Makale / Güncel Makaleler

Eklenme Tarihi : 29.11.2018
Okunma Sayısı : 1513
Yorum Sayısı : 5


Efendim,  malum-u âliniz  olduğu  üzere  25  Kasım Kadına  Yönelik  Şiddete  Karşı  Uluslararası Mücadele  Günüdür.

Peki  ne  yapılır  bu  günde?  Yani  kadına  yönelik  şiddete  karşı  bu  özel  günde  ne  gibi  etkinlikler  olur? 

Başka  ülkeleri  bilmem  ama  bizim  ülkemizde olan  şudur:

Erkekler    yazı  ve  şiir  yazar  sosyal  medyada. Böylece  daha  önce  hiç  bilmediğimiz,  ilk  kez  duyduğumuz  gerçekleri(!)  öğrenmiş  oluruz.

Mesela

a) Kadın  annedir
b) Kadın  eştir
c) Kadın  bacıdır
d) Kadın  can  yoldaşıdır
e) Yuvayı  yapan  dişi  kuştur.
e) Cennet  annelerin ayakları  altındadır
f) Kadına  en  fazla  değeri  İslam  dini  vermiştir
g) Kadın  köle  değildir
h) Kadın-  erkek  eşittir
ı) Kadına şiddet  uygulayanlar  aciz  ve  korkak  insanlardır.  Hatta  çoğunluğu  eşcinseldir.
i) Kadınlar  çiçektir
k) Çiçekler  su  ister...Pardon  burası  yoktu  sanırım.

Bu  minval  üzere  sonu  genelde ''  dır ''  olan  cümleler...Yani  '' Dır  dır '' 

Kadınlar farklı  mı  peki?  

Kadınlar  cihetinde  de  yazılar,  şiirler  gani  kıyamet...

Hatta  öyle  şeyler  yazarlar  ki  erkek  olarak  dünyaya  geldiğinize  pişman  olursunuz. Çünkü  erkek  egemen  toplumda  kadınları şahmerdanlar  altında  ezen,  ince  eleklerden  süzen,  tespih  gibi  iplere  dizen,  sonra  da  cenabet  cenabet  gezen  bir yaratık  sınıfına  mensupsunuz. Hepinizin  boynu  altında  kalsın. 

Haliyle 25  Kasım  hatırına  ses  çıkarmazsınız.  Nasılsa  8  Mart'a  kadar  bir  daha  sesleri  çıkmayacak. (  Bir  de  8  Martları  vardır  bildiğiniz gibi.)   Bu  güne  mahsus  konuşsunlar  biraz.  Hem  erkek  kısmının  da  az  dinlenmesi  gerekiyor  değil  mi?  Her gün  dayak,  her  gün taciz,  tecavüz,  her gün  şiddet  olmaz  ki.  Senede  iki gün  de  olsa  dinlenmesi  lazım erkeklerin. 

Sonra?

Sonrası  yok.  Dedik  ya  26  Kasımdan  itibaren  her  şey  normal  seyrine  döner ve  ülkemizde  kadınlar asırlardan  beri  olduğu  gibi  şimdi  de  erkekler  kendilerine  ne  kadar  hak  vermişse  o  kadarla  yetinirler.  Hatta  bununla  övünürler  bile.   

Mesela  ''  Kadına  insanca  yaşama  hakkını  Atatürk  verdi. Avrupa'nın  kadınları  bile  henüz  seçme  ve  seçilme  hakkına  kavuşmamışken Atatürk  biz  kadınlara  seçme  ve  seçilme  hakkı  verdi.''  derler.  Atatürk'ün  de bir  erkek  olduğu  hiç  akıllarına  gelmez. 

O  hakları  elde  etmek  için  verdikleri  bir  mücadele  var mı?  Yok. 

Veya  ''  Kadınlara  en  çok  değer   ve  haklarını  veren  Peygamberimiz  oldu''  derler  ama  Peygamberimizin bir  erkek  olduğunu  unuttukları  gibi  Allah'ın  neden  bir  tanecik  de  olsa  numune  olarak kadın peygamber  göndermediğini sorgulamazlar. 

Ha,  arada  bir  iki  devrimci  kadın  çıkmaz  mı?

Çıkar  elbette.  Çıkmasına  çıkar  da onların  yaptığı,  yapacağı  da feminizmi  erkek  düşmanlığına  indirgeyip  erkeklere  sövmekten,  hatta  daha  ileri  giderek  ''  beni  niçin  kadın  olarak  yarattın?''  diyerek  tanrıya  bile  sövmekten  öteye  gitmez.

Tabi  bir  de bizde  devrimci  kadınların  sonu  genelde  Darülaceze  olduğu  için  öyle  uzun soluklu  bir  mücadeleyi  neredeyse  hiç  biri  göze  alamaz. 

Hayvan severliklerini  onları  barınaklarda  besleyerek  gösteren  bazı  hanımefendiler  ise insan  severliklerini göstermek  için de  benzeri  bir  yola  baş  vururlar:  Şiddet  gören  kadınları  Mor  Çatılara  tıkıp  beslerler. Böylece  bizdeki  kadına  şiddet olayını  da  alnımızın  akıyla  hallederiz (!) 

Bizde  vaziyet  bu.

Gelişmiş  Batı  toplumunda  nasıl  peki? 

