“Bunu ben vurdum” diyordu. Elinde beş kaz vardı. Boyunları yere doğru sarkıktı. Yüzü gülüyordu adamın. Fişekler göğsünde her şeyi ile tamam bir timdi.
Çamur deryasından çıkmış botlarını çıkarıyordu.
Kadın “Artık ete para vermeyiz.” Diye söylendi. Kadınında yüzü gülüyordu. Biraz sonra fırında pişireceği kazlara baktıkça hazırlayacağı kızartmanın lezzeti ağzına geliyor “O nişancıysa bende aşçıyım” diye içinden maharetini övüyordu.
Rüzgarlı bir hava ve pervaza çarpan bir kapı. Sesten rahatsız olmuştu.
“Hanım garajın kapısının ört Çarpıp duruyor.”
Karısı “Necdet ben sizin kızartmalarınızı hazırlıyorum. Meşgulüm.”
Necdet yerinden kalktı. “Peki hanım sen işine bak. Ben dışarıya çıkınca kayınlara uğrayacağım. Onun ziyafete davet edeceğim.”
Ayakkabısını giydi. Çamurların içinde ahıra geldi. Çarpan kapıyı örttü.
Evin içine şimdiden kızartma kokusu yayılmıştı. Sessizce sofrayı bekleyen genç kızartma kokusunun içine çekiyordu. Düşünüyordu. Babası elinde tüfek ile havaya kazlara ateş ederken hiç ıskalamamıştı. Av güzel gitmişti fakat eve gelirken rastladıkları ayak izleri onları şaşırtmıştı. Neyin nesiydi o. İzleri takip etmişlerdi. Takip bir mağarada son bulmuştu.
Genç kapının açılması ile kendine geldi. Annesi sofrayı hazırlıyor az sonrada kızartma gelecekti. Neşe denen şey evi sarmıştı. Necdet kazları ile övünüyor kayını ise bedava ziyafete seviniyordu.
Necdet “Hasan av denen şey ayağına gelen ikram. Tüfeğin her sesi bolluk bahçesinden aşırmak gibi.”
Hasan “Enişte av para ile olmaz. Maharet ister sabır ister. Tabi bunun ticareti olmaz. Balık değil ki olsun. Ama sen avını güzelce yersen ticaretin bedava olur.”
Evin oğlu genç dinliyordu. Konuşması gerektiğini düşündü.
“Baba ava giderken bir ayak izi bulmuştuk. O mağaraya kadar gidiyordu. Neyin nesiydi sence o?”
Necdet “Oğlum hiç bilemeyiz. O mağarada hırlı mı var hırsız mı var. Gidip bakmak lazım. Eğer öyle bir şey varsa icabına bakarız.”
Genç susmuştu. Bir taraftan babası ile dayısının konuşmalarını dinliyor diğer taraftan kızarmış kazdan kopardığı parçaları ağzına atıyordu. Genç az sonra doyduğunu söyleyip kenara çekildi.
Hasan “Fırat niye kalktın yeseydin.”
Fırat fazla yedim mi mideme oturuyor.” Dedi.
Necdet “Oğlum doyduysan afiyet olsun. Dedi ekledi. Dışarıya çıkarsan garaja bak kapı kapalı mı?”
Fırat hemen ayağa kalktı. “Tamam baba bakarım.” Dedi dışarıya çıktı.
Hava karanlık. Deli gibi rüzgar esiyor. İrili ufaklı taşların üzerinden giderken adımlarını yavaş atıyordu. Bir çıtırtı bir ses. O yöne doğru kulak kabarttı. Bir ışık gördü. Ama ilgilenmedi. Garaja geldi. Kapıyı kontrol etti. Sonra tekrar eve doğru yürüdü.
Fırat  “Baba demin Dışarıda ses duydum. Bir çıtırtı. Sonra bir ışık gördüm.”
Necdet “Allah hayr etsin. Kim ki acaba?”
Hasan “Köyden biridir belki”
Necdet “Elinde ışık köy yerinde hiç olmaz böyle şeyler. Dedi ekledi. Yabancı biridir mutlaka Gelin beraberce bakalım.”
Zaten ziyafet bitmişti. Kalktılar. Dışarı çıktılar. Fırat’ın ışık gördüğü yere doğru ilerlediler.
Fırat heyecanla “Baba bak orada ışık.”
Adımlarını hızlandırdılar. Işığın sahibi ise onlardan kaçıyordu. Bir hayli yol gittiler.
Fırat “Baba ayak izlerinin bulunduğu mağaraya doğru gidiyoruz.”
Necdet “Oğlum farkındayım. O adamı bulunca neyin nesidir öğreniriz.”
Işık mağaranın içine girdi. Ardından üç kişi mağaranın içine girdi.
Işığı tutan adam “Beni neden takip ettiniz?”
Necdet “Dur bakalım sen kimsin necisin. Köyde öyle niye dolaşıyorsun?”
Adam konuşmaya başladı. “Benim evim barkım yok. Köyünüze su doldurmaya gelmiştim. Mağarada yaşıyorum. Dedi devam etti. Bu mağaraya geleli bir ay oldu. Hiç aç kalmadım. Benim yerimi öğrendiniz ya artık burada kalmama izin vermezsiniz.”
Necdet “Yok amca seni öğrendik ya gerisi önemli değil. Madem evin yok aç ta kalmıyorum diyorsun o zaman seni serbest bırakalım.”
Oradan ayrıldılar.
Fırat “Baba adam aç kalmadığı gibi evsizde değil.”
Necdet “Nereden biliyorsun sen?”
Fırat “Her şeyi ile dayalı döşeli bir mağara.”
Necdet "Yakında buralarda şehirleşecek. Baksana turiste mağarada yaşıyor.”,
Hasan “Köyümüzün kalkınması iyi değil mi?”
Necdet  “Bence hiç iyi değil. Bugün yediğimiz kaz kızartması o zaman sosis olarak önümüze gelecek. Nerede doğallık nerede tabiat?”
Hasan “Sosis sevmem ama kaza göre daha kibar.” Güldüler. Köye doğru yollarına devam ettiler.

Tuna M. Yaşar
( Nerede Tabiat başlıklı yazı Tuna M.Yaşar tarafından 2.02.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.