Dul bir kadındı. Pek güzel olmasa da idare ederdi. Tanıştığımızda, bir iki ay kaçamak yapıp sonra bırakırım diye düşünerek evine girip çıkmaya başlamıştım. Ne güzel efendi efendi birlikte olurken, daha ikinci ayımızda ’evlen benimle’ diye tutturdu. Ondan acele kurtulmam gerektiğine karar verip terk ettim.


Ne var ki, terk ederek kurtulamamıştım ondan. Kadın resmen başıma musallat olmuştu. ’İlaki evlenelim,’ diye ısrar ediyordu. Ben de ısrarla reddediyordum.


Sonunda yapacağını yaparak başımı yakmıştı. Onun iftirasıyla cezaevine tıkılmıştım. Bu kadar kolay tutuklanabileceğim aklımın ucundan bile geçmezdi. Tutuklu yargılanmama karar veren hâkimi, ona tecavüz ettiğime ve dolandırdığıma ikna etmişti. Hâkim duruşma için bir ay sonrasına gün vermişti, çaresiz bir ay içerde kalacaktım. Çıkacağım duruşmada da ne olacağı belli değildi; hâkim bir kez daha masumiyetime inanmadığı taktirde yıllarca içerde kalmam işten bile değildi.


Cezaevine ilk girdiğim günlerde hırsımdan saçımı başımı yoluyordum. Çıktığımda gebertecektim o kadını, görürdü o!


Günler geçtikçe bu hırsım pörsüdü, daha sakin düşünmeye alıştım.


Bol bol düşünüyordum. Kadın, onunla evlenmeyi kabul etmediğim için iftira etmemiş miydi? Yani, ’olur, evlenelim,’ deseydim şikâyetçi de olmayacaktı. Deyiverseydim ya! Ne kaybederdim sanki? Nikah hazırlıklarına girişip, o süreçte üstüne üslük, varını yoğunu da bir güzel ele geçirerek, son anda vuraydım tekmeyi. O süreçte, şantaj ya da tehdit için bir şeyler hazırlayıp ’bana tecavüz etti, dolandırdı,’ diye şikayetçi olmasını da engelleyebilirdim. Salak kafam benim!


"Etme bulma dünyası ise bu dünya, fazlaca dürüstlük iyi olmaz. Akıllı ol…”


Tutuklanmam kadının şahsi şikayetinden dolayı olduğu için, şikayetinden vaz geçerse serbest bırakılırdım.


Birinci dereceden yakınım olan ve benimle aynı soyadını taşıyan ziyaretçilerim dışındaki ziyaretçilerle görüştürülmüyordum. Ziyaretime gelen kardeşimden, kadına ulaşmasını, onunla görüşmek istediğimi ve ziyaretime gelmesini söylemesini istedim. Ulaşmış kadına, ziyaretime geldiğinde rica minnet, cezaevi savcısına çıkmayı başardıktan sonra, onun yardımlarıyla, bir gardiyanın gözetimi altında da olsa kadınla görüştürüldüm.


Ziyaretçi bölmesinde tel örgünün berisinden öyle diller döktüm ki, kadın kendisine sırıl sıklam aşık olduğuma inanıverdi. Kadının benimle evlenme umutlarını da alevlendirmeyi başararak, ona şikayetini geri aldırabilmek için ikna çabalarına giriştim.


Kadına, “Seninle evlenmemi istiyor musun?” diye sordum.


Kadıncağız istemez mi? Hayatını buna adamış. “İstiyorum! İstiyorum!” diye atıldı. “Sana aşık oldum ben. Onun için istedim evlenmemizi. Evlendikten sonra sen de beni seversin, diye düşünmüştüm…”


“Senin yüzünden hapis yatarsam, evlenir miyim seninle? Mantığın alıyor mu böyle bişeyi? Seninle evlenmemi istiyorsan, şikayetinden vaz geçmelisin!” dedim.


“Şikayetimden vaz geçersem evlenir misin?”


“Şikayetinden vazgeçersen…”


“Salarlar mı seni? Çıkar mısın?”


“Çıkarım…”


“İyi de, nasıl alacağım?”


“Adliyenin orada, bahçedeki arzuhalcileri gördü müydün? Daktilocu adamlar…”


“Evet! Zaten senin hakkındaki şikayet dilekçemi de onlara yazdırmıştım…”


“Tamam işte! Git onlara, durumu anlat, şikayetimden vazgeçiyorum, benzettiğim için yanılmışım, falan de… Onlar, ne gerekiyorsa yazarlar. Sonra, götürür savcılık kalemine teslim edersin dilekçeyi. Ben de çıkarım…”


“Çıkınca, benimle evleneceksin ama… Değil mi?”


“Hem de çıkışımın haftasına varmadan…”


Adliyeden gelen sicilimde hiçbir sabıkamın bulunmadığı görülmüştü; öyle ya, başıma her şey pisipisine gelmişti.


Kadını ikna edince, kadın, büyük bir yanlış anlaşılma yüzünden beni, kendisini dolandıran asıl suçluya benzettiğini açıkladığı dilekçesini mahkemeye sunarak şikayetini geri almış ve bunun üzerine tahliye edilmiştim.


