/gundem/haber/994507-mezopotamyanin-uvey-evlatlari-ezidiler-nasturiler-suryaniler

3- https://www.haberturk.com/dunya/haber/994245-nasturi-katliami-tamamen-yerel-bir-catismadan-cikti

4- https://www.researchgate.net/publication/313376330_Kocanis_-_Uc_Asirlik_Nesturi_Patrikhane_Merkezi_1600-1915

5- https://www.enpolitik.com/turk-topraklarinda-bir-ingiliz-oyunu-nasturi-isyani-197935-haberi

6- https://tr.wikipedia.org/wiki/Mar_Benyamin_%C5%9Eimun_XXI

7- https://tr.wikipedia.org/wiki/Simko

 8- https://www.aa.com.tr/tr/analiz-haber/ermeni-ve-nasturilerin-unutturulmus-katliami-cilovluk/1127671

********************
Gelecek bölümde  Dürzîlerle  devam  edeceğiz. 
( Osmanlı Toplumunda Bayramlar Ve Özel Günler—11. Bölüm – Nasturilerin Sonu başlıklı yazı Sami Biber tarafından 12.12.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.