Makale / Toplumsal Makaleler

Eklenme Tarihi : 12.11.2019
Okunma Sayısı : 1765
Yorum Sayısı : 3
Günün Yazısı

Bu Yazı 13.11.2019 tarihinde
GÜNÜN YAZISI
olarak seçilmiştir.

FELSEFE

Belirtildiği gibi felsefeyi tek bir tanımla açıklamak oldukça güçtür. Felsefenin ne olduğunu ortaya koyan şu üç görüş ise yaygın olarak kabul görmektedir (Sözer,2002, s.83):

1. Felsefe insanın niteliğini, dünyanın yapı ve işleyişini anlama çabasıdır.
2. Felsefe gerçeği bulma ve öğretme yolunda bir bitmeyen derinleşmedir.
3. Felsefe insanı iyiye, doğruya ve güzele yönelten bir düşünce biçimidir.
Tanımlardan benim anladığım felsefeci devamlı soru sorarak Yaratıcıdan Yaratılana doğru kainatın sırlarını öğrenmek ister.Zaten Felsefe terimi, kaynağı Yunanca philosophia terimine dayanan “sevgi” (philia) ve “bilgi, bilgelik” (sophia) sözcüklerinin birleşmesinden oluşmuştur.

Felsefenin bildiğim kadarıyla İslami bir karşılığı yok.Çünkü imanla felsefe bir arada olmaz. Felsefedeki şüphe İman da bulunmaz.Felsefeci gerçeği öğrenceğim diye herşeye şüpheyle yaklaşmak zorundadır.Mü'min ise şüphe etmeden-görüyormuşçasına-inanan kişidir. Mü'min İhsan makamındadır.İbadetlerini Allah-ü Teala’yı görüyormuşçasına yapar.

Pek çok bilim dalı gibi felsefede batı menşeli bir bilimdir.Bediüzzaman'ın deyimiyle Batının gelişmesi ilim ile,doğunun gelişmesi din iledir.

Batı bozulmuş(muharref) dininden uzaklaştıkça gelişmiş,ilerlemiştir.Batı gelişmesini LA-DİNİ olmasıyla gerçekleşmiştir.Bozulmuş,orjinalitesini kaybetmiş Hristiyanlık dininden uzaklaştıkça İlim ve Fen alanlarında gelişmesini sürdürmüştür.İlerledikçe gözünü sömürülecek topraklar ve kişiler olarak gördüğü Doğu(Şark) ya çevirmiştir.İsmi 20 yüzyılda konmuş olan Şarkiyatçılık(Oryantalizm) bilimini de ile Doğu'yu sömürme hedefine entegre etmiş,sömürüye başlamış ve halen de devam etmektedir.

Şarkiyatçılık Edward Said’in bir başka tanımlamasında: “Şarkla uğraşan ortam kurum olarak, Şarkı ele geçirmek, Şarkı yeniden yapılandırmak ve onun üzerinde yetki kurmak” olan bir batı biçemidir.

Batı menşeli bütün bilim dallarındaki kavramlar batının sömürgeci ve genelde ilahi dinler, özelde İslam dinine olan düşmanlıkla tasarlanmıştır dersek yalan olmaz her halde.Okuyucular beni komplo teorisyeni olarak tanımlayabilirler ama Batı,Kilise,Havra ve Ateizmin en büyük düşmanı İslam dini değil midir?Yüz yıllardır İslam dinini bozmak, Müslümanları birbirine düşürmek Batı düşüncesinin klasiğidir.İslam ümmetinin arasına sokulan her fitnenin altından Batı çıkmaktadır.Batıl mezheplerin kurucuları da Yahudi ve Hıristiyan kökenli insanlardır(Abdullah İbni Sebe vb.)

Klasik tanımıyla Bilgiyi sevmek aramak iddiasındaki filozofların çoğunun inançsız, marksist, materyalist olması tesadüf sayılabilir mi?

Okuyucuların malumudur ki:Son iki yüz yılın en popüler iki Yaratılış teorisi vardır.Her şeyi tesadüfe bağlayan,Darwin’in Evrim Teorisi ve Kainatın Yaratıldığını savunan BİG BANG teorisi.Batı iki yüz yıldır her şeyini Evrim Teorisine göre tasarlamıştır.Karl Marks Darwin'in en iyi dostlarındandır. Ateist bilim adamlarının Darwin’in teorisine sıkı sıkıya sarılmaları teorinin temelde Yaratıcıyı kabul etmemesi değil midir?

İslam’da olmayan ilk akaid problemlerinin ortaya atılarak fitnenin alevlendirilmesi de felsefecilerin eseridir.

Böylece Yahudi ve Hıristiyanlarla karışıp kaynaşma sonucu bazı Müslümanlarda, Hıristiyan ve Musevîlerde görüldüğü şekilde akaid meselelerinde diyalektik ve münakaşayı sevme eğilimi belirdi. Felsefî tarzda Müslümanların akideleri mevzuundaki araştırmaya İslâm'ın Hıristiyanlıkla ve diğer dinlerle karşılaşmasının tesirini Goldziher şöyle tasvir ediyor: “Yalnız tercüme olunan kitapların tesiri yoktur, belki Müslümanlarla Hıristiyanlar gibi diğer unsurlarla karışmanın bu tesirde hissesi vardır.

