Osmanlı Toplumunda Bayramlar Ve Özel Günler—8. Bölüm/ Nusayri İnançları
OSMANLI TOPLUMUNDA BAYRAMLAR VE
ÖZEL GÜNLER—8. BÖLÜM/ NUSAYRİ
İNANÇLARI
Bu bölüme geçmeden
önce bana face bookta
özelden sorulan bir
sorunun cevabını vereyim.
Bir arkadaş sordu: ‘’ Hocam Osmanlı’da
bayramları anlatırken her din
ya da etnik kökene
sadece bir bölüm yer verirken
Nusayrileri neden bir kaç
bölüm olarak ele
alacağını söyledin?’’
Hemen cevap vereyim:
Nusayrileri bir kaç bölüm
olarak ele alacağız
zira Nusayrilerin bizlere anlattığı
Nusayrilik ile benim pek
çok kaynaktan elde ettiğim bilgilere dayanarak bulduğu
Nusayrilik çok farklı.
Şimdi önce bu
iddiaları daha sonra da Nusayrilerin
bu konuda neler dediğini aktaralım.
NUSAYRİLERDE TANRI İNANCI :
İddialar:
Nusayrîlere göre Ali, zahirde(görünüşte) imam ise de bâtınî olarak( gerçekte) Tanrıdır. Ezelîlik, sonsuzluk, günahları
bağışlama, tövbe edenlerin tövbesini kabul etme, yardım isteğine cevap verme,
rızık verme gibi ilahi sıfatlara sahiptir. Ali b. Ebi Tâlib’in ilahi niteliğini
belirten öğreti, Nusayriliğin pek çok metninde ve özellikle de Nusayriliğe
kabul ritüellerinde kullanılan ahitnamelerde ifade edilmektedir.
Nusayrîler, Ali’nin Tanrı olduğuna, ne doğurup ne de doğrulduğuna, erkek ve kız
kardeşten, baba ve anneden münezzeh olduğuna, yemeyip içmediğine, her zaman ve
mekânda var olduğuna, hayat sahibi olup yerlerin ve göklerin yaratılmasından
önce de sonra da var olduğuna inanırlar ve O’nu “nurların nuru” olarak kabul
ederler. Bu durum tamamı 16 sureden ibaret olan Nusayrilerin kutsal Kitabü’l Mecmû’da; “Ey Ali b. Ebû
Tâlib! Ey her arzu edenin sevip dilediği, ey ulûhiyeti( ilahlığı ) ezeli olan,
ey bütün yaratılmışların aslı! Sen bizim gizli ilahımız, açık imamızsın”
tarzında çok net bir şekilde açıklanmaktadır. ( Kitab-ı Mecmu- 2. Sure: / Sure adı: Veliyi Yüceltme---KİTABU'L.
MECMU'U'NUN TERCÜMESİ Prof. Dr. Ahmet TURAN )
Aynı şekilde Yine Kitabu’l Mecu’nun 4. Suresinde ‘’ Ali’den
başka ilah olmadığına
şehadet ederim’’ Cümlesi yer
almaktadır.
Nusayrilere ait pek
çok tabloda Ali-Allah
ibaresini görmek mümkündür. Hatta Nusayri
olmayan Alevi bir
arkadaşım bile Ali adının
Allah’ın adı olduğunu söylemişti.
Nusayrilere göre, Hz. Ali ölmemiştir, nurlar âlemindeki makamına gitmiştir,
çünkü O evvel ve ahir olandır, ondan öncesi ve sonrası yoktur. O, bu dünyadaki
bedeni bırakmak istediği için İbn Mülcem’i getirtip beden olan Ali’yi
öldürtmüştür. Bu yüzden İbn Mülcem suçsuzdur.
Nusayrîlerin Tanrı olarak kabul ettiği Ali, tarih boyunca Habil, Aristo,
Hz.Yuşa ve en son olarak da Ali b. Ebû Tâlib’in kişiliğine bürünmüş ve tecessüm
etmiştir. ( Nusayriler de Klasik Aleviler de kişinin öldükten sonra ruhunun
bir başka bedende
yeniden dünyaya geleceğine
inanırlar. Bu yüzden de
bizzat şahit olduğum
bildiğim üzere en azından
klasik Aleviler ölenin
arkasından ‘’Devri daim olsun.’’
Derler. )
Nusayrîlere göre Hz.Ali, kendi nurundan Hz.Muhammed’i yaratmıştır. Hz.Muhammed
de Selman-ı Farisî’yi yaratmıştır. Hz. Ali, “mânâ”dır; Hz.Muhammed de
“isim”dir; Selman ise “bâb”dır. Bu inanış, ayn-mim-sin (A-M-S) harfleriyle
sembolleştirilmiş ve kelime-i şahadette; “Ben şahadet ederim ki Ali b. Ebû
Tâlib’ten başka ilah yoktur, övülmüş Muhammed’den başka hicap yoktur, kendisine
dönülen Selman el-Farisî’den başka bâb yoktur.” şeklinde ortaya konulmuştur.(
Klasik Alevilikte de Hz. Ali ve
Hz. Muhammed elbette
çok önemlidir ama
Selman-ı Farisi de bir
o kadar değerli ve
önelidir. )
Hz. Ali için “Arılar Emiri” (Emîr en-nahl) sıfatını da kullanan Nusayrîlere
göre Tanrının zahir âlemde insan şeklinde görünmesinin sebebi, insanları doğru
yola daha kolay iletebilmektir. Nitekim
Cebrail adlı melek insanları
iyi yola teşvik
için insan suretine
büründüğü gibi şeytan da
insanları kötülüğe sevketmek
için insan suretine
bürünürler. Yani bu çok
normal bir durumdur.
Peki Nusayriler ne
diyor?
Mesela Nusayri Şeyhlerinden Mahmut
Reyhanî, Hz. Ali’nin konumuyla alakalı olarak şunları söylemektedir: “Hz. Ali
ölüyü diriltmiş, Güneşi geri çevirmiştir, bu olayları Hz. Ali’ye Allah diyenler
kendi açılarından yorumlarlar. Cenab-ı Allah istediğine bu kudreti verir, bu
kudret için de en uygun kişi Hz. Ali’dir, Ali Allah’tır demek bir mübalağadır,
biz Ali Allah’tır demeyiz, ancak Hz. Ali’nin olağanüstü güçleri vardır, onun
evliyalık derecesi çok yüksektir.”
Görüldüğü gibi Hz. Ali’nin Allah
olduğunu söylemeyenler bile
söyleyenler için ‘’ Küfre düşmüşlerdir.’’ Demiyor. Onun yerine ‘’ Mübalağadır.’’ Diyor.
GİZLİLİK- SIR
Maalesef Nusayrileri en
anlaşılmaz kılan konu bu
sır konusudur. Önce bu
konudaki iddiaları ele
alalım:
İddia:
Nusayrilikte sır tutma çok önemlidir
o bakımdan Nusayriliğin sır
kabul ettiği hususlar kadın ve
çocuklara açıklanmaz. (
Antiparantez belirtelim: Nusayriler kadın
ve hayvanların ruhu olmadığına
inanırlar. O sebeple sır kadınlara açıklanmaz ve kadınlar
namaz kılmazlar ( Namaz oldukça
farklıdır. O konuya da geleceğiz. )
Onlara göre gizlilik, batın ehlinin özelliğidir. Zahire göre hüküm vermek,
karanlık ve zulmet ehline özgüdür. Sırra sahip olmak önemli bir meziyettir ve
sırları ifşa edenleri öldüklerinde toprak kabul etmeyecek ve hayvan suretine
dönüşeceklerdir.
Bu durum
tabii ki kendilerini
koruma içgüdüsünün bir
sonucudur zira Nusayriler
içinde bulundukları
özellikle Sünni toplumlarda
kabul görmemiş ve sık sık baskılara
uğramışlardır. Ayrıca her ne
kadar bazı farklılıkları
olsa da Şia’da da vardır sırları
saklama. O bakımdan çoğu
kez Sünni Müslümanlarla birlikte camiye gidip
namaz kıldıklarına şahit
olunmuştur. Yani Nusayrilerde takiyye de
söz konusudur.
