Her zamanki gibi amaçsızca dolaşıyorum sokaklarda. Bir ıslıktır dudaklarımda. Boş vermişim Dünya’ya.Şu parasızlık biraz daha böyle devam ederse, arkadaşlarımla veda edeceğiz nasılsa hayata. Dalgınlığım dorukta, bir şeye takılıyor ayağım. Ulu orta ağız dolusu küfürle tekme atmaya hazırlanırken, çarptığım şeyin bir cüzdan olduğunu görünce vazgeçiyorum küfretmekten. Sağ ayak başparmağımın tam ucunda , kahverengi rugan derisiyle kuzu gibi yatan kabarık bir cüzdan ! Bir süre sağa sola bakıyorum, sahibi varsa ortaya çıksın diye. Ama hiç kimse oralı olmuyor. Hızlıca , terli avuçlarımdan ,pantolonumun arka cebine kayıyor cüzdan. Bir heyecan ve telaş sarıyor bedenimi . Hızlı adımlarla ayrılıyorum o sokaktan.

İçimi kemirmeye başlayan sesi bir türlü susturamıyorum yol boyunca. “ Ya bu cüzdanın sahibi gelir de bulamazsa? Ya bu paraya çok ihtiyacı olan biriyse? Ya son parasını da ben aldıysam? “ Ama bir taraftan da çeşitli bahanelerle kendimi sakinleştirmekten geri kalmıyorum. “ Belki de cüzdanda hiç para yoktur. Belki de kötülüğü hak eden birine aittir bu cüzdan.” Bu düşüncelerle elim cüzdanın durduğu cebin üzerinde, apartmana giriyorum. Bir solukta eve atıyorum kendimi. Arkadaşlar henüz gelmemiş. Çıkarıp masanın üzerine bırakıyorum cüzdanı, üzerimdeki yükü atmak için. Merakla, daha fazla beklemeden açıyorum ve içine bakıyorum. Onlarca desteli para tomarını görünce hiç şaşırmıyorum. Cüzdanın şişkinliğinden belliydi zaten. Epeyce para tomarı , kartlar, fotoğraflar ve bozuk paralar dökülüyor masanın üzerine.

Fotoğraflardan biri dikkatimi çekiyor. Vakur duruşlu, esmer, bıyıklı bir adam ve iki yanında küçük iki kız çocuğu. Eski bir fotoğraf karesi olduğu çok belli. En az yirmi senelik bir fotoğraf. Fotoğrafın arkasına baktığımda atılmış olan tarih tahminimi doğruluyor. Demek ki cüzdanın sahibi şu an elli yaşlarında biri. Arka tarafta bir adres ve isim yazılı. Adamın isminin Ali Güvercin olduğunu öğrenmiş oluyorum böylelikle.

Geç saatte dönen arkadaşım gergin halimi görünce ne olduğunu sormaktan geri kalmıyor.

-Bir şey yok be oğlum .

-Var bir şeyler. Hadi öt bakalım!

-Açsındır sen. Yemek söyleyeyim mi sana?

-Paran varmış gibi hava atma be! Ama banka soyduysan doyur bizi, fena olmaz.

Gevrek gülüşünü donduruyorum yüzünde.

-Ben bugün sokakta cüzdan buldum.

-Hassiktiir lan ! Ne diyorsun sen ? Hani nerede ?

- Mutfakta.

Koşarak mutfağa gidiyor.

-Kahverengi . Masanın üstüne bak!

-Oha! Bu ne lan ! Zengin olduk be !

-Hiç sulanma boşuna. O cüzdan sahibine gidecek!

-Saçmalama. Kafayı mı yedin sen?

-Çok ciddiyim. Bir kuruşuna dokunursan bozuşuruz! İyi geceler.

Açlıktan zor daldığım uykumdan , içeriye güneş ışınlarının girmesiyle erkenden kalkıyorum. Baba ve kızlarının olduğu fotoğrafı elime alıyorum. Nedense çok ısınıyorum onlara. “ Kızlar benimle yaşıttır herhalde. Şimdi büyümüşler, okumuşlardır. Benim gibi serseri, aylak değillerdir. Babaları da evlatlarıyla gurur duyuyordur.” Diye düşündüm. Bir yandan da “ Belki de şu an çok zor durumdadırlar. Açtırlar. Adam maaşıyla evini geçindirecekti. Belki de anneleri çok hasta, belki de kızlardan biri…” Bu düşüncelerin kafamda dans edişlerinden dolayı kendimi sokağa atıyorum. Bu adamı bulmalıyım.

Arkadaşım peşimden ;

“ Vicdan yapacak durumumuz mu var? Açlıktan nefesimiz kokuyor. Yaptığına bak !”

Onu hiç dinlemiyorum. Aklımda sadece o adamı ve ailesini görmek var.

Adresi buluyorum uzun bir araştırmadan sonra. Ama evi bulmak hiç de kolay değil. Her taraf kocaman apartmanlarla çevrili. Köşedeki büfeciye soruyorum.

-Ali Güvercin diye biri oturuyor mu buralarda ?

-Abicim kim bilir kaç tane Ali Güvercin vardır bu mahallede. Ben bilemem ki !

-Tamam kardeş. Sağ olasın.

Ara sokaklardan birinde ufak bir bakkal saklanmış. Hemen giriyorum. Mahalle bakkalları daha iyi bilirler diye düşünüyorum. Kasadaki gençten oğlan;

-Abi iki dakika otur hele. Dedeme sorayım. Üstte oturuyoruz biz.

Az sonra yaşlı bir adamla dönüyor çocuk.

-Dede bak , bu abi Ali Güvercin diye birini soruyor. Bilir misin?

Elini alnına koyan adam bir süre düşündükten sonra ;

-Ali Güvercin ! Bildim. Bilmem mi , Ali bu mahalde büyüdü. Hey gidi hey!

