Millet olarak yaşayabilmek, ilerleyebilmek, sosyal, kültürel, ekonomik ve teknik alanda kendi kendimize yeterli hâle gelebilmek, dış dinamiklerden menfi yönde etkilenmeyip her olayın üzerine kendimize has unsurların dinamiği ve kararlılığı ile gidebilmek için; kültürümüzü, tarihimizi, edebiyatımızı, ilim, kültür, sanat, edebiyat, devlet adamlarımızı doğru bir şekilde bilmek, bilmiyorsak öğrenmek zorundayız.

Dünyanın en eski, en uzun ömürlü, geçmişi şanla ve insanlığa hizmetle geçmiş bir milletin fertleri olarak ayısız ilim, kültür, sanat, edebiyat, devlet adamı yetiştirmiş; insanımıza, insanlığa, ilme ve insanî değerlere düşmanlarımızın bile görmezlikten gelemediği, hatta çoğu zaman insaf ehli olanlarının övgüyle dile getirdiği hizmetleri gerçekleştirmişiz.

Doğudan Batıya, oradan Hindistan’a ve Afrika içlerine kadar hak, adalet,
insanlık, ahlâk ve erdem örnekleri götüren; yürekleri sevgiyle donatan, mideleri helâl lokmalarla doldurun, gönül ve ruh dünyalarını akıl, aşk ve ahlâkla aydınlatan, açları doyurup çıplakları giydiren büyüklerimiz sayılamayacak kadar çoktur.

“Dünya bir padişaha çok, iki padişaha azdır” deyip ömrü boyunca Hakk’la ve halkla birlikte olup, gönlündeki ve kafasındaki ilim, iman ve insanlık aşkını emri altındakilere ve ihtiyacı olanlara cömertçe dağıtan Yavuzlar; köhne Bizans’ın insanlara zulüm esası üzerine kurulmuş düzenini yıkarak Hakk’ın ve adaletin, ilmin ve ahlâkın bayrağını diken, mazlumları, masumları, zayıfları, zavallıları Bizansın zulmünden, ahlâksızlığından ve yere batasıca şerrinden kurtaran, bırakın insanları hayvanlara bile zulmedilmemesi için elinden gelen gayreti gösterip meşhur kanunnamesini hazırlayan, gemileri karadan yürütüp harbin bile hukukunu kayıt altına alan Fatihler; 600 çadırlık aşiretten 600 yıl yaşayacak olan şanlı bir devlet kurarak adalete, sevgiye, barışa, birliğe ve insanlığa hasret kalmış insanlara yeni bir dünyanın güzelliklerini ve göz kamaştıran haşmetini gösteren Osman Gazileri bu büyük millet yetiştirmiştir.
Sayılabilen çoklukları, denklemleri, sıfırı, dünyanın yarı çapını, trigonometrik oranları bulan ve insanlığa bundan yüzlerce yıl önce karşılıksız hediye ve hibe eden El Buruni, Nasrettin-i Tusi, Uluğ Bey, İbn-i Heysem gibi alimler; Batıda akıl hastaları “kafasına şeytanlar üşüştü” denerek olmadık hareketlere maruz bırakılırken sonradan Batıda iki asır ders kitabı olarak okutulacak olan tıp kitabını yazan İbn-i Sinalar, Dünya haritasını bundan yüzlerce yıl evvel bir ceylan derisi üzerine çizen Piri Reis gibi dehalar, dünyanın ve ülkemizin birçok yerini dolaşma ve gördüklerini yazarak insanlara iletme yürekliliğini ve kararlılığını gösteren Evliya Çelebi gibi gezginler ve bilginler de büyük milletin bağrından çıkmıştır.

Allah ve Peygamber sevgisiyle dolmuş, doymuş ve yaşamış, yüzlerce yıl yaşayacak eserler bırakmış Fuzuli,Şeyh Galip, Yunus Emre gibi gerçekleri bilmişler, ermişler, doğruyu ve doyurucu olanı görmüşlerimiz de az değildir. Mehmet Akif gibi sanatını hakkın ve hakikatin emrine vermiş, Türk’ün istiklâl mücadelesine canıyla, kalemiyle ve gayretiyle katılmış şairler de bu milletin yetiştirdiklerindendir. Her zaman halkın ve haklı olanın yanında yer alan, savaşta aman vermediği düşmanının yarasını barışta saracak kadar merhametli olan, harp hukuk ve sanatını bütün yönleri ve incelikleriyle bilen, kendinden kat kat kalabalık olan düşmanlarını en olumsuz şartlarda bile en ağır yenilgilere uğratan komutanlarımız da bizdendir, bize aittir ve hiç de insanlığın yabancısı değildir.

Bu büyük insanları, kimileri cesaretlerinden, kimileri merhamet ve adaletlerinden, kimileri gönüllerimizi ısıtan ve ışıtan yazı ve şiirlerinden, kimileri dünya insanlığına bıraktıkları solmaz ve pörsümez eserlerinden, kimileri de barış zamanlarında gördükleri iyiliklerden, erdem yüklü davranışlarından tanır.

Şüphesiz bu ilim ve kültür abidelerinden, fikir, iman ve aksiyon adamlarından, devlet adamı ve komutanlarından en sonuncusu ve en önemlisi; büyük devlet adamı, ordu komutanı, ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’tür.