Peki Nusayriler ne diyor
sır konusunda?
Nusayriler tarihleri boyunca hep başkalarının egemenliği altında, gördükleri
baskı ve zulüm nedeniyle gizlenerek, saklanarak yaşamışlardır. Dini
inançlarını, gelenek, göreneklerini ve kimliklerini gizlemişlerdir. Bu
nedenle “Gizlilik” ve “Sır”ın yaşamlarında önemli bir yeri
vardır. Gizlilik bugün eskisi kadar yaygın olmasa da hala sürmektedir. Yakın
zamana kadar hemen tüm ailelerin çocuklarına ilk öğrettikleri şeylerden biri
kimseye Arap Alevi olduklarını söylememeleridir.
Burada tabii ki
insanın aklına bir
sürü soru geliyor
ki en önemli
soru: Saklayacak bir
şeyleri olmasa bu
kadar sır dolu bir toplum
olmazlar. Demek ki
saklanacak bir şeyleri
var. Bunlar ne saklıyorlar?
MELEK VE ŞEYTAN İNANIŞLARI
İddialar:
İslam tarihinin ilk dönemlerinde yaşamış birçok şahsiyeti melek olarak
nitelendiren Nusayrîler, Hz Ali’nin yanında yer almış kişileri de melek olarak
kabul ederler. Ayrıca Hz. Ali’nin eşi ve çocukları da tıpkı kendisi gibi
tanrısal varlıklar kabul edilir. Onlar,
insan görünümlü olsalar da tanrısal nurdan bir parçadırlar. Bu sebeple söz
konusu kişilerin insan olarak nitelendirilmesi asla uygun olmayıp, bunda ısrar
edenleri kâfir olarak addederler.
Öte taraftan Sünni Müslümanların saygı gösterdiği bazı kimselere karşı da kin
ve düşmanlıkla hareket ederler. Bu bağlamda Hz. Ebu Bekir, Ömer, Osman, Talha,
Sa’d, Muaviye gibi sahabilerle Ahmed el-Bedevî, Ahmed er-Rifâî, Abdülkadir
Geylânî gibi velileri şeytanın sembolleri olarak değerlendirirler ve onlara
lanet ederler.
Nusayrîler, gökteki yıldızların da melek olduğuna, bilinen yedi gezegenin de
yedi büyük meleğin sembolü olduğuna inanırlar. Örneğin Zuhal yıldızı, Mikail
(a.s.)’dır, dünyadaki karşılığı da Seyyid Mikdad’dır.
Bu konuda Nusayriler
ne diyor?
Bu konuda bizzat
kendilerinin yazdığı veya
söylediği bir şeye
ratlamadım ancak Sünni Müslümanların
değer verdikleri Hz. Ebubekir-
Ömer- Osman- Ayşe’ye
ve daha nicelerine küfrettikleri bir
gerçektir nitekim Hz.
Ömer’in öldürüldüğü günü
bayram olarak kutladıkları
gibi Hz. Ömer’in katili
Firuz’un( Ebu Lü’lü) İran’daki( İran’ın Keyşan
şehrinde ) mezarına gidip ona
dua ettikleri bir
gerçektir.
BÂB İNANCI
“A-M-S( Ali- Muhammed- Selman ) ” formülündeki üçüncü harf, Selman-ı Farisi’nin
simgesidir. Nusayrîler, onu “Seyyid Silmen” diye isimlendirirler. O, Tanrıya
giden yolun girişi olup Hz. Muhammed’e ancak onun vasıtası ile ulaşılabilir.
Aslında Seyyid Silmen, insan olmayan bizzat Hz. Muhammed tarafından yaratılmış
kutsi bir varlıktır.
Nusayriler ne diyor?
