Seksenli yılların ilk yarısındayız. Sonbaharın son günlerinden bir gün ve vakit yirmi suları.Gedik Paşa semtinde ayakkabı imalatçılarının bulunduğu bir işhanının giriş katındaki bir sayacı dükkanındayız. Günlerden çarşamba ve ustanın işini bırakmasına daha iki saatlik bir zaman var. Usta dikiş makinasına iyice eğilmiş akşamın karanlığında akkor lambanın sarı ışığında harıl harıl yetiştirmek zorunda kaldığı son sayaları dikiyor.Kalfasını az önce paydos deyip akşam yemeği için evine göndermiş.

 

Sayacı dükkanının duvarlarında emeğin ve marifetin takdir edilmesine dair veciz sözler var.Nizam usta çalıştığı masasının tam arkasına yaldızlı bir çerçeveyle süslenmiş sarı altın yaldız boyayla bordo zemine yazılmış “El emeği – Göz nuru” yazısını asmış.Sipariş için gelen ayakkabı ustaları ikram edilen çaylarını içerlerken hem saya ustası ile sohbet ediyorlar hem de göz ucuyla bu yazıları okuyorlar.

 

Han odalarında birer usta kalfa ve çırağın bulunduğu ortamlarda ustanın meşrebine göre türlü çeşitli veciz yazılar duvarları süslemekte.Kimi sözler Mevlana'dan kimi rubailer de Ömer Hayyam'dan olmaktadır çoğunlukla.Bazı çalışma masalarının altında bir usta bir kalfanın çalıştığı işliklerde birer galon ya da yetmişlik şarap şişesi o masanın olmazsa olmazlarından.

 

Nizam ustanın alkollü içkilerle bir alıp veremediği yoktur. İspirtoyla çalışan kominato ocağında çay demleyip müşterileriyle sohbet ederek birlikte içerler sadece.

 

Bardağına doldurduğu çaydan bir kaç yudum almışken yirmi otuz sularında dükkanına elinde siyah bir çantayla tıknaz orta boylu kırklı yaşlarında birisi girer.

-Selamünaleyküm usta. Nizam usta siz misiniz?

 

-Evet benim. Buyurun oturun,

 

-Tarlabaşı'nda ayakkabı atölyem var.Sizin ustalığınız bizim oralara kadar duyulmuş.Oniki çift sayam var dikilecek, hemen mümkünse...

 

-Dükkanı birazdan kapatacağım bu gün olmaz.Yarın da dikilecek siparişler var, ancak öbür gün teslim edebilirim.

 

-Ne zaman geleyim almaya.

 

-Öğleden sonra iki gibi hazır olur.Çay yeni demlendi buyrun. Kaç şeker olsun?

 

-Tek olsun usta.

 

Nizam usta siyah çantayı açar, yan duvardaki enli rafa, gelen malzemeleri yerleştirir.Yeni müşterisi için defterinden yeni bir sayfa açar.

 

-Sizi daha önce hiç görmemiştim.İsminiz neydi .? Buralarda yenisiniz galiba?

 

-Adım Cihan , yerim buralardan biraz uzakta.Tarlabaşı'ndan geliyorum.Allah sizlere uzun ömürler versin bi ustamız vardı geçen hafta rahmetlik oldu.Bi arkadaşın tavsiyesiyle geldim buraya.

 

-Allah rahmet eylesin.Başınız sağolsun.

 

-Sizler sağolun Nizam usta. Selami ustanın selamı var dersin dedi. Sizi epey methetti.

 

-Sağolsun var olsun. Siz de benden selam söylersiniz .Nizam ustanın selamı var dersiniz.

 

-Söylerim Nizam usta.Sizi fazla meşgul etmeyeyim.Öbürgün saat ikide gelirim..

 

Gelen siparişler kayıt altına alınırken, Cihan usta bir taraftan çayını içmekte, diğer taraftan duvar yazılarını incelemektedir.,,,”En iyi müşteri en az meşgul edendir”, ”Para peşin kırmızı meşin”, ”Veresiye veremem, arkasından gidemem, gidersem de bulamam, bulursam da alamam”...

