Makale / Araştırma

Eklenme Tarihi : 9.12.2021
Okunma Sayısı : 1011
Yorum Sayısı : 2
OSMANLI TOPLUMUNDA  BAYRAMLAR  VE  ÖZEL GÜNLER—8. BÖLÜM/ NUSAYRİ  İNANÇLARI

Bu  bölüme  geçmeden  önce bana face bookta  özelden  sorulan  bir  sorunun  cevabını  vereyim.

Bir  arkadaş  sordu: ‘’ Hocam  Osmanlı’da  bayramları  anlatırken  her din  ya da  etnik  kökene  sadece bir bölüm  yer  verirken  Nusayrileri neden  bir kaç bölüm  olarak  ele  alacağını  söyledin?’’

Hemen  cevap  vereyim:  Nusayrileri bir  kaç  bölüm  olarak  ele  alacağız  zira Nusayrilerin  bizlere  anlattığı  Nusayrilik  ile benim  pek  çok  kaynaktan elde  ettiğim bilgilere dayanarak  bulduğu  Nusayrilik  çok  farklı.

Şimdi  önce  bu  iddiaları daha  sonra da  Nusayrilerin  bu konuda  neler dediğini  aktaralım.


NUSAYRİLERDE  TANRI İNANCI :


İddialar:

Nusayrîlere göre Ali, zahirde(görünüşte) imam ise de bâtınî olarak( gerçekte)  Tanrıdır. Ezelîlik, sonsuzluk, günahları bağışlama, tövbe edenlerin tövbesini kabul etme, yardım isteğine cevap verme, rızık verme gibi ilahi sıfatlara sahiptir. Ali b. Ebi Tâlib’in ilahi niteliğini belirten öğreti, Nusayriliğin pek çok metninde ve özellikle de Nusayriliğe kabul ritüellerinde kullanılan ahitnamelerde ifade edilmektedir.

Nusayrîler, Ali’nin Tanrı olduğuna, ne doğurup ne de doğrulduğuna, erkek ve kız kardeşten, baba ve anneden münezzeh olduğuna, yemeyip içmediğine, her zaman ve mekânda var olduğuna, hayat sahibi olup yerlerin ve göklerin yaratılmasından önce de sonra da var olduğuna inanırlar ve O’nu “nurların nuru” olarak kabul ederler. Bu durum tamamı 16 sureden ibaret olan Nusayrilerin  kutsal Kitabü’l Mecmû’da; “Ey Ali b. Ebû Tâlib! Ey her arzu edenin sevip dilediği, ey ulûhiyeti( ilahlığı ) ezeli olan, ey bütün yaratılmışların aslı! Sen bizim gizli ilahımız, açık imamızsın” tarzında çok net bir şekilde açıklanmaktadır. ( Kitab-ı Mecmu- 2. Sure: /  Sure adı: Veliyi Yüceltme---KİTABU'L. MECMU'U'NUN TERCÜMESİ Prof. Dr. Ahmet TURAN )

Aynı  şekilde Yine  Kitabu’l Mecu’nun 4. Suresinde ‘’ Ali’den başka  ilah  olmadığına  şehadet ederim’’  Cümlesi yer almaktadır.

Nusayrilere  ait  pek  çok  tabloda  Ali-Allah  ibaresini  görmek  mümkündür. Hatta  Nusayri  olmayan  Alevi  bir  arkadaşım  bile Ali  adının  Allah’ın  adı olduğunu  söylemişti.

Nusayrilere göre, Hz. Ali ölmemiştir, nurlar âlemindeki makamına gitmiştir, çünkü O evvel ve ahir olandır, ondan öncesi ve sonrası yoktur. O, bu dünyadaki bedeni bırakmak istediği için İbn Mülcem’i getirtip beden olan Ali’yi öldürtmüştür. Bu yüzden İbn Mülcem suçsuzdur.

