Asla kullanmadım seçme
hakkımı zahir eşlik etmeyen bir süreçti seçimsizliğim.
Seçimlere mensup
olamadım ki rüştümü ispatlamazdan önce olan bu seyir bir ömür nakşetti.
Tahammülsüzlüklerin
indinde, göreceli düşlerin teselli bulduğu ve nihayetinde tecellisi manevi
doyum yüklü sefil ruhumun.
Nezdinde bir zerre,
gıyabında bir tahakküm ve sabırla sınandığım.
Görsel bir varlık
olmayı asla tercih etmedim. Varsa yoksa aklın kıvılcımlarında mimlenen ruhum.
Olmazın oluru bir pekiştireç belli ki her ne kadar başarı addedilen ödüller
zehir zıkkım olsa da.
Dün düştüm yola.
Öncesinde yol da yoktu ben de.
Öfkeli mizaçların günü
birlik tesellisi kadar da düşkündüm annemin sıcak varlığı iken nükseden ve beni
asla terk etmeyen sevgisi.
İllet bir aşka mı düşmüştüm?
Boş verin gitsin.
Sonu belirsiz bir
rüyanın girizgâhında peyda olan bir gölge miydi de seyri seferinde ahkâm kesti
rahmet yüklü bulutlar?
İstiflemiştim sancıyı
ve kala kaldım bir sanrı iken gök kubbeye yığdığım mizacı iken münafık
edimlerden üstüme pür-nakıl yağan.
Derleme bir oyun mu da
oyuncaksız bir çocuğun güncesini yâd ediyordum?
Devşirme bir aşk mı da
aşk soluyoruz yerli yersiz?
Ne çok arayış.
Ne çok sızlanıyoruz.
Yoksa tekil hücremde o kelamları yâd edip de nükseden rehaveti boca ediyorum şu
boş sayfaya ama asla boş olmayan bir yürekten?
Kırık bir miladı var
hükümlerin.
Kırılgan bir tınısı var
yorgun ruhumun.
Gönülsüz bir
seferberlikle nakşeden bir vızıltı mı yoksa nefse söz geçiremezken?
İnanın ki üstüme
alınmıyorum ki alıştım gitti.
Önce gün doğuyor sonra
da insan. Ve başlıyor mücadele.
Önce ben doğdum
sonrasında acılar.
Acıların kırgın
yürekteki tecellisi ile darmaduman olmuş bir satıra düşmüşken yolum ki öncesi
olmayan bir dünya benimki ve terk edilmişliğin coğrafyasında, yaftalanan bir
benlikle yeniden ölmeye ant içmişken…
Muğlâk tüm gölgeler
aslında sahipleri ile eşleşmeyi bekleyen. Yoksa kayıp bir gemi mi içinde
bulunmayı asla talep etmemişken. İşte ayrı düştüm rugan sevinçlerimden hem de
çocukluğuma dair en eşsiz güzellik iken o kırmızı pabuçlarım. Peki, ne zamandan
beri kaybolmuşluğumun esaretine yenik düştüm de hala evet hala indindeyim o
sekiz yaşındaki, çilli kız çocuğunun?
Sıkıcı mı? Belki.
Sonsuz mu? Bu neyle
iştigal ettiğinize bağlı. Eğer ki yeryüzündeki dirayetiniz ise sınandığınızın
farkında değilseniz bilin ki, sona erecek gibi durmuyor. Ya sonrası?
Sonranın hükmü mü kaldı
da öncesine teğet geçmişken, kesilen onca ahkâmdan nasiplenmemek mümkün mü?
Tamam, tamam: Net
olarak…Brüt ağırlığınızdan ruhun izdüşümünü ayrıştırdınız mı bilin ki, kazanç
hanesinde yazacak içinizde biriken sevgi kıvılcımları ve derken büründüğünüz
rehavetten arınıp kavuşacaksınız aslınıza. Nasıl mı? Sadece ve sadece
akıttığınız gözyaşların müridi iken evren ve yüce Yaradan sayesinde uçurumun
kıyısından kaç kez döndüyseniz. Bu da mı yetmedi? O zaman sıkı sıkıya kapatın
gözlerinizi ve en yakınınızdaki varlığa odaklanın: Kâh kafeste şakıyan kuşunuz kâh
hayal ibresinin gösterdiği bir peyzaj. Yeter ki kurulun döşeğinize ve sarılın
boşluğa. Evet, evet… Boşluk mu dedim? Hayır, aslında yokluğunuzun varlığı olan
ve benliğinizin tecellisi iken maneviyat yüklü imlerle çığlık atan o iç sesiniz
ve hissettiğiniz huşu… İşte sonunda hâsıl oldu mutluluk.
Sevin sevilmeseniz de.
Sevmeyin isterseniz ama
kötüyü ve kini sevmeyin sadece.
Sevin siz sadece sevin,
sevildiğinizi bildiğiniz hangi gönül ise yolunuzun kesiştiği: Görmeden,
duymadan ve dokunmadan…
Belki çok izafi bir
tanımlama olacak ama… Sadece eşleşin yürek sesiniz neyi haykırıyorsa.
Gitmediğiniz bir coğrafya, yolunuzun düşmediği ıssız bir ara sokak ve köşesinde
yaşlı çınar ağacı. Belki de yolunuzun üzerinde bir çiçekçiden aldığınız tek bir
gül ve sağalttığınıza vakıf olacaksınız neyse yüreği boğan. Üstelik kim ise
indinde olumsuzlukların ve o siyah beyaz karenin…
Aşkı yâd edin her gün
dönümü.
Aşka âşık bir ümmetiz
işin aslı. Sevginin sevgiyi doğurduğu bu yüzden bırakın kim ise nefretin
kıskacında ve asla da olumsuz bir duyguyu yüklemeyin ruhunuza. En kötüsü uzak
durun ve hatta görmeyin, duymayın da. Yeltenin ne ise iç sesin çağrıştırdığı.
Kem küm eden bir yürek
değil hiç birimizinki sadece eksiltili bir rotada, kaybolmuşluğun uzantısı iken
yüreğin asla da haz etmediği. Ve arayışın henüz sonlanmadığı o aydınlık ile
dans edin. Adımlarınızı sıklaştırın yetmedi koşun. O da mı yetmedi?
Kapatın gözlerinizi ve
hangi mürşit ise yüreğe dokunan asla ıskalamayın o revnak kokuyu kimselerin
hissetmediği ama yüreğin kana kana içtiği.