 

-Duvardaki yazılardan benim atölyemde de var.Bu veresiye işine ben de karşıyım. Kaç kavafla kavgalıyım bu yüzden. Elinle verirsin ayağınla gidip alamazsın. Ben sayaların parasını şimdiden peşin vereyim. Ne tuttu?

 

-Herkese kaça dikiyorsam ayni fiyattan, hepsi onardan yüz yirmi lira.

 

Cihan usta yüz yirmi liralık saya dikim ücretini peşin öder.

 

-Tamamdır ustam. Şimdiden ellerine sağlık ”Hayırlı işler, kolay gelsin” diyerek dükkandan ayrılır.

 

Cihan ustanın alışverişleri çoğunlukla peşin olarak devam eder.İki usta birbirlerini daha iyi tanıma konusunda hayli ilerleme kaydederler. Aradan bir kaç ay geçince alışverişlerde peşin ödemeler aksamaya başlar. Ödemeler iş tesliminde yapılmaktadır artık..

 

Günler haftalar geçer, aralık ayı ortalarına gelinmiştir. Yağmurlu bir çarşamba günü Cihan usta dikim için bıraktığı sayaları almaya gelir. Çaylar içilmekte olsun hal hatır sorma faslından sonra Cihan usta arada oluşan samimiyete güvenerek on beş çift sayanın dikim ücretini bugün ödeyemeyeceğini, önümüzdeki cumartesi bir kavaftan gelecek alacağıyla ödeme yapacağını söyler. Nizam usta bu yeni teklife bozulsa da kızgınlığını belli etmez.Yüzünü ima yollu yere eğerek;

 

-Cihan usta !...Yirmi beş yıldır bu çarşıdayım, bu güne kadar akrabama dahi veresiye iş yapmadım. Bak şu rafta gördüğün iş üç aydır sahibini bekliyor. Cumartesi günü parayı getir, işini ne zaman istersen al götür.Dostluk başka, alışveriş başka...

 

-Gözünü seveyim Nizam usta etme eyleme, kavafa iş yetiştirmem lazım. Benim hatırım yoksa da Selami ustanın da mı hatırı yok.

 

-Var olmasına var da herkes gibi benim de bir prensibim var. Yemin etmedim amma hiç kimseye veresiye iş yapmak istemiyorum artık. Yaş kemale erdi, eleğimizi eledik duvara asma vakti geldi de geçiyor....

 

-Yemin mi edeyim ne yapayım şu an param yok. Kitabıma...

 

-Kitap hepimizin kitabı onu bu işe karıştırma Cihan usta. Ne olur ne olmaz bi aksilik olur çarpılırsın. Bu defalık al işini, al git, bi daha da veresiye teklif etme.

 

Cihan usta on beş çift sayayı kaptığı gibi Nizam ustanın yanından hızla, tabir yerindeyse tam topuk uzaklaşır.

 

Aradan bir, iki, üç hafta derken üç ay geçer. Nizam ustanın aklı fikri alacağında, lakin işi başından aşkın, alacağını istemek için bir fırsatını bulupta Tarlabaşı'na gidemiyor. Nihayet işlerinin seyreldiği bir cumartesi günü gelir çatar. İki araçla, aktarma yaparak yola çıkar. Kundracıların alacaklarını alıp borçlarını ödedikleri, bugün öğle saatlerinden akşama kadar çilingir sofralarını kurup yiyip içtikleri demlerdir. ”Demir tavında dövülür “, deyipTarlabaşı semtine saat on yedi sularında damlar.Saat onyedi onsekiz arası bu ayyaşların zil zurna oldukları saatlerdir, “ensesinden vururum ağzından lokmasını alırım,” diye düşünür. Hakkı Bey iş hanının önüne kadar gelir. Hanın çaycısına Cihan ustanın yerini ve orada olup olmadığını sorar. Aldığı olumlu cevap üzerine, eğreti, aralıklı döşenmiş tahta basamaklara basa basa, ağır ağır merdivenlerden çıkmaya başlar. Bir taraftan da neler söyleyeceğini kafasında film senaryosu gibi kurgular.