Nusayrîlerin Tanrı olarak kabul ettiği Ali, tarih boyunca Habil, Aristo, Hz.Yuşa ve en son olarak da Ali b. Ebû Tâlib’in kişiliğine bürünmüş ve tecessüm etmiştir. ( Nusayriler de  Klasik  Aleviler de kişinin  öldükten sonra  ruhunun  bir  başka  bedende  yeniden  dünyaya  geleceğine  inanırlar. Bu  yüzden de bizzat  şahit  olduğum  bildiğim  üzere en  azından  klasik  Aleviler  ölenin  arkasından ‘’Devri daim olsun.’’  Derler. )

Nusayrîlere göre Hz.Ali, kendi nurundan Hz.Muhammed’i yaratmıştır. Hz.Muhammed de Selman-ı Farisî’yi yaratmıştır. Hz. Ali, “mânâ”dır; Hz.Muhammed de “isim”dir; Selman ise “bâb”dır. Bu inanış, ayn-mim-sin (A-M-S) harfleriyle sembolleştirilmiş ve kelime-i şahadette; “Ben şahadet ederim ki Ali b. Ebû Tâlib’ten başka ilah yoktur, övülmüş Muhammed’den başka hicap yoktur, kendisine dönülen Selman el-Farisî’den başka bâb yoktur.” şeklinde ortaya konulmuştur.( Klasik  Alevilikte de Hz. Ali  ve  Hz.  Muhammed  elbette  çok  önemlidir  ama  Selman-ı  Farisi de  bir  o  kadar  değerli ve  önelidir. )

Hz. Ali için “Arılar Emiri” (Emîr en-nahl) sıfatını da kullanan Nusayrîlere göre Tanrının zahir âlemde insan şeklinde görünmesinin sebebi, insanları doğru yola daha kolay iletebilmektir. Nitekim  Cebrail adlı  melek  insanları  iyi  yola  teşvik  için  insan  suretine  büründüğü  gibi  şeytan da  insanları  kötülüğe  sevketmek  için  insan  suretine  bürünürler. Yani  bu  çok  normal  bir durumdur.

Peki  Nusayriler  ne  diyor?

Mesela  Nusayri Şeyhlerinden Mahmut Reyhanî, Hz. Ali’nin konumuyla alakalı olarak şunları söylemektedir: “Hz. Ali ölüyü diriltmiş, Güneşi geri çevirmiştir, bu olayları Hz. Ali’ye Allah diyenler kendi açılarından yorumlarlar. Cenab-ı Allah istediğine bu kudreti verir, bu kudret için de en uygun kişi Hz. Ali’dir, Ali Allah’tır demek bir mübalağadır, biz Ali Allah’tır demeyiz, ancak Hz. Ali’nin olağanüstü güçleri vardır, onun evliyalık derecesi çok yüksektir.”

Görüldüğü gibi Hz. Ali’nin Allah  olduğunu söylemeyenler  bile söyleyenler  için ‘’ Küfre  düşmüşlerdir.’’ Demiyor. Onun  yerine ‘’ Mübalağadır.’’ Diyor.

GİZLİLİK- SIR

Maalesef  Nusayrileri  en  anlaşılmaz  kılan konu  bu  sır  konusudur. Önce bu konudaki  iddiaları  ele  alalım:

İddia:

Nusayrilikte sır  tutma çok  önemlidir  o bakımdan  Nusayriliğin  sır  kabul ettiği  hususlar kadın  ve  çocuklara  açıklanmaz. ( Antiparantez  belirtelim: Nusayriler  kadın  ve hayvanların  ruhu olmadığına inanırlar. O sebeple sır kadınlara açıklanmaz ve  kadınlar  namaz  kılmazlar ( Namaz  oldukça  farklıdır. O  konuya da  geleceğiz. )

Onlara göre gizlilik, batın ehlinin özelliğidir. Zahire göre hüküm vermek, karanlık ve zulmet ehline özgüdür. Sırra sahip olmak önemli bir meziyettir ve sırları ifşa edenleri öldüklerinde toprak kabul etmeyecek ve hayvan suretine dönüşeceklerdir.