Günümüz Nusayrî yazarları, Selman-ı Farisi’nin beşer üstü özelliklerini
reddetmekte, hatta onun bâb ve hicâb olduğu şeklindeki inançların da hayal
mahsulü olduğunu ileri sürmekte, bir bakıma inançlarının aşırılıklarını tashih
etmeye çalışmaktadırlar. Bu durum, genel İslamî anlayışa uygun düşmeyen, hatta
İslam dininin temel akidesiyle uyuşmayan aşırılıkların tashihi olarak
görülebileceği gibi, bazı yazarların ileri sürdüğü şekilde takiyye olarak da
değerlendirilebilmektedir.
BEŞ EYTAM ( BEŞ YETİM )
Nusayrîlik’te bâb olan Selman’ın manevi çocukları ve dünya işlerinin
düzenleyicileri olarak kabul edilen “eytâm/ yetimler” adı verilen bir grup
vardır. Bâb’ın yarattığı bu beş eytâm’ın her birinin ayrı vazifeleri
bulunmaktadır. Buna göre doğadaki olayları ve depremi Mikdad b. el-Esved;
yıldızları Ebu Zerr el-Gifarî; canlıların yaşamlarını Abdullah b. Revâha; rızık
ve hastalıkları Osman b. Maz’un ve son olarak ruhların cesetlere gönderilmesini
de Kanber b. Kadân ed-Devsî idare etmektedir. Beş Eytâm’ın mahiyeti hususunda
yapılan açıklamalardan biri de bunların aynı zamanda beş büyük yıldız oldukları
şeklindedir. Bunlardan her biri, kendi nurunu bir öncekinden almaktadır.
Bizzat Nusayrilerin bu
konuda ne dedikleri hakkında bir
kayıt bulamadım.
CENNET-CEHENNEM İNANCI:
Nusayrîlikte tenasüh inancı olduğundan cennet ya da cehennemin sembolik olduğu
kabul edilmektedir. Ruhların pek çok defa dünyaya gelmesi, sürekli bir yükselme
ya da düşüşü akla getirmektedir. İyi ruh, pek çok sefer dünya hayatında
sınandıktan sonra nihayetinde ulvi bir nura dönüşecektir. Aynı şekilde kötü bir
ruh da nihayetinde karanlıklara düşecektir. Bu durumun cennet veya cehennem
olarak isimlendirildiği anlaşılmaktadır.
Bu konuda da
bizzat Nusayrilerin ne
dediği konusunda bir
kayıt bulamadım.
TENASÜH İNANCI ( RUHUN BAŞKA BİR
BEDENDE TEKRAR DÜNYAYA GELMESİ - REANKARNASYON )
Bu konuda Nusayrilik
hakkında araştırma yapanlar
ne diyorsa Nusayriler de
onu diyor.
Günümüz Nusayrî inanç önderleri, tenasüh inancının varlığını kabul ederler.
Hatta Nusayrî Şeyhlerinden Eskiocak, bu inancın Kur’an-ı Kerim’den
kaynaklandığını bazı örneklerle açıklamaya çalışır. Bu bağlamda o, “Biz,
gerçekten insanı en güzel bir biçimde yarattık. Sonra onu, aşağıların aşağısına
indirdik.” (et-Tîn 95/4-5) ve “Yasaklandıkları şeylerden vazgeçmeye
yanaşmayınca da onlara “aşağılık maymunlar olun” dedik.” (A’raf 7/ 166) gibi
ayetleri tenasüh inancına delil olarak gösterirler.
Bu arada antiparantez belirtelim
ülkemizde öldükten sonra
bir başka bedende
tekrar dünyaya geldiğini
iddia eden insanların en
fazla olduğu ilimiz
aynı zamanda Nusayrilerin de en çok yaşadıkları
Hatay ilimizdir.
*************
Diğer inançlar- gelenekler ve bayramları ile Nusayrilik konusuna devam
edeceğiz.
(
Osmanlı Toplumunda Bayramlar Ve Özel Günler—8. Bölüm/ Nusayri İnançları başlıklı yazı
Sami Biber tarafından
9.12.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.