FELSEFE
Belirtildiği
gibi felsefeyi tek bir tanımla açıklamak oldukça güçtür.
Felsefenin ne olduğunu ortaya koyan şu üç görüş ise yaygın
olarak kabul görmektedir (Sözer,2002, s.83):
1. Felsefe
insanın niteliğini, dünyanın yapı ve işleyişini anlama
çabasıdır.
2. Felsefe gerçeği bulma ve öğretme yolunda
bir bitmeyen derinleşmedir.
3. Felsefe insanı iyiye, doğruya
ve güzele yönelten bir düşünce biçimidir.
Tanımlardan
benim anladığım felsefeci devamlı soru sorarak Yaratıcıdan
Yaratılana doğru kainatın sırlarını öğrenmek ister.Zaten
Felsefe terimi, kaynağı Yunanca philosophia terimine dayanan
“sevgi” (philia) ve “bilgi, bilgelik” (sophia) sözcüklerinin
birleşmesinden oluşmuştur.
Felsefenin
bildiğim kadarıyla İslami bir karşılığı yok.Çünkü imanla
felsefe bir arada olmaz. Felsefedeki şüphe İman da
bulunmaz.Felsefeci gerçeği öğrenceğim diye herşeye şüpheyle
yaklaşmak zorundadır.Mü'min ise şüphe
etmeden-görüyormuşçasına-inanan kişidir. Mü'min İhsan
makamındadır.İbadetlerini Allah-ü Teala’yı görüyormuşçasına
yapar.
Pek
çok bilim dalı gibi felsefede batı menşeli bir
bilimdir.Bediüzzaman'ın deyimiyle Batının gelişmesi ilim
ile,doğunun gelişmesi din iledir.
Batı
bozulmuş(muharref) dininden uzaklaştıkça
gelişmiş,ilerlemiştir.Batı gelişmesini LA-DİNİ olmasıyla
gerçekleşmiştir.Bozulmuş,orjinalitesini kaybetmiş Hristiyanlık
dininden uzaklaştıkça İlim ve Fen alanlarında gelişmesini
sürdürmüştür.İlerledikçe gözünü sömürülecek topraklar ve
kişiler olarak gördüğü Doğu(Şark) ya çevirmiştir.İsmi 20
yüzyılda konmuş olan Şarkiyatçılık(Oryantalizm) bilimini de
ile Doğu'yu sömürme hedefine entegre etmiş,sömürüye başlamış
ve halen de devam etmektedir.
Şarkiyatçılık
Edward Said’in bir başka tanımlamasında: “Şarkla uğraşan
ortam kurum olarak, Şarkı ele geçirmek, Şarkı yeniden
yapılandırmak ve onun üzerinde yetki kurmak” olan bir batı
biçemidir.
Batı
menşeli bütün bilim dallarındaki kavramlar batının sömürgeci
ve genelde ilahi dinler, özelde İslam dinine olan düşmanlıkla
tasarlanmıştır dersek yalan olmaz her halde.Okuyucular beni komplo
teorisyeni olarak tanımlayabilirler ama Batı,Kilise,Havra ve
Ateizmin en büyük düşmanı İslam dini değil midir?Yüz
yıllardır İslam dinini bozmak, Müslümanları birbirine düşürmek
Batı düşüncesinin klasiğidir.İslam ümmetinin arasına sokulan
her fitnenin altından Batı çıkmaktadır.Batıl mezheplerin
kurucuları da Yahudi ve Hıristiyan kökenli insanlardır(Abdullah
İbni Sebe vb.)
Klasik
tanımıyla Bilgiyi sevmek aramak iddiasındaki filozofların çoğunun
inançsız, marksist, materyalist olması tesadüf sayılabilir mi?
Okuyucuların
malumudur ki:Son iki yüz yılın en popüler iki Yaratılış
teorisi vardır.Her şeyi tesadüfe bağlayan,Darwin’in Evrim
Teorisi ve Kainatın Yaratıldığını savunan BİG BANG
teorisi.Batı iki yüz yıldır her şeyini Evrim Teorisine göre
tasarlamıştır.Karl Marks Darwin'in en iyi dostlarındandır.
Ateist bilim adamlarının Darwin’in teorisine sıkı sıkıya
sarılmaları teorinin temelde Yaratıcıyı kabul etmemesi değil
midir?
İslam’da
olmayan ilk akaid problemlerinin ortaya atılarak fitnenin
alevlendirilmesi de felsefecilerin eseridir.
Böylece
Yahudi ve Hıristiyanlarla karışıp kaynaşma sonucu bazı
Müslümanlarda, Hıristiyan ve Musevîlerde görüldüğü şekilde
akaid meselelerinde diyalektik ve münakaşayı sevme eğilimi
belirdi. Felsefî tarzda Müslümanların akideleri mevzuundaki
araştırmaya İslâm'ın Hıristiyanlıkla ve diğer dinlerle
karşılaşmasının tesirini Goldziher şöyle tasvir ediyor:
“Yalnız tercüme olunan kitapların tesiri yoktur, belki
Müslümanlarla Hıristiyanlar gibi diğer unsurlarla karışmanın
bu tesirde hissesi vardır.
