Topal Hasan, Fiko’yu müstahdem odasında ağırlıyordu.
“Şu yediğimiz ekmek senin yüzü suyun hürmetinedir. De bana ağam,
emret bana!”
“Estağfurullah! Kocasından kalma arazi için, bacın Hacer ile
görüşmek isterim.”
“Ne demek ağam, emrin olur. Sen çayını içene kadar alır gelirim.”
Topal Hasan, yurdun hemen arkasındaki evinden, dediği gibi beş
dakikada alıp getirdi Hacer Elmas’ı.
Kadın, “Celal beyi beklerdim, sen mi geldin?” diye girdi odaya.
Fiko, kadının selamsız sabahsız ters hareketlerinden gocunarak,
“Ben, amucamu temsilen gelmişim. Ha o, ha ben…” dedi.
“İyi madem! Arazi için Ali’yi sıkıştırıp dururdu amcan. Eğer,
almaktan caymadıysa, satıcıyık,”
“Caymadık. Alıcıyık.”
Topal Hasan, “Çay içer misin ağam?” diye sorunca Fiko, başını
sallayarak içeceğini belirtti. O, çay servisi için odadan çıktığında, Fiko da,
Hacer de, bir anda arazi pazarlığını unuttular, kendileriyle ilgili konuşmaya
başladılar.
Fiko, “Daha dün gibi…” dedi. “Hiç değişmemişsin.”
Hacer,
yumuşak bir sesle, “On yedi sene oldu,” diye karşılık verdi.
Topal
Hasan’ın dönüşüne kadar konuşacaklarını konuşup bitirmek ister gibi, çabuk
çabuk konuşuyorlardı.
Fiko,
“Hiç aklına getirdin mi beni?” diye sordu.
“Hiç
görünmedin ki bi’da!”
“Görünsem
n’olcaktı ki? Bi kocan vardı, çocukların vardı…”
“Senin?
Çoluk çocuğun var mı?”
“Yok!
Senlen olmayınca kahredip evlenmedim hiç!”
“Ben
evlendim… Varacaksın dediklerinde, mecburen…”
“Öyle…
Mecburiyetten evlendin sen…”
“Mecburiyetten…
Sen sahıp olamayınca!”
“He!
Doğrusun vallah! Amucamın karşısına dikelip…”
“Dikelsen
n’olcaktı sanki? Kızımın namusunu temizle diyerekten babam dikeldi de n’oldu?
Öldürülmedi mi? Seni de öldürtürdü.”
“Tövbe
vallah! Babanı öldüren tıraş ederken suratına ustura kaçırdı diyerekten kavga
ettiği bir eşkiyaymış. Yakalanıp hapse konulduydu, hatırlamıyon mu?”
Hacer
Elmas, kapı kolunun eğildiğini görerek konuşmayı sürdürmek istemedi. “He,
öyleydi,” diyerek geçiştirdi.
Topal
Hasan elinde çay tepsisiyle girdi. Fiko için doldurduğu çay bardağını servis
ettikten sonra, Hacer Elmas’a da bir çay götürdü. “Senin için de bir açık çay
koydum. İçersin, değil mi?”
“He!”
Bir
kenara geçip oturdu. “Arazi için anlaştınız herhal?” diye sordu.
Fiko,
“anlaşırız, anlaşırız,” diye tekrar etti. “Anlaşılmayacak bir iş değil ki!”
Topal
Hasan, “bacım, alacağı paraylan, buradan bir ev alıp göçmek istemekte, emme
vereceğiniz paranın ona yetip yetmeyeceğini de bilememekte,” diyerek konuşmaya
başladığında Fiko, pazarlık için istediği kozları ele geçirmiş olduğunu fark
etti.
Hacer
Elmas’a hitap ederek, “Taşlık, kıraç bir arazi için alacağın paraylan, şehirden
bir ev alınabilir mi ki?” diye sordu.
Hacer
Elmas, ilk karşılaştıklarında ki tersliğini bürünerek, “neden alınmazmış!” diye
çıkıştı. “O arazide taş ocağı açacak imişsiniz; bir eve karşılık bin ev parası
kazanmayacak mısınız? İstediğim parayı vermez iseniz, vallah devretmem tapuyu.”
Topal
Hasan kız kardeşini kayırıp savunmak yerine, Fiko’ya destek olmak için,
“vermeyip de ne edeceksin ki, bacım? Taş ocağı açılır da, makineler tozu dumana
katmaya başlayınca, oturulacak ev, keçi yayacak arazi mi kalır sanırsın?”
Fiko,
adamın dalkavukluğunu umursamadan Hacer Elmas ile konuşmayı sürdürdü. “Ne
dediğimi yanlış anlama! Demem o ki, amucamın vereceği üç kuruş paraylan ev
alamazsın, amma ben amucama değil, sana tarafım bu mevzuda.”
“Taraf
olsan ne ki? Sanki amcanın sözü dışına çıkabilinmişin gibi!”
Fiko,
onun on yedi yıl öncesini kakınç yapmayı sürdürdüğünü anlayarak, “çıkarım!” diye diretti. “Bulanık kazan, sen
kepçe; gez, dolaş, içine sinecek satılık bir ev bul. Parası ne olursa olsun,
düşünme, yeter ki bu evi isterim de bana! O evi hemen satın alacağım sana.”
“Essah
mı?”
“Ne
sandın ya?”
Topal
Hasan, dalkavukluğu sürdürmek isteyerek gene lafa karıştı. “Ağaların elinden
tutulmaz elbet! Allah ne muradın var ise versin Fiko ağam!”
Fiko,
adamın lafından hoşnut oldu. Hacer’e masumca bakarak, “Allah’tan tek bir
muradımız oldu, onu da nasip etmedi,” diye söylendi.
Onun
ne demek istediğini Hacer Elmas da, Topal Hasan da çok iyi anladı.
Fiko,
aklına birden bire gelivermiş gibi, “kocan Ali’den boşalan, burada ki müstahdemlik
işine seni koysam, çalışır mısın?” diye sordu.
Hacer
Elmas ve Topal Hasan, bu umulmadık teklif karşısında, karşılarındaki adamın,
onlarla dalga geçip geçmediğini anlamaya çalışarak bakıp kaldılar.
Fiko,
lafını sürdürerek, “maaşlı, sigortalı
bir iş, iyi olmaz mı? Kimseye muhtaç olmadan geçinir gidersin…” dedi.
*