25  Kasımı  Kadına  Şiddetle  Mücadele  Günü  ilan  eden  onlar  olduğuna  göre  aynen  bizdeki  gibi  olmasa  da  onlarda  da  var  demek  ki  kadına  şiddet.

Peki  onlar  ne  gibi  çözümler  üretiyorlar  kadına  şiddetin  önüne  geçebilmek  için?

İşin  doğrusu  bilmiyorum  ama  bakın  gelişmiş  Batıda  değil  de gelişmemiş  Hindistan'da,  hem  de  Hindistan gibi  gelişmemiş  bir  ülkenin  en gelişmemiş  ve  yoksul  bölgesi  olan Banda 'da  kadınlar  bu  ve  daha  başka  pek  çok  sorunu  çözebilmek  neler  yapmışlar:

Bizim  devrimci  kadınlarımız  Che  Guevera  şapkaları  giyip  en  lüks  AVM lerde  Cappicino  yudumlayarak ( Ya da bildiğin  meyhanelerde buzlu  rakı  devirerek)  ''  Ne  olacak  bu  ezilen  kadının hali?''  diye  göz  yaşları  dökerken Banda'da  bir  kadın  çıkar  ortaya. 

Bu  kadın  daha  dokuz  yaşındayken  evlendirilmiş,  hayatı  çilelerle  geçmiş,  sağlık çalışanı  bir  kadındır. Adı Sampat  Pal  Davi'dir  ve  5  Çocuk  annesidir (  Halen  hayattadır  ) ve  bakın Sampat  Pal  Davi neler  yapar? 

Sampat  Pal  Davi  2006  yılında ''  Yeterin  lan  gari...Dokuz  yaşında  çocuk  evlendirilir miymiş''  diyerek  bir  mücadeleye  başlar. Yani  ilk  işi çocuk  gelin  olayına  el atmaktır. Ama  öyle  sosyal  medyada resim  ve  ağlama  ikonları  paylaşarak  yapmaz  bunu  tabii  ki. 

Aşağı  yukarı  hepsi  de  çocuk  yaşlarda  evlendirilmiş  olan  bir  sürü  kadın  kısa  zamanda   Sampat'ın  etrafında  toplanır.  Böylece  bir  devrimin  kıvılcımları  çakmaya başlayınca  bu  asi  topluluğa  önce  '' Militan  Maoistler ''  der  polis. 

Yani bizde  devrimci  olsun  olmasın  iki  kadın  bir  araya  gelince ya  kocalarını,  sevgililerini  veya üçüncü  bir  tanıdıkları  kadını  çekiştirirken Hindistan'ın  açları resmen  bir  devrim  başlatırlar. 

Bu  grubun  sayıları binleri  bulunca  ''  Biz Maoist  filan  değiliz''  derler  ama  yine  de  kendilerine  çete  gözüyle  bakılır. 

Kısa  zamanda  artık  onlar  da  üzerlerine giydikleri  pembe  sariler ( Hint  kadınlarının  özel  giysisi )  sebebiyle  kendilerine  ''Gulabi  Gang'' (  Pembe  Çete )  denilmesine  ses  çıkarmazlar,  hatta  benimserler  bu  ismi.

Peki  Gulabi  gang  ne  yapar?

Gulabi  Gang  öncelikle başlık parası, aile içi ve cinsel şiddetle  baş etmek için uğraşır.

Ev  ev  dolaşıp  kadınların  sorunlarını  dinler  ve  çözüm  bulmaya  çalışır.

Kız  çocuklarını para  karşılığı  satmak  için  okula  göndermeyen  babalara  temiz  bir  sopa  atıp  çocukların  okula  gönderilmesini  sağlar.

Yoksulluk sınırı altındaki insanlara tahıl dağıtımının adaletli bir şekilde yapılmasını sağlar; Mesela tahılları dağıtmayıp öylece deposunda tutan memurun ofisini basmış ve traktörler ile dağıtımı yapmıştır. 

Nüfus kağıdı olmadığı için yaşlılık maaşı alamayanlara ödeme yapılmasını sağlamıştır. 

Elektrikleri  kesip  daha sonra  rüşvet almadan açmayan görevliye de elektrikleri zorla açtırmışlardır. 

Şiddet gören kadınlar Gulabi Gang’a başvururlar. Gulabi  Gang  gidip şiddet gösteren eş ile konuşuyor. Bir sonuç alamadıkları taktirde o adamı bambu sopalarıyla dövüyorlar. 

 Polis diyelim  ki  karısını  döven  bir  erkeği serbest  bıraktı. Bu  durumda  Gulabi  Gang  hem  o dayakçı kocayı   hem  de  polisleri  eşek  sudan  gelinceye  kadar dövüyor. 

Tecavüze dur demek için en kalabalık yerleşim yerlerinde  dans  ediyorlar.

Tecavüzcülerin  hadım  edilmesi  için  gösteriler  düzenliyorlar. 

Ve  işin  en  ilginç  tarafı:

Gulabi  Gang  artık  Avrupa'ya  örnek  olma  yolunda.  Ülkelerinde  20.000  üyesi  olan  Gulabi  Gang'ın  Paris'te  bir  şubesi  var. 

Sözü  çok  fazla  uzattım farkındayım.

Uzun  lafın  kısası  çözüm  Mor Çatı  değil  Pembe  Çete.  Bilmem  anlatabildim  mi  hanımlar?

( Çözüm Mor Çatı Değil Pembe Çete başlıklı yazı Sami Biber tarafından 29.11.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.