Yazık ki bizler çok kötü anlamlar yüklenmiş kelimelerin yanına en olmaması gereken 'şey'i koymuşuz; çocuk...

 

Hayatın en özgür, en masum ve en mutlu dönemini yaşayan çocukların maruz kaldıkları onlarca büyük tehlike var. En önemlilerinden biri mesela; duygusal, fiziksel ve cinsel istismara uğramaları. Yaşadığı taciz, tecavüz, ensest, çocuğun ruhsal dünyasında tamiri çok zor yaralar açıyor, çocuğun gelişimini en üst düzeyde tamamlamasını, potansiyelini gerçekleştirmesini önlüyor.

 

Çocuğun yaşadığı her türlü istismar kurşun yarası gibi. Çocukluk döneminde yaşanan istismar, hayatı boyunca çocukta travma etkisine sebep oluyor.

 

Peki çocuk istismarı sadece en yaygın olarak bilinen taciz, ensest ya da pedofili gibi cinsellik konularında mı yaşanıyor? Hayır… Gözden kaçırılan bir durum daha var ki o da yüzlerce çocuğun terör örgütlerince kaçırılması ve birer ölüm makinesi olarak yetiştirilmesi. 2019 verilerine göre 35 yılda 20 bin çocuk PKK terör örgütü için dağa götürüldü.

 

Çocukların suça itilmesinde istismarın etkisi büyük. Maruz kaldıkları çirkin ve yanlış davranışlar çocukları birer suç makinesine dönüştürüyor. İstismar, en önemli çocuk hakkı ihlallerinden biri.

 

Çocuklar için bir başka tehlike ise eşcinsellik. Medya, eşcinselliği bir "cinsel tercih" konusu olarak gören dünya görüşünü yaygınlaştırarak ağır bir toplumsal yükümlülüğü de üstleniyor. Özellikle tv programlarında ve dizi filmlerde eşcinsel karakterlere yer vererek, hatta yemek programlarında erkek ve bayan yarışmacıların yanı sıra bir de eşcinsel yarışmacı tercih edilerek topluma 3. cins telkini veriliyor. Hatta çocuklara yönelik televizyon dizilerinde eşcinsel karakterler ekranlara geliyor. Bütün bunlar masum olabilir mi sizce?..

 

Örneğin, BBC’nin çocukları hedef alan LGBT propagandaları, araştırmacı Murat Soydan'ın bu konu üzerine detaylı bilgiler verdiği videoda söz ettiği gibi transseksüelliği çocuklar için göz kamaştırıcı hale getirmesi sadece birkaç münferit örnek mi?

 

Çağdaş anne baba olma adına çocuklarının eşcinsel olması durumunda özgür olması gerektiğini düşünen anne babalar var. Çocuklarının nasıl bir eğitim alacağı, hangi okula gideceği, yazın hangi sosyal faaliyette bulunacağı gibi konularda kararları kendileri alırken, neye inanacağını, nasıl yaşayacağını çocuğun ileride kendi kararıyla almasının daha uygun olacağını düşünmeleri ilginç bir mantık. Güzel ahlâka ve gerçek iyiye çocuğunu yönlendirmekle sorumlu değil mi anne baba?

 

Çocukların eşcinsel çiftlere evlatlık olarak verilmesi de büyük bir sorun. Binlerce çocuk var bu durumda ve binlercesi de verilmek üzere bekliyor. Nesli ifsad projesi bu… Küresel firmalar reklam panolarında/filmlerinde eşcinsellik mesajlarını artık subliminal olarak değil, direkt veriyorlar. Birçok firma tanıtımlarında aile olarak iki eşcinsel ve çocuk resimlerini kullanıyor. UNICEF gibi dünya üzerinde zarar gören çocukları koruduğunu iddia edip aynı zamanda bu çocuklara fiziksel ve duygusal olarak zarar veren LGBTI’yi destekleyen paylaşım yapması acayip değil mi? Arkasında küresel/derin, organize ve finansmanı güçlü bir yapı bulunan tehlikenin farkında mısınız?

 

Çocuklar konusunda en önemli tehlikelerden biri de kayıp çocuklar. Missing Children Europe (Avrupa’nın Kayıp Çocukları) tarafından yapılan açıklamada, Avrupa Birliği ülkelerinde her iki dakikada bir çocuğun, her yıl 250 bin çocuğun kaybolduğu açıklandı. Ayrıca bu çocukların niçin kayboldukları, kaybolduklarında başlarına neler geldiği konusunda kapsamlı bilginin toplanmasının zor olduğu belirtildi. Tüm dünyada ise her yıl 2 milyon 700 bin çocuk kayboluyor ve akıbetleri de belli değil.

