Antakya'nın üzerine gün yeni doğuyordu. Talebeler yeni yeni uyanıyordu. Yurtta sıra nöbetçi talebe uyanmamış olanları bu sefer daha sesli ve yastıkların altını kaldırarak “Kalk, kalk, kalk.” diyor sonra uykulu biri “Dur yahu ne sarsıyorsun?” dediğinde nöbetçi “Yemek başı kalk, kalk, kalk.” diye aç olanların zihnine mesaj yolluyordu.
Kalkan talebeler yatak örtülerini katladılar. Yerine yerleştirdiler. Sonra yatağın nevresimini düzelttiler. Yatakhanede işi biten yemekhaneye geçti.
Niyazi yemekhaneye girdiğinde masadaki boş yeri gördü. Oraya ilerledi.
Söylendi. “Selam beyler. Yine mi çorba var?”
Selim “Ne dersiniz, bir gün yemeğe gelmeyelim. Hoca sorarsa 'Çorba içmekten gına geldi. Biz kahvaltı istiyoruz' diyelim. Var mısınız?”
Masadakiler sessiz.
Rıdvan “Sonra hoca beyaz bayrağı çeksin öyle mi durdu. Devam itti. Bu gün çarşı izini. Keyfimi bozamam. Çay içmek istiyorsan çarşı izininde bir demlik çay alırsın. Afiyetle içersin.”
Ökkeş “Niye oyun bozanlık yapıyorsun?”
Niyazi “Sen hayal görüyorsun. Kursun imkanı olsa talebelerini bal kaymakla besler.”
Talebeler konuşmadan kaşık ve tabaklarından çıkan seslerin eşliğinde çorbaları ile doydular.
Yemek duası yapılırken içeriye hoca girdi. Duadan sonra talebelere konuşmaya başladı.
“Çocuklar her zamanki gibi çarşı izininde edepli olun. Edepli olursanız saygı görürsünüz. Herkes akşama doğru beşte kursta olsun. Paraya ihtiyacı olan varsa yanıma gelsin. Şimdi herkes temizlik bölgesine geçsin. Temizliğini bitiren çarşı izinine çıkabilir.”
Hoca yemekhaneden çıktı. Ardından talebeler.
Talebeler dörder beşer gruplar halinde önceden okunmuş listeye göre beş katlı binada yerlerine dağıldılar. Günlük temizliğe başladılar.
Hocanın odası kalabalık. Niyazi de orada.
Talebelerden biri “Hocam on lira alacaktım.” diye konuştu.
Hoca “On lira veremem. Hesabında beş lira kalmış.”
Hoca beş lirayı talebeye uzattı. Ardından firhist defterinden beş lirayı düştü.
Sıra Niyazi'deydi.
“Hocam beş lira alacaktım.”
Hoca “Niye bugün az para alıyorsun?”
Niyazi “Az harcamak daha keyifli hocam.”
Niyazi parasını alıp odadan çıktığında Dursun ile karşılaştı.
Dursun “Beraber gezelim mi?”
Niyazi “Ben bugün züğürtüm ona göre.”
Dursun “Önemli değil.Biz de gezeriz tozarız.”
Niyazi ve arkadaşı Habib Neccar'a gitmeyi tasarladılar. Müzeye gitmeye de karar verdiler. Kurstan çıkarlarken yanlarına Selim'de katıldı.
Caddeler, arabalar, insanlar. Hepsi cıvıl cıvıldı. Dışarıya sadece okul için çıkıyorlardı. İlk kez bu kadar keyifliydiler. Her şey ilgilerini çekiyordu. Etrafa rahatsız etmeden bakıyorlar, insanları dikkatle süzüyorlar, onların yabancılığı kendilerine neşe kaynağı oluyordu. Öyleydi. İmreniyorlardı onlara. İnsanlar kendileri gibi değildi ki. O an her bir insan özgürlük köyünün sakini, kendileri ise her şeyi ile izin almış nefer.
Niyazi “Ben kurstan her şeyi ile izne çıktım. Her şeyi yapacağım. Günahı Musa hocaya.” dedi.
Dursun “Niye böyle söylüyorsun. Musa hoca parayı az verdi diye mi?”
