İçimi
kemirmeye başlayan sesi bir türlü susturamıyorum yol boyunca. “ Ya bu cüzdanın
sahibi gelir de bulamazsa? Ya bu paraya çok ihtiyacı olan biriyse? Ya son
parasını da ben aldıysam? “ Ama bir taraftan da çeşitli bahanelerle kendimi
sakinleştirmekten geri kalmıyorum. “ Belki de cüzdanda hiç para yoktur. Belki
de kötülüğü hak eden birine aittir bu cüzdan.” Bu düşüncelerle elim cüzdanın
durduğu cebin üzerinde, apartmana giriyorum. Bir solukta eve atıyorum kendimi.
Arkadaşlar henüz gelmemiş. Çıkarıp masanın üzerine bırakıyorum cüzdanı,
üzerimdeki yükü atmak için. Merakla, daha fazla beklemeden açıyorum ve içine
bakıyorum. Onlarca desteli para tomarını görünce hiç şaşırmıyorum. Cüzdanın
şişkinliğinden belliydi zaten. Epeyce para tomarı , kartlar, fotoğraflar ve
bozuk paralar dökülüyor masanın üzerine.
Fotoğraflardan
biri dikkatimi çekiyor. Vakur duruşlu, esmer, bıyıklı bir adam ve iki yanında
küçük iki kız çocuğu. Eski bir fotoğraf karesi olduğu çok belli. En az yirmi
senelik bir fotoğraf. Fotoğrafın arkasına baktığımda atılmış olan tarih
tahminimi doğruluyor. Demek ki cüzdanın sahibi şu an elli yaşlarında biri. Arka
tarafta bir adres ve isim yazılı. Adamın isminin Ali Güvercin olduğunu öğrenmiş
oluyorum böylelikle.
Geç saatte dönen
arkadaşım gergin halimi görünce ne olduğunu sormaktan geri kalmıyor.
-Bir şey yok be oğlum .
-Var bir şeyler. Hadi öt
bakalım!
-Açsındır sen. Yemek
söyleyeyim mi sana?
-Paran varmış gibi hava
atma be! Ama banka soyduysan doyur bizi, fena olmaz.
Gevrek gülüşünü
donduruyorum yüzünde.
-Ben bugün sokakta cüzdan
buldum.
-Hassiktiir lan ! Ne
diyorsun sen ? Hani nerede ?
- Mutfakta.
Koşarak mutfağa gidiyor.
-Kahverengi . Masanın
üstüne bak!
-Oha! Bu ne lan ! Zengin
olduk be !
-Hiç sulanma boşuna. O
cüzdan sahibine gidecek!
-Saçmalama. Kafayı mı
yedin sen?
-Çok ciddiyim. Bir
kuruşuna dokunursan bozuşuruz! İyi geceler.
Açlıktan
zor daldığım uykumdan , içeriye güneş ışınlarının girmesiyle erkenden kalkıyorum.
Baba ve kızlarının olduğu fotoğrafı elime alıyorum. Nedense çok ısınıyorum
onlara. “ Kızlar benimle yaşıttır herhalde. Şimdi büyümüşler, okumuşlardır.
Benim gibi serseri, aylak değillerdir. Babaları da evlatlarıyla gurur
duyuyordur.” Diye düşündüm. Bir yandan da “ Belki de şu an çok zor
durumdadırlar. Açtırlar. Adam maaşıyla evini geçindirecekti. Belki de anneleri
çok hasta, belki de kızlardan biri…” Bu düşüncelerin kafamda dans
edişlerinden dolayı kendimi sokağa atıyorum. Bu adamı bulmalıyım.
Arkadaşım peşimden ;
“ Vicdan yapacak
durumumuz mu var? Açlıktan nefesimiz kokuyor. Yaptığına bak !”
Onu hiç dinlemiyorum. Aklımda
sadece o adamı ve ailesini görmek var.
Adresi buluyorum uzun bir
araştırmadan sonra. Ama evi bulmak hiç de kolay değil. Her taraf kocaman
apartmanlarla çevrili. Köşedeki büfeciye soruyorum.
-Ali Güvercin diye biri
oturuyor mu buralarda ?
-Abicim kim bilir kaç
tane Ali Güvercin vardır bu mahallede. Ben bilemem ki !
-Tamam kardeş. Sağ olasın.
Ara sokaklardan birinde
ufak bir bakkal saklanmış. Hemen giriyorum. Mahalle bakkalları daha iyi
bilirler diye düşünüyorum. Kasadaki gençten oğlan;
-Abi iki dakika otur
hele. Dedeme sorayım. Üstte oturuyoruz biz.
Az sonra yaşlı bir adamla
dönüyor çocuk.
-Dede bak , bu abi Ali
Güvercin diye birini soruyor. Bilir misin?
Elini alnına koyan adam
bir süre düşündükten sonra ;
-Ali Güvercin ! Bildim.
Bilmem mi , Ali bu mahalde büyüdü. Hey gidi hey!
-Tamam işte dede.
Neredeler şimdi? Abi onu soruyor!
- Haa… Taşındı onlar.
Çoktandır arayıp da
aniden bulduğu sevgilisine kavuşan biri gibi sevinerek;
-Nereye? Dedim.
-Osman , koş babaannene
sor bakalım benim defterim duruyor muymuş?
