Ceza olgusunun amacı düz mantıkla düşününce, mahkûma cezasının kefaretini ödetmek ve suç işleyen bireyi topluma yeniden kazandırmaktır. Bu yargıya aklıselim her düşünce sahibi katılır. Suçlunun suçu oranında özgürlüğü kısıtlanır. Bu süre içinde de mahkûmu yeniden topluma kazandırmak için gerekli rehabilite çalışmaları yapılır. Özgürlüğü kısıtlanan mahkûm hükümlülük süresini bitirdiği zaman tekrar toplumun içine karışır. Normal bir birey olarak yaşamına devam eder.

 

 İnsan haklarına azami saygı duyan ülkelerde hükümetler suçlu yurttaşlarını yukarda anlatmaya çalıştığımız biçimde muameleye tabi tutarlar. İnsan onurunun zedelenmemesine sonuna kadar dikkat ederler. Rönesans ve reform yaşayan Avrupa ülkelerinde çark böyle işliyor. Bunun yanında suçu kesinleşen yurttaşlarını darağaçlarında sallandıran ülkeler de çok fazla maalesef yaşlanmış dünyamızda.

 

Bir insanın yaşamına son vermek ne kadar acı. Bir kez daha belirtelim cezanın amacı bireyi tekrar topluma kazandırmaktır. İnsanın yaşamına son vererek, insanları idam etmekle o kişinin yaşamla ilişkisi sonlandırılıyor. Geri dönüşü olmayan tanımsız ve tarifsiz bir eyleme başvuruluyor. Değil suçluyu topluma döndürmek; kişinin yaşam hakkı elinden alınıyor.

 

Geri dönülmez bir yol. Hele bir yakinen düşünelim; az önce yaşayan bizim gibi solunum yapan, ayaklarının üstünde duran birisininim gözlerimizin önünde ölümüne tanık oluyoruz. O insanın ümitlerini, beklentilerini sonlandırıyoruz.

 

Empati yapalım. İdam mahkûmunun sevenleri, eşi, çocukları, anne babası olduğunu düşünelim. Bir kişi idam edilmiyor. Onunla beraber kendisini bekleyen küçük çocuk ya da çocuklarının yaşama, mutlu olma duyguları da öldürüyor. Mahkûmun çocuklarını son bir kez daha görme, onların saçlarını okşama, sıcaklıklarını bir kez daha hissetme duygusunun ne derece dayanılmaz olduğunu düşünmek bile bir insan için ne kadar acı.

 

İdam mahkûmu geri dönülmesi olanaklı olmayan bir yolun yolcusu olduktan sonra ülkesinin güzelliklerini bir kez daha göremeyecek. Masmavi denizlerinin güzelliğini seyredemeyecek. Dağlarının, yaylalarının temiz havasını hissedemeyecek. Yemyeşil ovalarını, sararmış buğday tarlalarını bir kez daha göremeyecektir. İşte idam işte böyle acı ve pişmanlığı olmayan bir uygulama.

 

Tüm bunları yazarken suçu ve suçluyu yüceltmek değil amacım. Suçlular elbette cezalarını çekmeli. Hem de sonuna kadar çekmeli. Sık sık af kanunları çıkararak suçluların cezalarını çekmeden salıverilmeleri elbette aşırı yanlış bir uygulama. Af müessesesinin devreye sokulması toplumda adalet duygusunun yara aldığı bir gerçek.

 

Sözün özü idam müessesi daha çok az gelişmiş ülkelerde başvurulan bir cezalandırma yöntemi. Hiç insani bir uygulama olmadığının bir kez daha altını çizmeliyim. Pratikte de idamların beklenen bir yarar sağladığı söylenemez. Ülkemizin bu alanda karnesi hep kırıklarla doludur.

 

Bu ilkede altmışlı yıllarda başbakan ve bakanlar idam edildi. Menderes ve arkadaşlarının idamının ülkemizin siyasi yaşamına olumlu bir katkısı olduğunu hiçbir yurttaşımız söyleyemez. Bu idamlar toplumun büyük bir kesiminde tedavisi olanaklı olmayan sarsıntılar yarattı. Ancak bu durum ülkemizin demokrasi sınavında sınıfta kaldığının somut kanıtı oldu.