Bu  durum  tabii  ki  kendilerini  koruma  içgüdüsünün  bir  sonucudur  zira  Nusayriler  içinde bulundukları  özellikle  Sünni  toplumlarda  kabul görmemiş  ve  sık  sık  baskılara  uğramışlardır. Ayrıca  her  ne  kadar  bazı  farklılıkları  olsa da Şia’da da  vardır sırları saklama. O  bakımdan  çoğu  kez  Sünni  Müslümanlarla birlikte camiye  gidip  namaz  kıldıklarına  şahit  olunmuştur. Yani  Nusayrilerde  takiyye  de  söz  konusudur.

Peki Nusayriler  ne  diyor  sır  konusunda?

Nusayriler tarihleri boyunca hep başkalarının egemenliği altında, gördükleri baskı ve zulüm nedeniyle gizlenerek, saklanarak yaşamışlardır. Dini inançlarını, gelenek, göreneklerini ve kimliklerini gizlemişlerdir. Bu nedenle “Gizlilik” ve “Sır”ın yaşamlarında önemli bir yeri vardır. Gizlilik bugün eskisi kadar yaygın olmasa da hala sürmektedir. Yakın zamana kadar hemen tüm ailelerin çocuklarına ilk öğrettikleri şeylerden biri kimseye Arap Alevi olduklarını söylememeleridir.

Burada  tabii  ki  insanın  aklına  bir  sürü  soru  geliyor  ki  en  önemli  soru:  Saklayacak  bir  şeyleri  olmasa  bu  kadar  sır dolu  bir toplum  olmazlar. Demek  ki saklanacak  bir  şeyleri  var. Bunlar  ne  saklıyorlar? 


MELEK VE ŞEYTAN İNANIŞLARI

İddialar:

İslam tarihinin ilk dönemlerinde yaşamış birçok şahsiyeti melek olarak nitelendiren Nusayrîler, Hz Ali’nin yanında yer almış kişileri de melek olarak kabul ederler. Ayrıca Hz. Ali’nin eşi ve çocukları da tıpkı kendisi gibi tanrısal  varlıklar kabul edilir. Onlar, insan görünümlü olsalar da tanrısal nurdan bir parçadırlar. Bu sebeple söz konusu kişilerin insan olarak nitelendirilmesi asla uygun olmayıp, bunda ısrar edenleri kâfir olarak addederler.

Öte taraftan Sünni Müslümanların saygı gösterdiği bazı kimselere karşı da kin ve düşmanlıkla hareket ederler. Bu bağlamda Hz. Ebu Bekir, Ömer, Osman, Talha, Sa’d, Muaviye gibi sahabilerle Ahmed el-Bedevî, Ahmed er-Rifâî, Abdülkadir Geylânî gibi velileri şeytanın sembolleri olarak değerlendirirler ve onlara lanet ederler.

Nusayrîler, gökteki yıldızların da melek olduğuna, bilinen yedi gezegenin de yedi büyük meleğin sembolü olduğuna inanırlar. Örneğin Zuhal yıldızı, Mikail (a.s.)’dır, dünyadaki karşılığı da Seyyid Mikdad’dır.

Bu  konuda  Nusayriler  ne diyor?

Bu  konuda  bizzat  kendilerinin  yazdığı  veya  söylediği  bir  şeye  ratlamadım  ancak Sünni  Müslümanların  değer  verdikleri Hz.  Ebubekir-  Ömer-  Osman-  Ayşe’ye  ve  daha  nicelerine küfrettikleri  bir  gerçektir  nitekim Hz. Ömer’in  öldürüldüğü  günü  bayram  olarak  kutladıkları  gibi Hz.  Ömer’in  katili  Firuz’un( Ebu Lü’lü) İran’daki(  İran’ın Keyşan şehrinde )   mezarına gidip  ona  dua  ettikleri  bir  gerçektir.


BÂB İNANCI

“A-M-S( Ali- Muhammed- Selman ) ” formülündeki üçüncü harf, Selman-ı Farisi’nin simgesidir. Nusayrîler, onu “Seyyid Silmen” diye isimlendirirler. O, Tanrıya giden yolun girişi olup Hz. Muhammed’e ancak onun vasıtası ile ulaşılabilir.

Aslında Seyyid Silmen, insan olmayan bizzat Hz. Muhammed tarafından yaratılmış kutsi bir varlıktır.

Nusayriler ne diyor?