 

Geçtiğimiz günlerde ABD'li oyuncu Sandra Bullock’un genç gözükmek için kendisine çocuk derisi enjekte ettirdiğini açıklamasının ardından bu konu yeniden gündeme geldi. Aslında bu olay, batının neden yalnızca çocuk mülteci kabul ettiğini ve sadece Almanya'da 10 bin kayıp mülteci çocuk olduğunu anlamamız için çok önemli bir hatırlatmaydı.

 

Birçok ünlü ve Hollywood yıldızı genç kalmak için kendilerine çocuk derisi enjekte ediyor. Ayrıca "adrenochrom" yöntemiyle de çocuk kanını kullanıyorlar. Kimyasal bir hormon olan andrenochrome, yaşlanmayı tersine çeviriyor. Okült/ezoterik tarikat mensubu elitler çocukları ‘kurban’ ederek, bu yöntemi kullanıyorlar. Büyük bir çocuk kaçakçılığı endüstrisi oluşturulmuş maalesef.

 

İnsanların bu gerçekler konusunda aydınlatılmaları çok gerekli ve önemli. Bu konuda kendilerine sorumluluk düşen kurumlar, gönüllü sivil toplum kuruluşları ve vakıflarla birlikte hareket ederek bu görevi üstlenmeli.

 

Bu yazıyı yazarken tevafuk, Fadime Özkan’ın, “Çocuklar kan değil can bağıyla da kardeş olabilir” deyip evini kalbini açmaya hazır olan insanları, bir ev ve aile özlemiyle yaşayan 14 bin çocuğa yuva olmaya davet ettiği yazısına rastladım.

 

Okurken, önceki Ramazan ayında bir akşam yaşadığım olay hatırıma geldi. Yukarıdaki şeytanî oyunlardan sonra paylaşacağım olay, dilerim güzel insanların sayısının da fazla olduğuna dair sizlerin de umudunuzu artırır.

 

O akşam arkadaşlarımla iftar için gittiğim restoranın kapalı girişinde, üzerinde ‘Koruyucu Aile İftarı’ yazan ışıklı bir pano dikkatimi çekti. Görevliye sordum, sıklıkla bu organizasyonun yapıldığını söyledi. Bahçede otururken kimi kucaklarındaki, kimi ellerinden tuttukları çocuklarıyla içeriye giren koruyucu anne babaları takdirle izledim.

 

İftar sonrası restoranın giriş salonunda çocuklar için hazırlanmış oyun parkında, Down sendromlu sevimli bir kız çocuk gördüm. “Davetli ailelerden birinin öz çocuğu olmalı, bir ailenin Down sendromlu bir çocuğa koruyucu olması uzak bir ihtimal” diye düşündüm.

 

Biraz izledikten sonra bir bayanın onunla ilgilendiğini gördüm; anne olmalıydı. Gidip tanıştım. Yanılmışım; koruyucu anneymiş. 8 yaşındaki o tatlı kızı, 6 aylıkken ve durumunu bilerek sahiplenmişler. Anne babası, engelli olduğu için bakamayacaklarını söyleyip doğduktan hemen sonra yetimhaneye bırakmış ve bu merhametli insanlar şefkat kanatlarını üzerine gerip ona bir yuva ve iki de ağabey vermişler.

 

Allah’ın merhametinin annelerdeki tecellisinin kanıtıydı o anne. Uzun uzun konuştuk... Peki ya baba? Merak ettim, çünkü çocuğunun engelini kabullenmeyen hatta bu yüzden evini terk eden babalar olduğunu duymuştum. Birazdan baba geldi; kızlarını almaya birlikte karar verdiklerini anlatırken sözlerindeki, kızına bakarken gözlerindeki sevgiyi hissetmemek mümkün değildi.

 

Dilerim merhametli insanların kalbinden yansıyan o ışık, çocukların yolunu hep aydınlatsın. Allah vicdanlı insanların sayısını kat kat kılsın, tüm çocukları, şeytanî planları için kullanmak isteyen küresel, organize yapıların kötülüklerinden esirgesin.

 Yeni Dünya/Hanımefendi Dergisi, Ağustos

 

 

 

 

 

 

( Çocuklarımızı Bekleyen Tehlikelerin Farkında Mıyız başlıklı yazı E Bayraktar tarafından 10.09.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.