 

“Cihan efendi !..Bakıyorum ayyaşlar gibi öğlenden çilingir sofrasına kurulmuşsun.Borcunu ödemezsin, benim hakkımı hem de Hakkı Bey iş hanında içkine meze yapıp yersin. Zıkkımın kökünü ye emi.Yalancı sahtekar !.....”

 

Nizam usta ayaklarını tahta basamak aralıklarına saplamadan ayakkabılarını basamak oyuklarına kaptırmadan soluk soluğa sekiz nolu işliğin önüne kadar gelir. Ciğerlerini şişirip cenge giren cengaverler misali , gözlerini hafif kısarak içeri dalar. Niyeti davudi sesiyle bir nara atıp Cihan yalancısını, kalfasının ve çırağının yanında madara etmektir.

 

-Benim alnımda keriz mi yazıyor ülen kereviz, diyerek okkalı bir nara atar.

Bu sözleri, sekiz on metrekarelik han odasında yankılanır ve hemen karşılık bulur...

 

Ve lakin senaryoda umulmadık önemli bir değişiklik olmuştur. Çalışma masasının etrafında çöreklenmiş; usta,kalfa ve çırak üçlüsü bu saate kadar henüz alacaklarını alamadıkları için, ancak , az önce çaycının getirdiği çayları içmektedirler...

 

Morali saatlerdir bozuk olan Cihan usta elindeki çay bardağını masaya öfkeyle çarpar. Kızaran gözlerini kırpıştırır, kızgın boğaiar gibi falçatasına el atar. Masayı fır dolanarak Nizam ustaya saldırır. Kalfa ve çırak, haftalıklarına bir halel gelmemesi için ustalarını sağlı sollu kavrayıp zorla sandalyesine oturturlar. Yatıştırıcı sözlerle ustalarını teskin ederler. Kanlı bıçaklı bir olay önlenmiştir. Ve lakin söz dalaşı devam etmektedir. Hırsını alamayan Cihan usta, sinkaflı kelimelerle söylenmektedir;;

 

-Kereviz sensin kerkenez. Bende paran kalmaz. Acelen ne?. Marmara'da gemin battı da bula bula beni mi buldun. Parasını bizden mi çıkaracan. Sigorta acentası mı sandın burayı. Sigortamı attırma benim. Hadi bas git, defol...

 

Adam ha saldırdı ha saldıracak, kalfanın çırağın elinden kolundan her an kurtulabilir. Ne zamandır kıvranıyor saldırmak için. Hem suçlu hem güçlü. Ne yapacağı belli olmaz. En iyisi bu zırzopa uymamak... Nizam usta; ”Söyleyeceğimi söyledim, kayıkçı kavgasına gerek yok en iyisi sıvışmak. Duyacağımı duydum zaten.” Diye düşünür.Bir taraftandan da kendisini hemen merdiven boşluğuna atmıştır.Yedi bela Cihandan iyice uzaklaşmayı başarır. Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak neyse ne de, postu deldirmek de akıl karı değildir. Zaten, “Erkekliğin onda dokuzu sıvışmaktır”, demezler mi hep...

 

Nizam usta tahtaları ayrık nizam merdivenin basamaklarını üçer dörder atlayarak saniyeler içinde Hakkı Bey iş hanını terk eder. Çay ocağına asılı bir veciz söz gözlerine takılır. ”Cömertsin derler maldan ederler, yiğitsin derler candan ederler”...Bu sözü de belleğinin bir köşesine yazar... On beş çift saya için döktüğü alın teri, “El emeği göz nuru “ heba olmuştur. Bu alacağın üzerine bir bardak soğuk su içmenin tam zamanıdır. Cihan ustanın yaptığı madrabazlık yanına kar kalmayacaktır elbette. Günü geldiğinde karşılığı kat be kat , fitil gibi burnundan gelecektir. Bize öylesine bir haber henüz ulaşmadı, bu olayın takipçilerine önemle duyurulur......

 

Mehmet Sadık Medin -03-02-2021 Şehremini

 

( Evdeki Hesap başlıklı yazı Sadık Medin tarafından 11.05.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.