Hep seninle şenlendi koca ruhlar âlemi

Yüklendi bir tohuma nurlu bilgi tabanın

Zevkle bilmem kaç melek taşıdılar haleni

Alnına parlayarak girdin Âdem babanın.

 

Ten ruh kalp üçgeninde Hava ana fark etti

Can içinde can denen kıymetlisiydin anın

Tüm gelen Peygamberler o ismini zikretti

Bir vuslat sebebiydin yürekteki sevdanın.

 

Mamur donatıldı baş bir münasip akılla

İmanla tasdikledi bedenin kan hücresi

Döşendi her santimi sarı siyah çok kılla

Okundu cümle nesle mübarek şeceresi.

 

Balçık kalıp içinde hayli zaman bekledi

Eşbah ervah birleşip cennet ehli dirildi

Güzel mutlu yaşantı şeytan ile tekledi

Yenen gaflet meyvesi sonrası indirildi.

 

Ulu vücut atamız gönlünce gezi seçen

Çok mübarek adını başın kaldırıp gördü

Bir affı mağfirette feryat figanla geçen

Dağ tepe dolaşarak ayrılık uzun sürdü.

 

Duygusal sevgililer muhabbetle sarıldı

Çile rafa kalkınca artık eşler duruldu

Hatırlanan sanduka düşünceler karıldı

Ağaçlar toplanarak ilk Kâbe’miz kuruldu.

 

Yalnızlık düzleminde neler yendi bilemem?

Barınak yer arandı düzlüğü çiğneyerek

Bu garip yalnızlığı düşmanıma dilemem

Eşli doğdu bebeler nüfus artsın diyerek.

 

Büyük Âdem babamız Habil’e çok üzüldü

Vakit tamam olunca doğdu onun benzeri

Beyin yürek arası Hakkın ilmi süzüldü

Öyle güzel tatlı Şit aratmadı anzeri.

 

Zahir batın demeden derin ilmin atası

Murat hasıl olurdu huzurlu iç çekişte

Bir bir kapatılırdı ehli insan hatası

İdris nebi  anardı her elbise dikişte.

 

Hakikat nehirleri gürül gürül çağlarken

Semavat zikre dalıp tek hayalinle coştu

Tüm On sekiz bin âlem özleminle ağlarken

Yere inen yağmurlar seni görmeğe koştu.

 

Geride terk ederek cümle kötü zanlıyı

Arzı sular kaplarken tüm şifreleri çözdü

Hakkın yüce emriyle koydu çift çift canlıyı

Ya Muhammet deyince Nuh’un gemisi yüzdü. (SAV)

 

Geçmişi unutarak azgın idi âd kavmi

Allah’a davet için görevlendirildi Hud

Kâbe civarı yerde yaşadı salat savmi

Hediye sayılacak verdi Mevlâ’mız şûhud.

 

Dinin âlâ yerini nefis şeytan mal aldı

İsyan edip Salih’e dinlemediler nota

Çalışkan bir gayretle servetleri çoğaldı

Bu evladı semudlar taptılar ağaç puta.

 

Eyüp’le genç yaşayıp her nefes hayat bulan

Sonsuzluk evreninde yıkılır mı dayanan?

Yükü mağrur taşıyıp ruhu Mevlâ’yla dolan

Ceddimizdir İbrahim öyle söylemiş canan.

 

Zürriyet devamına Sare anamız mail

mekanları kurak çöl su dolardı her cere

Nebi silsilesinde ced sayılan İsmail

Hazreti İbrahim’den muştu idi Hacer’e.

 

Israr eder durursun nefissiz aziz dostum

Açıldıkça görülen ömür kapalı kutu

O yetmiş bin kişinin yaşıyla dolsa postum

Gölün derinliğinde tefekkür et Lut’u.

 

Bir Yusuf’i Kenan’a didesin âmâ eden

Ruhun tenhalığında hakka akıl danışan

Ey Yakubi hanedan iptilaya sabreden

Bilgi doğrulatmaya kurtla kuşla konuşan.

 

İnanmıştı takdire şayan özelliğiyle

Sözünün eri yiğit doğru dürüst ve mertti

Çok sevmişti Yusuf’u tin ten güzlliğyle

Hep tutkusu gereği yalnız birazcık sertti.

 

Duygulu arzularla uydum ulu amaca

Ziyaret esnasında selam verdim divana

El üstünde kondurmuş kartal gibi yamaca

Zülkifl Harun Elyesa kabirleri yan yana.

 

Hatırladıkça yanan Yakup’tu gözü sulu

Kuyuya atılmıştı onun temiz yavrusu

Bu topraklar üstünde Allah’ın halis kulu

İptilanın arkası müjde işin doğrusu.

 

Koca ıssız çöllerde çobanlıkta yoldaşı

Dilde tespih ederek babasına överdi

Can deyip güvendiği ana bir karındaşı

Ailede başkaydı Bünyamin’i severdi.

 

Bu hayata bağlayan küçücük soğan zarı

Yüzünden okunmuştu kervancının efkârı

Sadrazam ağırladı firavunlar diyarı

Hayret onla büyüdü basit köle pazarı.

 

Sarhoş eden kokuyla karşısına o çıkar

İliklerinde bulur o muhteşem reyhayı

Israrcı karşılaşma hazreti biraz sıkar

Kendimce anlatmadan Yusuf’la Züleyha’yı.

 

Bedeninde gelişen ilmi hapse taşıdı

Faraza konuşmazdı önemsizdi güyalar

Zindan sevinçli bayram karanlıklar ışıdı

Tabir etsin diyerek sorulurdu rüyalar.

 

Can havliyle köpekler yüksek seslerle ürdü

Halkı yasa gark eden kıtlık gelip çatmıştı

Bir muhabbet sohbeti kırk gün kırk gece sürdü

O pınarın suyundan herkes biraz tatmıştı.

 

Korkuyla doğuranın kavrulurken yüreği

Anne minik bebeği sepetle saldı nile

Gelecek yıllarla bir zorlu dünya direği

Melekler eşliğinde ulaştı bir sahile.

 

Hak resulü Musa’ya ilmi ledündü muştu

İnsanda hal diliyle belledi ustalıkla

Bir pınarın başında tam Hızır’la buluştu

Ölmüş deyip koyduğu heybesinde balıkla.

 

Diline takılmıştı bu hayatın kancası

Turi sina da söyler sessiz hal lisanıyla

Harun diler Allah’tan kabul olur ricası

Yardım için atanır Rabbinin ihsanıyla.

 

Münacata giderken çadıra düşer yolu

Sorgu sualden sonra Haktan çocuk isterler

O hizmetin ehlinden sallanır derviş kolu

Dokuz ay bitiminde görenler hayli terler.

 

Vahasız kızgın kumla var mıydı fasla tunus?

Tevhidi tespihatla çok pişmişti harında

Yaşadı meçhul zaman ona sevdalı Yunus

Alnında Hak nuruyla o balığın karnında.

 

Aklı mat dil lâl eyler Rabbimin kitabeti

Yüceltir de yüceltir övgüsünde arifi

Zihnime tayfun eser Ya Davud hitabeti

Bana enteresandır mülkü vücut tarifi.

 

Göz açıp kapayana getirdi tüm sarayı

Yok sayıp mesafeyi düğüm atarak mile

Kalbe giden yollarla sardılar her yarayı

An perdesin kaldırıp Belkıs Süleyman ile.

 

O münbit bölgenin dolaşıp çevresini

İlaç benzeri gıda gördü tere yağında

Ölüm denen olgunun bulmaya çaresini

Bitkilerden demetle havraniye dağında.

 

Lokmanın hatırası belleğini yorarken

Şimdi zamanı mıydı koyu renkli bu sisin?

Elindeki listeden dalgın dalgın ararken

Cebrail karşılaştı köprüsünde misisin.

 

Madem bilgin alimsin buyurdu ki ben kimim?

Sıralayıp okudu tek Allah’ın adıyla

Vadesiz senet gibi hayat cüzi mütemmim

Vurdu dağıttı birden heybetli kanadıyla.

 

Cevaplayamadığım beynimde birçok soru

Neler demişlerdi de Burak hizmetkâr oldu?

Gece gündüz denkleşti Rabbim İslam’ı koru

Sema şavkı nura gark arz varlığınla doldu.

 

Başı derde girmişti babasız bir İsa’yla

Meryem anaya dendi Zekeriyya vesilen

İftiraya uğradı çok mübarek nisayla

Bir ağaç gizeminde tam hunharca kesilen.

 

Öldürmeye azmetmiş hicretten yüz yıl önce

Mazide muhasara zor durumda Medine

Teşrifle yücelecek bu mekânlar deyince

O komutan buyurdu  şimdiden girdim dine.

 

Muradullaha tapan kutlu belgeyi yazdı

Vasiyetle bıraktı varsın diye Habibe

Ermiş bitmişti o an sultana her şey azdı

Belki miraç olmuştu gönlündeki tabibe.

 

Bu dünya kurulalı bulan gözyaşı döker

Sözlükte tarifin yok yaşamayan ne bilsin?

Sevdalı acı duymaz otuz iki diş söker

Ey sevgili gayrısı neden nasıl sevilsin?

 

Aşka aşık sıfatla büyük dağları delen

Gücün bittiği yerde bir varlığa çömeldi

Maharetli ustasın huzura kütük gelen

Kapı pencere olup seyri Hakka yöneldi

 

Aşkla levhi mahfuzda Muhammed okuyunca (SAV)

Resullere söylendi şimdiki ahir zaman

Her peygamber titrerdi senin adın duyunca

Yönelerek secdeye yalvardı dedi aman.

 

06.05.2017

Ahmet Çelik

Saat:02.41 (Şiire başlama saatiyle ilk iki kıtası)

ŞUHUD: Şahit olma, şahitler görünecek halde şekillenmek Kâinatta Allah’ın varlık birliğini gösteren delilleri aynan seyretme, ilâhi ve gizli sırları yine Allah’ın izniyle görme.

KİTABET: 1-Yazmanlık, Kâtiplik 2-Kompozisyon, Tahrirlik

( Ey Sevgili başlıklı yazı AhmetÇELİK tarafından 9.05.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.