Dolduruşa gelen cümle tadında hayat;

Naif sükûneti uzak cumhuriyetlerin bam telinde asılı;

Nidaların eseri kalmadıysa

Bu mu yorgunluğun cüreti?

Kapıp da koyuvermiş hürriyetlerin sarkacında

Nüfuslu bir yürek,

 

Yaralı kelamdan yana yananların telaşında

Zaman aşımı gölgeler mi mecburiyeti

Zafiyet denen sancı?

 

Zamanın hırçın sancılarını uyutuyorum ayakucumda üstelik parmaklarımı kemiren dişlerine hüznün sargılar s/arıyorum hepsi ama hepsi sancılı ölü doğmuş çocuklarımın.

 

Babasız düşler ürüyor gecenin çatısında, anadan üryan yalnızlık kemiriyor notaları aldığım notlarda karalama adamlar ve yalın ayak yalnızlıkları ile eşlik eden sayısız kadın figürü.

 

Adını bilmediğim ölüler üstelik mahremim tehdit altında zaman zaman. Üzünçlerimi saklıyorum göz kapaklarımda usulca ve istikrarsız kanıyorum anbean, dalıyorum yarınlara, algın ve sürgün kuşların hükmettiği mavilikte Tanrı’dan kaçacak delik arıyor melek yüzlü iblis.

 

Zıt bir terennüm yine içimin kıpırtılarına kılıf geçirdiğim şu beyhude cümleler.

 

Zan altında tutuklu bir âşık kadar uysal.

 

Zamansız bir ölüm solurken şiir, kalburüstü sıfatların zikri ile çoğalan derken azımsanmayacak bir yükümlülük ile tehdit edildiğim gün gibi aşikâr, şakıyan sözcükler aklımın tıpasında esir, aryalar bayat seslerin tetikleyici ve izdiham yaratan kekremsi düş balyaları.

 

Andıklarıma rahmet okumayı ihmal ettiğimden belli çektiğim vicdan azabı.

 

Şiir kalıntılarına gecenin; hikâye kahramanlarına paylaştığım düşlerin ve nice kalıntı nice kehanet nice nice sanrı beslediğim koynumun yoksunluğunda alıp veremediğim yine içimin kemirgenliğinde bir sıfat özrü iken vasıfsızlığım.

 

Zamirler bıkkın.

 

Benden üreyen sensiz izdiham ise aykırı bir nizam yine dünya pazarında cehalet iken baş tacı belki de yüksündüğüm çocuk yanımdır bunlara vesile.

 

Kör talihin ıslattığı amorti sevda masalları ve ibriğin görünmediğine dair nice spekülasyon belli ki şizofrenin bir var oluş kaygısı Freud’un kulağıma fısıldadığı.

 

Tahliller üretiyorum insana dair.

 

Sevdalar ekiyorum gönlümün arka bahçesine.

 

Çıkmazın hası aslında esefle kınandığım ve hüznün tarihçesi milat bildiğim gün dönümü.

 

Tümden gelen hezeyanların ise içli dokunuşu varsıl bir gölge mahiyetinde iken içimin selfie’sine nazire eden kayıtları dün belleğimin.

 

Ben ki arıtamadığım; ben ki cenginde kara yazgının ve üredikçe husumet şu insan ırkına ne denli borçlu olduğumu görüyorum ne de olsa sevgi ekip geri dönümü iken satılmış üç beş hazan yaprağı.

 

Arakladığım hiçbir düş yok ki; bana ait olmasın.

 

Ant içtiğim yürekte ve boykot ettiğim kinayelerinde insanoğlunun özür borçluyum Tanrı’ya.

 

O ki; yarattıklarına haz etmediği onca görev ihlalinin sunumunda belli ki iradesine sahip çıkamadıklarına dair bir burukluk.

 

Konuşmadan anlaştığım yegâne varlık ve aklımın koridorlarında hangi duygu kırıntısı ise çarpıştığım melek yüzlü sevgi kelebeklerinin bir sunum da ben vaat ediyorum.

 

Aklım nasıl ki ırak yarından; yüreğim nasıl da sokulgan geçirgen duyguların med-cezir etkisi yarattığı onca ikilemi henüz sindirememişken…

 

Zansız ömürler diliyorum, sorgusuz sevgiler, hükümsüz sayısız gölge ve sığındığım rahmetinde hüznün biliyorum Tanrı kırık kalbimin en içinde saklı yoksa bunca bayat espriyi ve hicvi asla yutamazdım ölüm öncesi.

 

İşkillenen benliğimde bir niyaz ansızın ifşa ettiğim yine gönül pazarında teyakkuza geçtiğim üstelik sinsi bir dosttansa mert bir düşmanı yeğledim…

 

Kanıksadığım iyiliklerle kesişen yolumun uzağında çapulcu bir imge selama duruyor ve al beni diyor yazmaya ant içtiğin hangi şiirse.

 

İyi de ant içtiğim sadece sevginin soluğunu hissettiğim bir ömür ötesi hayal.

 

İşte, diyor imge:

 

‘’Asla soldurma hayallerini ve al beni koynuna o beyaz boşluğun.’’

 

Hicvindeyim belli ki yansımasını istediğim ne ise.

 

Zararı olamaz ki kelimelerin ve asla da kundaklamazlar düşlerinizi.

 

Solmaya aday bir gün olduğunu bilsem de yarına uzanıyor ellerim oysaki hala bu günü yaşıyorum.

 

İçselleştirdiklerimin yorgunuyum.

 

Dış etkenlerin yolcusuyum belli ki eğer ki yazmak adına aşk ile özdeşleştirmişsem yanmaya aday her cümlede.

 

Körelen dünlere, kanayan an’ıma ve son sürat erişmeyi dilediğim hangi tahayyül ise bir o kadar dokunaklı bir yalan iken yüreğimi burkan üstelik depreşen insan sevgimin sunumunda bir ihanet iken dostların bahar türküsü.

 

İmgeler çarpışıyor yeniden aklımın koridorlarında.

 

Hizaya geç, diye tabur komutanı.

 

Uyuyorum aslına ermeyi dilediğim bir mutluluk iken az sonra rüyama girecek ve ürüyorum satır aralarında her ne kadar mevsim hazan olsa da şu solgun Mayıs gecesi.

 

 

( Babasız Düşler... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 16.05.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.