-Tamam işte dede. Neredeler şimdi? Abi onu soruyor!

- Haa… Taşındı onlar.

Çoktandır arayıp da aniden bulduğu sevgilisine kavuşan biri gibi sevinerek;

-Nereye? Dedim.

-Osman , koş babaannene sor bakalım benim defterim duruyor muymuş?

Ağır bir sessizliğin içinde büzülüyorum. Bekledikçe zaman geçmiyor ve çocuk gelmiyor. Umudumu kestiğim anda, elinde adresin yazılı olduğunu var saydığım kâğıdı sallamaya başlıyor burnuma doğru. Adres kağıdını alıp bir umutla fırlıyorum sokağa. Bulacağımdan pek ümidim olmasa da kâğıtta yazılı olana uyup , bir apartmanın ikinci katına çıkıyorum. Zili çalıyorum, açan yok. Karşı dairenin kapısı aralanıyor , beyaz saçlı bir baş görüyorum.

-Gitti Nalan Hanımlar. Beklemeyin boşuna.

-Gittiler mi ? Nereye ?

-Memleketlerine herhalde. Siz kimsiniz ?

-Kızlarının arkadaşıyım ben.

-Hee…

Tam kapıyı kapatacakken kadına ;

-Şey teyzeciğim. Babaları Ali Güvercin , odamı gitti?

-Senin haberin yok mu oğlum? Onlar iki senedir kavgalıydılar. Geçen senede boşandılar. Kadın çekti gitti memleketine . Kızlarını da alı yanına. Orada okuyacaklarmış Üniversiteyi.

-Ya , öyle mi?

-Öyle ya. Yok mu sende kızların numarası ?

-Yok. Kaybettim. Sizde Ali Bey’in adresi, telefonu var mı acaba ?

İçeriye geçip elinde bir kartvizitle döndü.

-Buyur oğlum. Bu dükkân adresi. Ayakkabıları oradan alırız.

- Sağ olun teyzeciğim. Çok teşekkür ediyorum.

Nihayet verilen adresin önünde buluyorum kendimi. Vitrin camından içeriye baktığımda kasada oturan adamın o olduğunu anlıyorum. Neredeyse fotoğraftaki halinin aynısı. Sadece saçları ve bıyıklarına yer yer ak düşmüş.

-Buyurun beyefendi. Diyor çalışanlardan biri. Dikkat çekmemek için içeriye giriyor ,müşteri gibi ayakkabılarla ilgileniyorum. Bir yandan da acaba beni tanır , cüzdanını aldığımı anlar mı? diye saçma bir panikleme içindeyim. Oysa nereden bilsin, tanısın ki? Ali Güvercin, hiç de hayal ettiğim gibi değil.

-Oğlum! Lan!  Güzel temizleyin şuraları. Çay nerede kaldı be. Yata yata maaş alıyorsunuz. Çalışın be çalışın uyuşuk herifler!

Ben karşımda ; munis, sevecen bir ev babası görmeyi umarken; despot , bağırıp çağıran adamı bulmak ! Sürekli ona baktığımı hissediyor adam. Hemen başımı çeviriyor ve benimle ilgilenen tezgahtara istediğim ayakkabıyı tarif ediyorum.

O sırada dışarıdan gelen bir adam;

-Ali bulundu mu senin cüzdan ?

-Yok be abi. Nerede ! Alan aldı kaçtı . İt oğlu itler! Elleri kırılsın şerefsizlerin!

Üstüme alınıyorum hakaretlerini. Çıkıp ortaya;

“Beyefendi ! Cüzdanınızı çalmadım , buldum. Buyurun cüzdanınızı. İsterseniz sayın. Paranızın bir kuruşuna bile dokunmadım!” Deyip.  Tam tokat gibi suratına atıp çıkmayı düşünüyorum ki!

-Üzülme Ali. Genç yengemiz bu ay pırlantasız kalsın ya. Diyor adam.

Aralarında şen şakrak gülüşüp duruyorlar.

-Sorma ya! Bizim karıdan boşandık, rahatladık dedik ama yok ya nerede! Genç kadınla geçinmek , dost hayatı yaşamakta daha zormuş be!

-Hadi hadi! Buldun piliç gibi kızı. Çekeceksin nazını. Dua et de boynuzlanma!

Kahkahayı patlatana eşlik edemiyor bu kez Ali Güvercin. Yüzü düşüyor.

Bu rezil konuşmalardan midem bulanıyor ve nefretle çıkıyorum ayakkabı dükkanından. Ardımdan terekteki tüm ayakkabı kutularının devrildiğini duyuyorum. Ters ters bakıyorlar arkamdan hiçbir anlam veremeden olup bitenlere.

-Demek o para yeni sevgilisi, kapatması içinmiş ha ! Aylık pırlanta parasıymış ha ! Ben neler düşünürken…

Ali Güvercin’e hayallerimi yıktığı için kinlenmiş bir nefretle kızıyorum. Elim hala cüzdanın olduğu cebin üzerinde duruyor. Sinirden titriyorum ve gözüm kararıyor.

Yanından geçmekte olduğum çöp konteynerine fırlatıyorum cüzdanı. Bir kedi fırlıyor aniden karşı kaldırıma. Rahatladığımı hissediyorum. Açlığımı iyice hissedince , cebimde bulduğum son paramla köşedeki simitçiden sıcacık, çıtır çıtır bir simit alıyorum. Sahil boyunca , denizin maviliğinde huzur içinde simitin mis gibi kokusunu içime çekerek açlığımı bastırıyorum.

                                                                                                                     

 

 

 

( Yerdeki Cüzdan başlıklı yazı BENGÜL.A. tarafından 9.06.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.