Tahliye kararı açıklandıktan sonra, hakim, "seni salıveriyorum, ama bil ki, senin gibi kadınların canını yakmayı hovardalık sanan zibidilerin içerde kalmaları beni daha mutlu etmekte." dedi.


Bu itirafa çok şaşırdım. Onun çektiği bu üzüntüye pek üzüldüm. Tahliye olmaktan vazgeçerek, “saygıdeğer hakimim, zat-ı alinizin, bendenizin yeniden toplumun içine katılacak olmasından duyduğu derin hüzne yüreğim dayanmıyor,” dedikten sonra hıçkırıklarla ağlamaya,yalvarmaya başladım.


“Lütfen, lütfen beni salıvermeyiniz! Sizin bu ızdırabınız benim için bir işkence olmakta, hürriyetimi yaşama arzumu pompok edip s..ip atmakta!”


Hakim, biran ciddiye alarak dinledikten sonra ağzımı bozduğumu görünce, kendisiyle dalga geçtiğimi sanayarak ’s..tiri’ çaldı.


"S..tir ol git, ulan, deyyus!"


Oysa bilseydi bu duygularım samimi, baştanberi gösterdiği yanlı tavırlardan azbiraz utanabilirdi. Belki…


“Ama saygıdeğer hakimim, vallahi… billahi… istemiyorum tahliye olmak… çünkü…” diyerek, adamı samimiyetine ikna etme çabalarım da bir türlü ciddiye alınmamıştı. Hakim öyle bir sinirlenip, öyle bir bağırdı ki, tüm adliye binası onun haykırışıyla inledi.


“Defol!... Çık dışarı! Defol git! Irz düşmanı deyyus!...”


Mübaşir, patronunun daha fazla sinirlenmesini önlemek için, bana refakat eden jandarma erlerini hemen harekete geçirip beni dışarı çıkartmalarını sağladı.


Hakim, ben salondan çıkartılırken de söylenmeyi sürdürüyordu.


“Böyle manyaklar da hep beni buluyor yahu!”


Cezaevine götürülerek oradaki tahliye işlemleri yapıldığı sırada, orada tanışmış olduğum herkesle teker teker vedalaştım.


Cezaevinin tahliye kapısından çıktığım an üzerime atlayan birisi ödümü koparttı. Hatta, saldırıya uğradığımı sanan bir polis memuru kapı önündeki barakadan fırlayarak saldırıya müdahale etmek istedi.


Oysa, saldırdığı sanılan kişi kadından başkası değildi. Kadıncağız, bana kavuştuğunu düşünerek sevinç çığlıkları atarak, boynuma sarılmıştı. Boynuma dolanan kolların arasından burnunu havaya dikerek nefeslenip hayatta kalmaya çabalıyordum.


Polis memuru, saldırı sandığı hareketliliğin, bir saldırı değil de, iki aşığın kavuşması olduğunu anlayınca gülümseyerek barakasına döndü.


Kadının kollarından nihayet sıyrılıp da, boşa çıkınca, kadının ikinci bir saldırısını bertaraf etmek için, sinkaflı küfürlerle kadını itip kakmaya başladım.


“Nereden çıktın ulan sen? Avradını şaptığımın mahluğu! Geri zekalı orospu! Sen, beni iftiralarınla hapislerde süründüren kahpe değil misin ulan, a..na koduğum! Ne yüzle karşıma çıktın? Hem de, sevinç çığlıklarıyla boynuma atıldın? Dua et ki, kadınsın, yoksa şurada gebertinceye kadar döverdim seni!”


Kadın, itip kaktıkça mutlulanıyor, “döv beni sevgilim! Kemiklerimi kır! Kurban olurum sana, haşin erkeğim!” diye isterik laflarla üstüme üstüme geliyordu.


“Defol git karşımdan, cadı!”


“Ama sen demiştin ki, çıktığımın haftasında evleneceğiz, demiştin! Yalan mı söyledin bana aşkım? Kandırdın mı beni evleneceğiz diye?!”


Bir türlü kadından sıyrılıp da yanından geçip gidemiyordum. Buna sinirlenip bir karşı saldırıya geçerek kadını yana savurdum. Boşalan yolda yürüyüp giderken, kadın çabucak toparlanıp ikinci saldırısına geçmek üzere hareketlendi. Baktım ki, kadından itişip kakışmayla kurtuluş yok, hızla tabanları yağlayıp kaçmaya başladım. Kadıncağız, hanım hanımcık bir kıyafetle geldiği için, arkamdan, benim kadar hızlı koşamıyordu.


“Dur, kaçma aslanım, haşin erkeğim! Dur, bekle! Ne kadar malım mülküm varsa, hepsini senin üstüne yapacağım, yeterki evlen benle aslanım!” diye feveran ederek hızla oradan uzaklaşışımı seyretmek zorunda kaldı.


Kadını adeta ensemde hissederek, dakikalarca koştum. Bir ara geriyi bir kontrol ettim.


En nihayet, onu atlattığıma iyice inanarak, “Oh be! Kurtuldum mahlukattan,” diye söylenerek koşmayı bırakıp yürümeye başladım.


( Hovarda Ve Kadın başlıklı yazı AliKemal tarafından 12.03.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.