Acı dağıtılıyor her Allah’ın gününde. Ne zaman bir gökkuşağı
gibi rengârenk olmak istesen illa yağmur ağlayacak sen yağacaksın. Hiçbir şey
gelişigüzel yaşanmıyor. Oysa sen gelişi güzeldin. Ben iliklerime kadar bunu
hissedebiliyordum. Sendeki tek hata gidiş yolun yanlıştı. Oysa aşk matematiğe
benzemiyordu. Tek yanlışın tüm doğruları götürdü.
Matematiği ilkokul 3. Sınıfa kadar çok sevdim. Kim bilir
belki de bu yüzden üç yanlış bir doğruyu götürme kararı aldılar. Bilseydim daha
da seviyor olurdum. Vicdan azabıma iyi gelen bir gelişme de artık dört yanlış
bir doğruyu götürüyor oluşuydu. Ben bu aşkta ölürken, tabutumu taşıyan sizler
bu aşktaki tek doğruyu götürmüş oldunuz.
İkimiz bir aşk edemezken, senden beni çıkardıklarında adı
ayrılık oluyordu. Ömrümü sen ve senden sonrası diye böldüm. Elde var koca bir
sıfır…
Pişmiş aşa su katılmaz derler. Sen pişmiş aşa su katmakla
kalmayıp o aşı ham kıldın. Yüreğimde açtığın yaraların haddi hesabı yok. Belki
bu yüzden matematikten zerre anlamayışım!
Resme dökmek istedim aşkı. Onda da beceriksizim. İlkokul 1. Sınıfta
kurdele almak için elmanın içini kırmızıya boyamak gerekiyordu. Çalışkan bir
öğrenciydim. Ve benim elmam daha kırmızıydı. Yavuzsa ikinci çalışkan
öğrenciydi. Ben bir gün onunda elması benimki gibi kırmızı olsun istedim. Ve aldım
elime kırmızı kalemi boyadım. Hoca fark etti. Ve cezayı ben aldım. O günden
sonra yaşadığım bu kötü anıya hep, elma dersem çık armut dersem çıkma dedim.
Elma! Yine de çıkmadı aklımdan. Yokluğun gibi…