Günümüz Nusayrî yazarları, Selman-ı Farisi’nin beşer üstü özelliklerini reddetmekte, hatta onun bâb ve hicâb olduğu şeklindeki inançların da hayal mahsulü olduğunu ileri sürmekte, bir bakıma inançlarının aşırılıklarını tashih etmeye çalışmaktadırlar. Bu durum, genel İslamî anlayışa uygun düşmeyen, hatta İslam dininin temel akidesiyle uyuşmayan aşırılıkların tashihi olarak görülebileceği gibi, bazı yazarların ileri sürdüğü şekilde takiyye olarak da değerlendirilebilmektedir.

BEŞ EYTAM ( BEŞ YETİM )

Nusayrîlik’te bâb olan Selman’ın manevi çocukları ve dünya işlerinin düzenleyicileri olarak kabul edilen “eytâm/ yetimler” adı verilen bir grup vardır. Bâb’ın yarattığı bu beş eytâm’ın her birinin ayrı vazifeleri bulunmaktadır. Buna göre doğadaki olayları ve depremi Mikdad b. el-Esved; yıldızları Ebu Zerr el-Gifarî; canlıların yaşamlarını Abdullah b. Revâha; rızık ve hastalıkları Osman b. Maz’un ve son olarak ruhların cesetlere gönderilmesini de Kanber b. Kadân ed-Devsî idare etmektedir. Beş Eytâm’ın mahiyeti hususunda yapılan açıklamalardan biri de bunların aynı zamanda beş büyük yıldız oldukları şeklindedir. Bunlardan her biri, kendi nurunu bir öncekinden almaktadır.

Bizzat  Nusayrilerin  bu  konuda  ne  dedikleri hakkında  bir  kayıt  bulamadım.

CENNET-CEHENNEM İNANCI:

Nusayrîlikte tenasüh inancı olduğundan cennet ya da cehennemin sembolik olduğu kabul edilmektedir. Ruhların pek çok defa dünyaya gelmesi, sürekli bir yükselme ya da düşüşü akla getirmektedir. İyi ruh, pek çok sefer dünya hayatında sınandıktan sonra nihayetinde ulvi bir nura dönüşecektir. Aynı şekilde kötü bir ruh da nihayetinde karanlıklara düşecektir. Bu durumun cennet veya cehennem olarak isimlendirildiği anlaşılmaktadır.

Bu  konuda  da  bizzat  Nusayrilerin  ne  dediği  konusunda  bir  kayıt bulamadım.

TENASÜH  İNANCI ( RUHUN BAŞKA BİR BEDENDE  TEKRAR DÜNYAYA  GELMESİ - REANKARNASYON )

Bu  konuda  Nusayrilik  hakkında  araştırma  yapanlar  ne  diyorsa  Nusayriler de  onu diyor.

Günümüz Nusayrî inanç önderleri, tenasüh inancının varlığını kabul ederler. Hatta Nusayrî Şeyhlerinden Eskiocak, bu inancın Kur’an-ı Kerim’den kaynaklandığını bazı örneklerle açıklamaya çalışır. Bu bağlamda o, “Biz, gerçekten insanı en güzel bir biçimde yarattık. Sonra onu, aşağıların aşağısına indirdik.” (et-Tîn 95/4-5) ve “Yasaklandıkları şeylerden vazgeçmeye yanaşmayınca da onlara “aşağılık maymunlar olun” dedik.” (A’raf 7/ 166) gibi ayetleri tenasüh  inancına delil  olarak gösterirler.

Bu arada  antiparantez  belirtelim  ülkemizde  öldükten  sonra  bir  başka  bedende  tekrar  dünyaya  geldiğini  iddia eden  insanların  en  fazla  olduğu  ilimiz  aynı  zamanda  Nusayrilerin de  en  çok  yaşadıkları  Hatay ilimizdir.
 
*************
Diğer  inançlar- gelenekler  ve bayramları ile Nusayrilik konusuna devam edeceğiz.

( Osmanlı Toplumunda Bayramlar Ve Özel Günler—8. Bölüm/ Nusayri İnançları başlıklı yazı Sami Biber tarafından 9.12.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.