Ayna, biliyor musun seni ne kadar çok seviyorum? Tabii ki bilmiyorsun, daha önce hiç söylemedim ki! Neden sevdiğimi de bilemezsin, anlatayım.
Sen beni olduğum gibi görüyorsun; saçımı, kaşımı, gözümü,
gözlüğümü, yüzümü, elbisemi…. Hiç bir
incelik gözünden kaçmıyor, saçımdaki gürlüğü, parlaklığı senden başka kimse
görmedi. Kaşımın karalığını, gözümdeki
ayrıcalığı ise tek sen fark ettin. Hafif
renkli gözlüğün en çok bana yakıştığını senden iyi kimse bana anlatamadı.
Yüzümdeki parlaklığı, aydınlığı ve asaleti sen göstermeseydin, ben hiç
bilmeyecektim. Kasketin başımda taç gibi durduğunu deseler inanmazdım, iyi ki
gösterdin. Ya o kravatın bana kattığı zarafet, şıklık, çağdaşlık? İpekten beyaz
gömlek, İngiliz kumaşından dikilmiş siyah takımın İngiliz lortlarından daha çok
bana yakıştığını kimse anlatmadı, sadece sen gösterdin. Evet ayna tekrar söyleyeyim,
seni çok seviyorum. Senin beni görebilmen için hiç bir özenti göstermem
gerekmedi, sadece karşına çıkmam yeterli oldu. Hâlbuki insanlara kendimi
anlatabilmek, gösterebilmek için neler yaptım neler ama nafile. Nuh diyorlar da
bendeki o yakışıklığı, şıklığı, çağdaşlığı, ilericiliği, emeği,
samimiyeti, dürüstlüğü fark etmiyorlar.
Hatta bazen satır arası itiraz bile ediyorlar! Evet, insanoğluna kendimi
anlatabilmek için neler yapmadım ki!
Çok güzel fotoğraflar çektirip kocaman çerçeveler
yaptırdım. Tatilde, iş yerinde ve portre fotoğraflarımı oturma odasına ve
antreye astım. Kimse bir kere daha olsun görüp ufacık da olsa bir iltifatta
bulunmadı. Çok mu zor: “ vay abi, ne kadar da karizmatikmişsin, şıkmışsın,
yakışıklıymışsın, modernmişsin!”
demek? Görmezse, görmezden
gelirse elbette en ufak bir iltifatta bulunmak zor olur.
Yazdığım dergi, gazete ve internet sitelerine de
fotoğraflarımı ekledim, yine hiç bir tepki alamadım! Hatta her yazımın başına
resim olarak portre resmimi ekledim. Bırak, olumlu bir tepkiyi, çaktırmadan
eleştirenler bile çıktı. Yazımın başına kocaman resmimi koymamın hikmeti
neymişmiş! Ne olmuş yani portremi
yazımın başına eklediysem, başkaları alakalı alakasız onca resim ekler kimsenin
gıkı çıkmaz ama ben en karizmatik, en yakışıklı portremi ekledim diye
eleştiriliyorum. İnsanları anlamıyorum arkadaş ya! Aa! Ayna sana arkadaş da
dedim, vay be kimin aklına gelirli bir gün aynayla arkadaş olacağım. Aslan
arkadaşım benim!
Arkadaşım biliyor musun ben şimdiki konumuma çok zor
geldim. Kolay mı yani mimar, yazar ve şair olabilmek? Babadan miras kalmadı bu
bana veya birilerinin torpilini de görmedim, iğneyle kuyu kazarcasına geldim bu
günlere. Dandik dündük adamlara kendimi ispat edebilmek için kaç takla attığımı
ben de bilmiyorum artık ama değdi. Sonunda toplumda iyi bir yere geldim.
Gelmesine geldim de halen bana, yakalamış olduğum başarılara burun kıvıranları
görünce rahatsız oluyorum. Kaç kişi üstün başarı plaketi alıyor? Kaç kişi benim
gibi güzel yazı veya şiir yazabiliyor? Pek fazla değil; üstün başarı plaketimi
de evimde iyi bir yere koydum. Çok beğendiğim yazı ve şiirlilerimi çerçeveletip
duvara astım. Gerek plaketimi, gerekse
eserlerimi merak edip bakan çok oldu. Sadece mal mal baktılar, yahu bir kişi
dahi tebrik etmedi be!
Dedim ya, iğneyle kuyu kazarcasına geldim ben bu günlere.
O kadar zorlukla boğuştum, sıkıntı çektim, çok çalışıp çabaladım fakat hiç
dürüstlükten ödün vermedim. Okurken, yaz tatillerinde tatil beldelerine gidip
çalıştım. Oralarda yapmadığım iş kalmadı,
ne iş bulduysam yaptım. Bulaşıkçılık, garsonluk, şoförlük yaptım, bazen inşaatta
da çalıştım. Yaptığım işlerin hiç birinde hile düşünmedim, kolayına kaçmadım. Çocuklarımı
da itinayla yetiştirdim, elimden gelen bütün iyiliği seve seve yaptım. Bir kere
de kimse bana: “ne kadar dürüst birisisin” veya “ bizim için yaptıklarından dolayı
teşekkür ederiz” diyemediler. Yaptığım o kadar fedakârlığın, iyiliğin,
dürüstlüğün göz göre göre gümbürtüye gitmesini hazmedemiyorum arkadaşım! Kendi
kendime iyi insan sertifikası yapıp kendimi o sertifikayla ödüllendirdim. Belki
bir gün o sertifika sayesinde yaptıklarım bilinir. Belki bir gün o sertifika
sayesinde ne kadar farklı, değerli biri olduğum anlaşılır.
Ah ! ah! Arkadaşım, böyle doluyum ben, dolu! Tepeden tırnağa kadar hem de! Ama beni
bomboş, tım tıkır tam takır biri zannediyorlar! İnsanlar neden bana bu kadar
nankör davranıyor ayna? Neden bu kadar benciller, egoistler, kibirliler?
Ayna! Ayna! Arkadaşım ne oldu sana, neden çatladın, neden
paramparça oldun?
Selami, korkarak uyandı. Bir süre yerinden kalkmadı.
Aynayla arkadaşlığı hatırladı: “ iyi ki rüya idi, aynayla muhabbet edeceğime öleyim
daha iyi!” deyip yatağından kalktı.
Abdullah konuksever