Miladî 7.asırda Müslümanlar arasında Kaza ve kader insanın hürriyeti ve iradesi etrafında şiddetli dialektik görüşmeler meydana geldi. Şahsı karışma, kaynaşma sebebiyle Şark Hıristiyanlarından bu ve benzer meselelerde Müslümanlara bazı münakaşalar girdi. Bu meseleden başka, Aristo ve yeni Eflatunculuk gibi Yunan Felsefesi fikirleri de tercüme ve nakilden çok şifahî nakil vasıtasıyla Müslümanlara geçti”[45]
[45] Muhaddarat Fi-İslam Heidelberg, 1925. Bkz. el-Canib el-İlahi-min et-Tefkir el-İslamî, Kahire, 1948. c. l. s. 264-265. 05/10/2018


MÜSLÜMANIN FELSEFESİ

Felsefenin ikinci anlamı sözlükte şöyle geçiyor:Bir bilimin veya bilgi alanının temelini oluşturan ilkeler bütünü:Tarih felsefesi. Hukuk felsefesi gibi.

İslam dini semavi dindir.Yüce Rabbimizin(cc) bizim için seçtiği ve tamamladığı dindir.Dolayısıyla kuralları,ilkeleri Allah-ü Teala tarafından belirlenmiş,Kuran-ı Kerim ve Allah Resulü (asv) efendimiz tarafından bildirilmiştir.Gerek birincil anlamları gerekse ikinci anlamı itibarıyla insanların oluşturduğu felsefe ile İslam dininin felsefesini oluşturmak mümkün değildir.Anlatmak istediğim felsefesi Yüce Rabbimiz (cc) tarafından belirlenen İslam dinine mensup olanların(Müslümanlar) dinlerini yaşarken elbette ki bir felsefe dahilinde yaşayacaklardır.Müslüman hayatının her anını Allah-ü Teala(cc) nın ve Resulullah (asv) efendimizin emirlerine göre düzenler.Hayatının her anında İlahi Emre itaat eder.İlahi emre tam olarak uyamasa da iman eder.
Yüce Rabbimiz(cc) Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.(Zariyat Suresi 56) buyurarak Müslüman’ın durumunu belirlemiştir.Müslüman kulluk felsefesiyle hayatını tanzim etmek zorundadır.
Kulluk bir insanın ulaşabileceği en yüksek manevi makamdır.Müslüman olmanın ilk şartı olan Kelime-i Şehadeti söylerken Peygamber Efendimizin(sav) kulluğunu Resullüğünden önce zikrederiz çünkü.(Eş hedü enla ilahe illallah ve eşhedü enne muhammeden abduhu ve resuluhu)Nitekim Peygamber Efendimiz(sav) günahları affedilmiş olmasına rağmen niçin çok ibadet ettiğini soran Hz. Aişe validemize ÇOK ŞÜKREDEN BİR KUL OLMAYAYIM MI diyerek kulluğun önemini belirtmiştir. Abdest alırken kulluğumuzu ön plana çıkartırız, çünkü Yüce Rabbimizin(cc) huzuruna çıkmaya hazırlanıyoruz. Hiç bir ibadette laubalilik olmaz.Namaz kılarken kulluğumuzu ön plana çıkartırız. Rabbimizin(cc) huzurunda ciddiyetle kıyamda durarak Allah-ü Teala(cc)yı zikrederiz.Çünkü namaz Kuran-ı Kerimde zikir olarak geçer.Allah-ü Teala(cc) bizden çok zikr etmemizi istiyor.“Ey imân edenler, Allah’ı (CC) çokça zikredin.”Ahzâb- 41
Namaz aynı zamanda Allah-ü Teala(cc) ile sohbettir. Peygamber Efendimiz(sav) bu konuda “Kur’an okuyan kimse ben Allah ile konuştum dese yalan söylemiş olmaz”diye buyurmuşlardır.
Secde hali kulun Rabbine(cc) en yakın olduğu zamandır.Kulluğun nişanesidir.Her namazda Teslimiyet ve tevazu içinde Rabbimize secde ederiz.
Kurban keserken gözden çıkartılan değil bilakis güzel ve besili hayvanlar kurban edilir. "Onlara Âdem’in iki oğlunun haberini gerçeğe uygun olarak anlat: Hani ikisi de birer kurban sunmuşlar, birininki kabul edilmiş, diğerininki kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen, diğerine, "Andolsun seni öldüreceğim!"dedi. O da dedi ki: "Allah ancak takvâ sahiplerinden kabul eder. Maide Suresi) 17/10/2018


( Kelimeler Kavramlar Felsefe Müslümanın Felsefesi başlıklı yazı Mustafa ESER tarafından 12.11.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.