Ordusu tamamen dağılmış, silâhları elinden alınmış memleketimizin silâhlı kuvvetlerini yeniden kurarak düşman karşısına eğitimli, düzenli, kararlı, disiplinli, morali yüksek, geleceğe güvenle bakan, korku nedir bilmeyen güçlü bir ordu oluşturan ve bu orduyla dünyanın en güçlüleri zannedilen ordularını Dumlupınar’da, Sakarya’da, Çanakkale’de yerle bir eden; Türkiye Cumhuriyeti’ni kurup bugünkü hür ve demokratik bir ortamda yaşamamızı sağlayan bu büyük insanı anmak, anlamak ve emirlerine uyarak bize bıraktığı emanetleri korumak, ilkelerini yaşamak ve yaşatmak zorundayız.
Olayları değerlendirmede son derece başarılı olan, zorluklar karşısında asla yılgınlığa düşmeyen, çok okuyan, her zaman ikna metodunu kullanan, tarihi ve tarihimizi çok iyi bilen, insan düşüncesine gerçek manada değer veren, vatan, millet ve bayrak sevgisiyle dolup taşan, bilime, sanata, kadına, akla, hürriyete devamlı yürek uzatan, gerçekçi olup millî güce dayanan Mustafa Kemal Atatürk’ü anmak; anlamakla bütünleşirse bir anlam kazanır ve onun herkese her zaman yol gösterecek olan kişiliği, ileri görüşlülüğü, zekâsı, dehası, bizlere bıraktığı prensipleri ve ilkeleri daha iyi anlaşılır.

Atatürk’ü anlamak demek; onun ilkelerini, inkılâplarını, özelliklerini, insanlığa ve ülkemize getirdiği yenilikleri, belirlediği kuralları ve kurduğu kurumları anlamak demektir.

Kuvvetli olmak, güçlü Türkiye yaratmak için memleketimizde millî birlik ve beraberlik içerisinde yaşamak lâzım geldiğini bir düstur olarak belirleyen ve bizden isteyen; mutlu, huzurlu ve refah içerisinde yaşayan bir Türkiye’yi her zaman ayakta tutabilmek için millî ve şahsiyetli kalarak ülkenin meselelerine kafa yormak gerektiğini açık ve net olarak bildiren Atatürk’ü anmak; her anma faaliyetinden sonra adı geçen değerlere, kurallara ve kurumlara daha bir aşk, azim, gayret ve ümitle yapışılır ve hiçbir zaman da elden bırakmamak kararıyla yükseklere, daha yükseklere ve çok çok yükseklere kaldırılırsa bir anlam ifade etmiş olur.

Bu anlam ve ifadeye bağlı olduğuna inandığımız herkese düşen görevlerden biri de “egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” diyen, “Türk kültür ve medeniyeti atinin medeniyet ufkundan bir güneş gibi doğacaktır”gerçeğini olanca gücüyle haykıran, “Ne mutlu Türk’üm diyene” diyerek kendi kendimize güven duymamızı sağlayan, “Ya İstiklâl, ya ölüm! ” gerçeğini hafızalara yerleştiren ve “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir ileri! ” haykırışıyla istikameti gösteren büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ü yaşamaktır.
Atatürk’ü yaşamak da tıpkı anmak gibi sade, samimi, gerçekçi olursa, onun bütün özelliklerini ortaya çıkaran, önder ve rehber kişiliğini insanlara kavratan, dehasını ve liderliğini en iyi bir şekilde anlatan bir özelliğe sahip olursa faydalı olur ve Atatürk’ün ısısından, ışığından, ileri görüşlülüğünden, fikirlerinden insanlığın ve insanımızın daha yüzlerce yıl ürün ve verim elde etmesi; kafalarını, kalplerini, gönüllerini, his ve hayal dünyalarını doldurması sağlanmış olur.

Türkiye’nin kalkınması, gelişmesi, tekrar eski azamet ve gücüne ulaşması, insanlığa ve ilme sayısız ilim, kültür, sanat, ahlâk adamları, yaşayış ve düşünüş örnekleri hediye edebilmesi için Atatürk’ün açtığı yolda, gösterdiği hedeflere doğru sağlıklı, sağlam, kararlı, uzun ömürlü ve hızlı adımlarla, bitmez, tükenmez umutlarla ve inançla yürümeliyiz.

Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün istediği kadar ve istediği biçimde kafalarımızı ve kalplerimizi ilimle, bilgiyle, çağdaş kültürle doldurmalı, onun ilkelerini, inkılâplarını, özelliklerini, getirdiklerini, zaferlerini, insanımıza ve insanlığa hizmetlerini daha gür ve daha büyük bir heyecanla duyurmalıyız.
Türk’ün zekâsına, medenî kabiliyetine, üstün özelliklerine, gücüne ve ahlâk anlayışına herkesten daha çok güvenen ve ne yaptıysa bu büyük milletin daha mutlu ve daha huzurlu olması için yapan bu büyük dehaya yakışan anma faaliyetleri; yalancı ve yabancı duygulardan, düşüncelerden arınmamıza, gerçek fikirlerde derinleşmemize, ahlâkta kemale ulaşmamıza, elimizde tuttuğumuz ilim, kültür, sanat, sevgi ve ahlâk meşalesiyle Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün gösterdiği iyilik ve güzelliklere ulaşmamıza, bitmez bir umut, sönmez bir azim ve zaman geçtikçe daha da kuvvetlenen bir inançla yürümemize vesile olacaktır.

Ne mutlu Atatürk’ü hakkıyla anlayıp hakkıyla ananlara! ...

Durdu Şahin

( Atatürkü Anmak, Anlamak Ve Yaşamak başlıklı yazı Durdu ŞAHİN tarafından 14.03.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.