Miladî
7.asırda Müslümanlar arasında Kaza ve kader insanın hürriyeti
ve iradesi etrafında şiddetli dialektik görüşmeler meydana
geldi. Şahsı karışma, kaynaşma sebebiyle Şark
Hıristiyanlarından bu ve benzer meselelerde Müslümanlara bazı
münakaşalar girdi. Bu meseleden başka, Aristo ve yeni Eflatunculuk
gibi Yunan Felsefesi fikirleri de tercüme ve nakilden çok şifahî
nakil vasıtasıyla Müslümanlara geçti”[45]
[45] Muhaddarat
Fi-İslam Heidelberg, 1925. Bkz. el-Canib el-İlahi-min et-Tefkir
el-İslamî, Kahire, 1948. c. l. s. 264-265. 05/10/2018
MÜSLÜMANIN
FELSEFESİ
Felsefenin
ikinci anlamı sözlükte şöyle geçiyor:Bir bilimin veya bilgi
alanının temelini oluşturan ilkeler bütünü:Tarih felsefesi.
Hukuk felsefesi gibi.
İslam
dini semavi dindir.Yüce Rabbimizin(cc) bizim için seçtiği ve
tamamladığı dindir.Dolayısıyla kuralları,ilkeleri Allah-ü
Teala tarafından belirlenmiş,Kuran-ı Kerim ve Allah Resulü (asv)
efendimiz tarafından bildirilmiştir.Gerek birincil anlamları
gerekse ikinci anlamı itibarıyla insanların oluşturduğu felsefe
ile İslam dininin felsefesini oluşturmak mümkün değildir.Anlatmak
istediğim felsefesi Yüce Rabbimiz (cc) tarafından belirlenen İslam
dinine mensup olanların(Müslümanlar) dinlerini yaşarken elbette
ki bir felsefe dahilinde yaşayacaklardır.Müslüman hayatının her
anını Allah-ü Teala(cc) nın ve Resulullah (asv) efendimizin
emirlerine göre düzenler.Hayatının her anında İlahi Emre itaat
eder.İlahi emre tam olarak uyamasa da iman eder.
Yüce
Rabbimiz(cc) Ben
cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye
yarattım.(Zariyat Suresi 56)
buyurarak Müslüman’ın durumunu belirlemiştir.Müslüman kulluk
felsefesiyle hayatını tanzim etmek zorundadır.
Kulluk bir
insanın ulaşabileceği en yüksek manevi makamdır.Müslüman
olmanın ilk şartı olan Kelime-i Şehadeti söylerken Peygamber
Efendimizin(sav) kulluğunu Resullüğünden önce zikrederiz
çünkü.(Eş hedü enla ilahe illallah ve eşhedü enne muhammeden
abduhu ve resuluhu)Nitekim Peygamber Efendimiz(sav) günahları
affedilmiş olmasına rağmen niçin çok ibadet ettiğini soran Hz.
Aişe validemize ÇOK ŞÜKREDEN BİR KUL OLMAYAYIM MI diyerek
kulluğun önemini belirtmiştir. Abdest alırken kulluğumuzu ön
plana çıkartırız, çünkü Yüce Rabbimizin(cc) huzuruna çıkmaya
hazırlanıyoruz. Hiç bir ibadette laubalilik olmaz.Namaz kılarken
kulluğumuzu ön plana çıkartırız. Rabbimizin(cc) huzurunda
ciddiyetle kıyamda durarak Allah-ü Teala(cc)yı zikrederiz.Çünkü
namaz Kuran-ı Kerimde zikir olarak geçer.Allah-ü Teala(cc) bizden
çok zikr etmemizi istiyor.“Ey
imân edenler, Allah’ı (CC) çokça zikredin.”Ahzâb- 41
Namaz
aynı zamanda Allah-ü Teala(cc) ile sohbettir. Peygamber
Efendimiz(sav) bu konuda “Kur’an okuyan kimse ben Allah ile
konuştum dese yalan söylemiş olmaz”diye buyurmuşlardır.
Secde
hali kulun Rabbine(cc) en yakın olduğu zamandır.Kulluğun
nişanesidir.Her namazda Teslimiyet ve tevazu içinde Rabbimize secde
ederiz.
Kurban keserken gözden çıkartılan değil bilakis
güzel ve besili hayvanlar kurban edilir. "Onlara
Âdem’in iki oğlunun haberini gerçeğe uygun olarak anlat: Hani
ikisi de birer kurban sunmuşlar, birininki kabul edilmiş,
diğerininki kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen, diğerine,
"Andolsun seni öldüreceğim!"dedi. O da dedi ki: "Allah
ancak takvâ sahiplerinden kabul eder. Maide Suresi)
17/10/2018