 

Bu kez yetmişli yıllarında Deniz gezmiş ve arkadaşları biraz da rövaşist bir çabayla idam edildi. Üç üniversite öğrencisi tıpkı Menderes ve arkadaşları gibi siyasi düşünceleri, fikirleri yüzünden idam edildiler. Üç fidanı idam etmek, fikirleri yüzünden daha yirmili yaşlarında hayat koparmak ne kadar acı ve onarımı olanaklı olmayan bir durum. Hâlâ, Menderes ve arkadaşlarıyla, Deniz Gezmişlerin idam edildiklerinin acısı unutulmadı.

 

Tüm bunlar yetmiyormuşçasına 12 Eylül 1980 askeri darbesini yaşadık ulusça. 12 Eylülün ünlü paşası Kenan Evren zamanında da ülkemizde darağaçları kuruldu. Hatta bazı gençlerinin yaşları büyütülerek darağacına gönderildi. Kenan Evren’in bir sağdan bir soldan gençleri asmaları ülkede hiçbir kesime yararı olmadı. Ancak genç fidanlar yaşama doymadan ömürlerinin en güzel çağlarında yaşamdan kopartıldılar. Geriye halk olarak büyük acılar yaşadık.

 

Nihayet Avrupa Topluluğuna üye olmak için ülkemizde idam cezası kaldırıldı. Bu günlerde üzülerek izliyoruz. Sanki sorunlarımıza makbul bir çare imişçesine idam cezasının yeniden yaşamımıza katılması istekleri seslendiriliyor. Tekrar belirtelim idam cezası hiçbir soruna çare değil. Bu kadar idamlar yapıldı bu ülkede. Bu idamlar hangi soruna çare oldu?

 

 İdam konusunun konuşulmasısın pratikte de bir anlamı yoktur. Yıllardan beri Avrupa’nın çağdaş hukuk normlarını benimseme yolunda geri dönülmesi olanaklı olmayan adımlar atmış durumdayız. Demokrasimizi işler hale getirmek için yapılan çalışmalar, kat edilen yollar feda edilemeyecek bir noktaya gelmiştir.

 

İdam cezasını yeniden yasalarımız arasına katmanın Avrupa’dan tamamen uzaklaşmak demektir. Avrupa’dan uzaklaşmanın demokrasiden kopmak anlamına geleceği gibi böyle bir uygulamanın ekonomik büyük bedelleri olacağı gerçeğini de göz ardı edemeyiz. Bugün dış satım ve dış alım yaptığımız en büyük partnerimiz Avrupa Topluluğu ülkeleridir. Avrupa Üyeliğinden uzaklaşmak kendi ayağımıza kurşun sıkmak olacağı yadsınamaz bir gerçektir.

 

Yapılacak iş demokrasiyi tüm kurum ve kuruluşlarıyla işlek hale getirmekten geçiyor. Ülkede kanun hâkimiyetini, işlek, çalışır ve tarafsız bir hukuk sistemini oturtmak barış içinde yaşayan bir toplum düzeni inşa etmenin tek çıkar yoludur.

 

Bir ülkede yurttaşlar mensup oldukları ülkelerini koşulsuz sevmelerinin ülkedeki sistemle barışık olmalarından geçer. Ülkede adalet terazisi tarafsız işletilirse halkın yönetim sistemine ve yönetilenlere güveni olur. Adaletin olduğu yerde bereket olur. Bereket olan yerde hakça paylaşım sağlanır, herkes çalıştığının karşılığını alır.

 

İnsanların barış ve huzur içinde yaşadıkları yerlerde suç işleme oranı en aza iner. Büyük suçlar işlenmez. Demek ki, iş insanları darağaçlarına göndermekle sorunlar çözülmüyor. Sorun suç oluşturacak ortamları ıslah etmekten geçiyor. İnsanlara çalışacakları iş, yiyecekleri ekmek sağlamak gerekiyor. Yaşamından mutlu olan, akşama evine ekmek götüren, aşı işi olan insanlar suç işlemez. Suçun olmadığı yerlerde darağaçları da kurulmaz.

 

Dileğim ülkemizde yönetiminde söz sahibi olanların idamı yeniden getirelim diye hiçbir geçerliliği olmayan konulara zaman ayırmazlar. Enerjilerini ve zamanlarını sorunlarımıza gerçek çözüm üretecek düşüncelere harcarlar.

( İdam Gündeme Taşımak Akıntıya Kürek Çekmektir başlıklı yazı sahara tarafından 11.05.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.