Erbab-ı kelȃm
Sözün bittiği yerde insana bir hal olur
Yine de sözcükleri dizer erbab-ı kelȃm
Ne kadar edip olsa bazen insan lal olur
Şaşkınlık deryasında yüzer erbab-ı kelȃm
Fuzuli konuşmanın bedeli çok ağırdır
Kel kâhya susmak bilmez herkes ile öğürdür
Artık ondan sonrası hep kulaklar sağırdır
Sadece hadsizlerden bezer erbab-ı kelȃm
Cahillerin aksine bağırmaz haklı olan
Az söyleyip öz söyler düşünür aklı olan
Er geç tezahür eder manada saklı olan
Alnı açık başı dik gezer erbab-ı kelȃm
Gürültü olsun diye düşünmeden azanlar
Boş teneke misali çok konuşur az anlar
Bir susuş bin cümleyi özetler bazı anlar
Gerekince ağzını büzer erbab-ı kelȃm
Ego denen canavar esir olur cüceye
Kelime lime lime hayat verir heceye
Mevzu karmakarışık dönmüşken bilmeceye
İmkânsız muammayı çözer erbab-ı kelȃm
Der Mikdadi yazarak anlatır meramını
Ustalıkla düzenler bireysel kuramını
Satır aralarında gizletir dramını
Son noktanın yerini sezer erbab-ı kelȃm
Ozan Mikdadî