Niyazi “Sence ben hocadan niye az para aldım.” Biraz durdu. Devam etti. “Büyük günahlar işlememek için. Özgürlüğe o kadar açım ki, şu an ahırından tepinerek çıkan danalar gibi coşmak istiyorum.”
Müzenin önündeydiler. Giriş ücretsiz olduğu için şanslılar. İçerideler. Heykeller ve frekslere ilgiyle bakıyorlar. Daphne'nin freksinin önünde bir süre durdular.
Niyazi  “Bu Romalılar bayağı zevkliymiş. Bizden daha şanslılar.”
Dursun “Niye?”
Niyazi “O zamanın insanları daha az şeylere şartlanmış yaşıyorlardı da ondan.”
Müzeyi çıktılar. Asi nehrine yöneldiler. Köprü trafiği yoğundu. Karşıya geçtiklerinde hemen sağdaki işleyen lunaparka yöneldiler. Gondola baktılar. Atari reyonunu gezdiler. Çarpışan arabaların yanına geldiler.
Dursun “Benim sigara krizim geldi. Siz burada bekleyin Hemen geliyorum.” Dedi ve uzaklaştı. Az sonra ağzında sigara tüttürerek çıkageldi.”
Niyazi “Hoca kokunun farkına varırsa ne yapacağız?”
Dursun“Varmaz. Bakın karanfil aldım.”
Selim “Akıllısın vesselam.” diye söylendi.
Dursun'un sigarasından Niyazi de aldı Selim'de. Lunaparkı çıktılar. Habib Neccar Camisine doğru ilerlediler.
Taştan evlerin güneşten alıp yansıttığı ışık onca birikimi tarihi de yüklenmişti. Kimi evler Betondan. Tek katlı ve çift katlı evler. Betondan olan evlerin üzerine medeniyet akıyor. Taştan olanların üzerine ise gerçekler akıyor.
Niyazi “Amma eski evler. İnsanlar eskinin devam ettiğinin farkındalar. Değilse içinde yaşayan insanlar orta çağdan kalmışa benzemezlerdi.”
Dursun “Televizyonları, radyoları, buz dolapları var. Medeniyetin içinde çaktırmadan ilkelliği yaşıyorlar.”
Habib Neccar'a gelmişlerdi. Caminin içi kalabalık. Kimi abdest alıyor, kimi mescide girip çıkıyor. Bir grup insan ise hayır için dağıtılan meyan kökü suyu içiyorlar.
Niyazi “Giriş ücretliymiş.” diye söylendi. Ücreti ödeyip içeriye girdiler. Kapının yanında büyük bir sanduka. Habib Neccar alt katta. Oraya küçük bir merdiven ile iniliyor. Oranın zemini su kaplı. Gizem ve su dolu bir mahsen. İçeride Birkaç kişi Yasin okuyor.
Dursun “Kim bu Habib Neccar?”
Niyazi “İsa Mesih'in havarilerinden. Ama bu havariyi putperestler katletmiş. Ama burada yatanın İsa Mesih'in havarisi oluşu tüylerimi diken diken etmeye yetiyor.”
Selim “Havarinin başına gelenlerden dolayı mı?”
Niyazi “Ondan değil. İsa Mesih'in tantanalı ateşi yüzünden. Onun günümüze kadar devam eden öyle bir ateşi var ki. O ateş haritalı.”
Dursun “Nasıl yani?”
Niyazi “İlk günden beri yaşanan her bir şey olduğu gibi devam ediyor.”
Ziyaret bitmişti. Camiden çıkarlarken meyan kökü suyu içtiler. Sonra oradan uzaklaştılar. Bir kafeye girdiler.
Kaldırımda yürüyenler hayatın tadını çıkarıyorlar. Kimisinden parfüm kokusu geliyor kimisinden ter. Kız erkek hepsi genç. Şehir içinde gezip tozmak özleyenler için daha güzel.
Kafe kaldırıma açık bir yerdi.
Dursun “Kek isteyen var mı?”
Niyazi “Neden olmasın?”
Selim “Ağzınıza bakamam herhalde.”
Dursun üç porsiyon kek söyledi. Az sonra kekler geldi. Keklerini yemeye başladılar.

Tuna M. Yaşar

( O Ateş Haritalı başlıklı yazı Tuna M.Yaşar tarafından 20.01.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.