I. Bölüm: Kaya/Kum


“Cehennem ateşi yavaş yavaş söndüğünde, yaktığı her neyse kayalar şekillendi…”


Kaya acı çektikçe döker kumlarını aşağı doğru. Rüzgar savurur sonra. İçinde var olan genleri ve tohumları Nisan yağmurları ile tanışıp çamur oldukça başını gökyüzüne doğru uzatır… Büyür ataları gibi, çiçek açar. Kaya uzaktan bakar, tanımadığı nesline. Yemyeşil bir düzlüktür. Ne esse evet der gibi başakları sallar başını.


Kaya hala dimdik ayakta, meydan okur doğaya. Asırlarca değişmeyen sertliğini ve acıya direnişini sergiler durur.  Kumları döktükçe, şekil alır… Dik durur ama duruşu değişmeye başlar. Acıdan boynu bükülmüş, kaybettiği kumlara ağlıyor gibi durur adeta. Ağzı olsa da konuşsa keşke… Dinleyene ne mesajlar verecektir kim bilir. Ne ona bakan onu anlar ne de onu seyreden yeşillik ve çiçekler…


Kayanın özünde, yandıkça ortaya çıkan madenler şekillenir. Tıpkı çamurunda yaratılan insan gibi, çamurunda yeşeren yeşillik gibi…Kum olmasaydı çamur olur muydu…O çamurdan şekillenen bu dünyaki varlıklar! 


II.  Bölüm: Yaşlı/Bebek


Kumun hayat suyuyla şekillendiği çamurdan yaratılan insan… Halen bebekken o çamurun yumuşaklığı ile kemiği bile kırılgan yaşar. Yumuşacık, bağışıklığı olmayan bebek..Sonra çamurunun atası olan kaya gibi sertleşir ve dimdik ayakta kalır. Hayata direnir, direndikçe büyür. Fakat ateşi sönmeye başladıkça, tıpkı kayanın başına gelen gibi, acılar içinde, yaşlanmaya başlar… bükülmeye ve yere doğru eğilmeyi öğrenir. Öldüğünde ise, yine kum olur… Ufalanır. 


İnsanın vücudunda kayanın özü vardır. Hangi maden eksiktir ki… Zaten eksilse, kuruyan ve verimsiz kum gibi savrulur gider.  Kim kaya olacaksa onun özünden uzaklaşamaz. Tıpkı bebek gibi yaşlıda aynı haller vukuu bulur. İlk ve son birbirini tamamlar, adına ömür denir ya!  


III. Bölüm: Cennet//Cehennem


Yaşam yanmanın içinde, acıyla devam eder. Yanmayan aşka kavuşamaz. Her yaprak yeşilliğini yanarak kaybeder. Her aşk özlem içinde acıyla olgunlaşır ve huzur bulur. Yanmak acı çekmektir. Yanmak deyince alevlerin yükseldiği ve lavlarının her canlıya zarar verdiği anlaşılmamalıdır. Zaten bu alevler ancak insan eliyle gökyüzüne yükselir. Yanmak, manada//özde vardır. Ancak yanmakla altın olur, elmas olur, binbir çeşit maden olur. Atomları ayrıştığında gözleri ışıl ışıl nuru kaplar.


Ancak yanmakla kül meydana gelir, kum değil. Özünü öldürmüş, geri beslemesini yitirmiş, dönüşümü olmayacak hale gelmiştir. Eğer özünü yitirmişse insan, günahın içinde külleri etrafına yayılmıştır. Artık can yoktur, canlı yoktur, genetiğini yayacak hiç bir şey yoktur. Yani artık cehennemdedir, ebediyen yanan. Günahtan sıyrılmış, külünden ayrılmış ise cennetine kavuşmuştur. Ebediyen yanmayacak, acı çekmeyecek ve aslıyla//değişmeyen özüyle yaşamaya devam edecektir. İnsan kayadan ancak bu şekilde ayrılır, dünyayı tutan kayadan kurtulur. Artık bu dünyaya ait değildir.


IV. Bölüm: Mide//Kalp 


Yanmak için enerji gerekir ki, o enerji güneşten beri süre gelen yanmayan kalbi yaşatsın. Ateşin tek yakamadığı kalptir ama mide yangın yeridir. Kalbin ait olmadığı yer dünyadır. O asla yanmaz. Onun yakıtı yalnızca aşktır. Çamuru can vermiştir. Bu can Yaratının kendisinden bir parça ve gerçek aşkın yaşandığı dünyada ki barınaktır. Bu dünyada ki tüm nimetler bu aşkı yaşatmak ve enerji vermesi için çırpınır. O kalbi öldüren ve aşksız yaşayan olursa, işte yaşarken ölümü tadan olur. O kül bile ondan kaçar. Onun bir parçası olmak istemez.   

 

Kalp ancak helal rızıkla beslenirse aşkı yaşar. Bedenden kurtulur ve ruhu ile uçar gider yokluğa. Midesi ölmüştür, beslenmeye artık ihtiyacı yoktur, kayada olduğu yerde. Kayanın içinden ne kadar az altın veya elmas çıkar oysa. İnsanlar bu yüzden onları hep değerli kılar, zenginliğin sembolüdür. Onların gerçek değerini kalpleri aşkla dolu olanlar anlar, midesi dolu olan değil.


V. Bölüm: Kıyamet


Dünyanın yok oluşu, bedenin toprak oluşu gibi kayanın yerle bir olduğu kıyamet vaktidir. Kaya işte o zaman tamamen kum olur, dümdüz olur. Kayanın dik durmasına, yaşayana bakmasına gerek kalmaz. İçinde artık yaşayacak birileri kalmamıştır. O da özünü yitirmiştir.  Artık cana ihtiyaç kalmamıştır. Güneş artık besleyecek bir can bulamaz. Sistemi, yörüngesi ve kuralları son bulmuştur. Her canlının günahla biriktirdikleri yakıtları ile yaşayacak bir cehenneme dönmüştür. Her canlıya öyle yakın ve yaşatmak değil, yakmaktadır. Tükenmeyen bir yakıt gibi, onu soğutarak kayaya dönüştürecek artık bir sebepte yoktur. 


Güneşin yakmadığı, ona ihtiyaç duymadığı başka bir boyutta kıyamet es geçmiştir. Artık ne kaya ne de beden vardır kalbi tutan veya saklayan. İçi dışı bir, aşkına sadık… Her anı ibadet ve şükürle yaşayan… yaşlanmayan kalpler! Hep otuz üç olan doğum günlerini kutlayan. Sonsuzun içinde uzanan yollar.


Saffet Kuramaz

( Var Olmayı Anlamak başlıklı yazı safdeha tarafından 26.02.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu