Bir erkekle kadın arasında ceryan eden aşk nedir? Aşk deyince neden karşı cinse anlaşılıyor? Belli yaşlara gelinceye kadar arkadaş dediklerimiz, neden özelleşiyor ve sahipleniyoruz! Gecelerimiz neden eş/aşk dediğimizle geçiyor… 


Aşk iradenin bittiği, aklın iflas ettiği, düşüncesizce ve kontrolsüzce teslimiyetin verildiği, yaşayana afyon etkisinde heyecan katan çok güzel bir duygudur. İnsan hep kendi gibi uzun yaşayan, kendisi gibi ortak yaşam alanları arayan, ne isterse aynı istekle paylaşan bir yalnızlığı bitirmek istiyor. Kendi varlığını karşısındaki gerçek aynadan seyretmek istiyor. Ancak o ayna öyle sihirli ki, kimine göre bir ömür görse, yine onunla kalıyor. İşte, o ayna yansımasında bize şekil veren aşk budur. 


Ayna camdır, hassastır, göz kamaştırır. Eğer kırılırsa, yenisi alınır. Eskisine benzediği için aşk devam eder. Bu bazılarında öyle çok kırılır ve satın alınır ki, daldan dala atlayan yar, kazanova olur adı. Aşk alışkanlıktır. İlaç gibidir, maddeseldir. Bu çizgide, böyle ipi çokça göğüsleyen erkeklerdir. Çünkü erkeklerde çok eşliliğe istek fıtratında vardır. Aynalar değişse de duyulan tutku ve aşk değişmez. Kadın incedir, aynasını asla kırmak istemez. Kırılsa tamir etmeye gayret eder. Kalbinde kırıklar olsa da, o bir tek aşkla ömrünü geçirmek ister. 


Aşk camdır ama aslında camı inşa edeni merak edip, gerçeğini bulmak istemez insan. Eğer o yaratılışın özünden gelen aşk keşfedilse, mecnun çöle razı olur. Ebedi aşk, o ayna değildir, aynanın yaratıcısınadır. 


Biz dünya temalarıyla doğup büyüdüğümüz için dokunmak isteriz. Böylece, dokunduğumuza bağlanırız. Yani, ruhsal boyut hep göz ardı edilir. Bedene hapsedilen ruh, maddesel kalp ile gerçek aşkı da hapseder. Bu nedenle şekille kazanılan aşk ebedi olmaz, heyecanı uzun sürmez. Tutkuları eğer merak objesinden uzaklaşmışsa, aynılaşmışsa beraberlikte basitleşir, alışkanlık haline gelir. Biz madde ve dokunmak üzerine aşkla ilgilendiğimizden, mesut yuvalar ve ilişkiler kısa sürüyor. Bu yüzden boşanmalarda çok arttı günümüzde. Kim aynı yemeği her öğünde yer ki…Eğer madde kalıplarından bakarsak, aşıkta hep aynı aşkla yaşamaktan usanır, yemek gibi… 


Ya kadın güzel olacak, ya da erkek yakışıklı. Ya yaşı genç olacak, ya maddi durumu zengin. Ya çok vasıfları olacak ya itaatkâr. Her kalemde dünya ve tattığınızda ölecek görüntüler, aşka rehber oluyor günümüzde. 


Hiç kimse o aynanın yansıttığını Allah’ın sanatından olduğunu görmüyor. Bakınca ruhunu değil tenini şekillendiriyor. Nihayetinde dünya dilinde sahiplenmek denen tek düzeliğe yelken açıyor. Eğer o eşsiz maddeye ulaşamıyorsa, arabesk acılar yaşıyor, kahrediyor. Kavuşsa, iki günde bıkıyor, yansıyan aynasını kırıyor. Aşk bize nasıl bulunur bir okulda öğretilmiyor. Bedensel istekleriyle abur cubur şekilleniyor. Sorunları da ortaya çıksa, iş işten geçiveriyor. 


Her ergen kişiye, aşk açıklıkla anlatılmalıdır. Ayıp çizgisinden uzak nedir ne değildir tanımlanmalı gencin aklında. Aynanın kırılmaması için ne yapılmalı söylenmeli. İlk önce, niçin bu dünyaya geldiği, her gelenin ilk önce ilahi aşkı tanımasıyla, Allah’a kulluğu öğrenmesi-gerçek aşkı keşfetmesi lazımdır. Bu dünyanın gayesinin yiyip, içip, bir ömür tüketmesi olmadığı, eğer olursa da heyecansız ve donuk bir hayatın onu beklediği anlatılmalıdır. Eğer ilahi aşkı tanımışsa kişi, ona verilen her şey, onun için çok değerli olur. Bu verilenleri muhafaza etmek tek gaye ve gerçek kulluğu yaşamaya yöneltir. 


Eğer ilahi aşk bir gencin kalbine nakşedilmişse, sahip olduğu her şey başka bir aşk ve heyecandır. Onun kıymetini bilir ve karşı cinste gerçek aşkı yaşar ki o da, Allah aşkının bir gölgesidir. 


Aşk ölmez. Eğer ölüyorsa o aşk değildir. Belki tutkudur, ya da gölgelerin yansıttığı bir aldatmacadır, maceradır yalnızca. Aşk sonsuzdur, ona götüren dünya araçlarıdır ama sahiplenilmez. Her görülende, her duyulanda, her dokunanda hissediş tende değil kalptedir. Eğer maddeyi geçip aşk ruha sinmişse, o aşk özgürdür. Sonsuz ve coşkuluca yaşar. Ayaklarının zinciri kırılmış, gözleri kapatan perde açılmıştır. 


Saffet Kuramaz

( Ben Aşktan Anlamam başlıklı yazı safdeha tarafından 22.01.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.