Ağır
bir sessizliğin içinde büzülüyorum. Bekledikçe zaman geçmiyor ve çocuk
gelmiyor. Umudumu kestiğim anda, elinde adresin yazılı olduğunu var saydığım kâğıdı
sallamaya başlıyor burnuma doğru. Adres kağıdını alıp bir umutla fırlıyorum
sokağa. Bulacağımdan pek ümidim olmasa da kâğıtta yazılı olana uyup , bir
apartmanın ikinci katına çıkıyorum. Zili çalıyorum, açan yok. Karşı dairenin
kapısı aralanıyor , beyaz saçlı bir baş görüyorum.
-Gitti Nalan Hanımlar. Beklemeyin
boşuna.
-Gittiler mi ? Nereye ?
-Memleketlerine herhalde.
Siz kimsiniz ?
-Kızlarının arkadaşıyım
ben.
-Hee…
Tam kapıyı kapatacakken
kadına ;
-Şey teyzeciğim. Babaları
Ali Güvercin , odamı gitti?
-Senin haberin yok mu
oğlum? Onlar iki senedir kavgalıydılar. Geçen senede boşandılar. Kadın çekti
gitti memleketine . Kızlarını da alı yanına. Orada okuyacaklarmış Üniversiteyi.
-Ya , öyle mi?
-Öyle ya. Yok mu sende
kızların numarası ?
-Yok. Kaybettim. Sizde
Ali Bey’in adresi, telefonu var mı acaba ?
İçeriye geçip elinde bir
kartvizitle döndü.
-Buyur oğlum. Bu dükkân
adresi. Ayakkabıları oradan alırız.
- Sağ olun teyzeciğim.
Çok teşekkür ediyorum.
Nihayet
verilen adresin önünde buluyorum kendimi. Vitrin camından içeriye baktığımda
kasada oturan adamın o olduğunu anlıyorum. Neredeyse fotoğraftaki halinin
aynısı. Sadece saçları ve bıyıklarına yer yer ak düşmüş.
-Buyurun beyefendi. Diyor çalışanlardan biri. Dikkat çekmemek için içeriye giriyor ,müşteri gibi
ayakkabılarla ilgileniyorum. Bir yandan da acaba beni tanır , cüzdanını
aldığımı anlar mı? diye saçma bir panikleme içindeyim. Oysa nereden bilsin,
tanısın ki? Ali Güvercin, hiç de hayal ettiğim gibi değil.
-Oğlum! Lan!
Güzel temizleyin şuraları. Çay nerede kaldı be. Yata yata maaş alıyorsunuz.
Çalışın be çalışın uyuşuk herifler!
Ben
karşımda ; munis, sevecen bir ev babası görmeyi umarken; despot , bağırıp
çağıran adamı bulmak ! Sürekli ona baktığımı hissediyor adam. Hemen başımı
çeviriyor ve benimle ilgilenen tezgahtara istediğim ayakkabıyı tarif ediyorum.
O sırada dışarıdan gelen
bir adam;
-Ali bulundu mu senin
cüzdan ?
-Yok be abi. Nerede !
Alan aldı kaçtı . İt oğlu itler! Elleri kırılsın şerefsizlerin!
Üstüme alınıyorum
hakaretlerini. Çıkıp ortaya;
“Beyefendi ! Cüzdanınızı
çalmadım , buldum. Buyurun cüzdanınızı. İsterseniz sayın. Paranızın bir
kuruşuna bile dokunmadım!” Deyip. Tam tokat
gibi suratına atıp çıkmayı düşünüyorum ki!
-Üzülme Ali. Genç
yengemiz bu ay pırlantasız kalsın ya. Diyor adam.
Aralarında şen şakrak
gülüşüp duruyorlar.
-Sorma ya! Bizim karıdan
boşandık, rahatladık dedik ama yok ya nerede! Genç kadınla geçinmek , dost
hayatı yaşamakta daha zormuş be!
-Hadi hadi! Buldun piliç
gibi kızı. Çekeceksin nazını. Dua et de boynuzlanma!
Kahkahayı patlatana eşlik
edemiyor bu kez Ali Güvercin. Yüzü düşüyor.
Bu
rezil konuşmalardan midem bulanıyor ve nefretle çıkıyorum ayakkabı dükkanından.
Ardımdan terekteki tüm ayakkabı kutularının devrildiğini duyuyorum. Ters ters
bakıyorlar arkamdan hiçbir anlam veremeden olup bitenlere.
-Demek o para yeni
sevgilisi, kapatması içinmiş ha ! Aylık pırlanta parasıymış ha ! Ben neler
düşünürken…
Ali Güvercin’e
hayallerimi yıktığı için kinlenmiş bir nefretle kızıyorum. Elim hala cüzdanın
olduğu cebin üzerinde duruyor. Sinirden titriyorum ve gözüm kararıyor.
Yanından
geçmekte olduğum çöp konteynerine fırlatıyorum cüzdanı. Bir kedi fırlıyor
aniden karşı kaldırıma. Rahatladığımı hissediyorum. Açlığımı iyice hissedince ,
cebimde bulduğum son paramla köşedeki simitçiden sıcacık, çıtır çıtır bir simit
alıyorum. Sahil boyunca , denizin maviliğinde huzur içinde simitin mis gibi
kokusunu içime çekerek açlığımı bastırıyorum.