1 Yaralandığın Yerden İyileşeceksin

Bilmeden söyledim 'Neden gittin?'diye. Bilmeden kızdım 'Ortadan aniden kaybolmasına!' Bilseydim sorar mıydım acaba, kızar mıydım ona, asla!

            ......................

            - Son bir kez de olsa gel! dedim o nazlı yâre. Gözleri hare hare... Onsuz şimdi her yerim yare yare...Yüreğim pare pare... O kadar içten gel dedim ki gözlerim dolu doluydu, sesim titriyordu, aklım ayrılığı kabul etmiyordu. Lakin o anlamıyordu. Uzun arayışların neticesinde bulmuştum onu bırakır mıydım bir daha?

            - Son bir kez de olsa gelemem. dedi. O kadar umarsız o kadar alakasız ve o kadar soğuk bir şekilde söyledi ki bunu bir anda Sibirya soğukları sardı ruhumu. Üşüdüm, tir tir titredim. sinirlenmeden onu anlamaya çalıştım.

            -Sebep ne? dedim. Sen gelince ne kadar da mutlu oluyorum gülüyorum ve eğleniyorum. Bazı bazı şımarıyorum da! Küçük bir çocuk oluyorum; hep gözlerinin içine bakıyorum, güzel bir sözünü bekliyorum, başımı okşamanı...Gidişin zaten manasızdı, hiçbir anlam yükleyemiyordum. Kalsan ne olurdu?  Bir insan severken niye gitsin ki? Niye hem kendini hem sevdiğini hüzünle sarmaş dolaş bir halde bıraksın ki! O da bunun farkında zaten ve verdiği cevap da bunu gösteriyordu:

            - Gelsem gidecek kadar gücüm yok daha! dedi. 'Hem gelecek kadar takatim de kalmadı.' Bütün baharları sakladığını bilmiyordu heybesinde. Bütün çiçekleri saçlarına taç yaptığını... Kokuları nefesinde gizlediğini... Güneşe ısı ve ışık verdiğini... Dünyaya enerji yaydığını... Frekanslarımızın ne kadar da uyuştuğunu, hayata nasıl da aynı gözle baktığımızı...

            - Gel! dedim sana, git demedim ki! Kal dedim sana, dur... Hem ben gitlerin adamıyım bunu ters yüz ederek bende kalıp bir ilki yaşatsana. Gökyüzündeki yıldızları gerdanlık diye boynuna asayım istersen. Kuşları en tatlı cıvıldayışlarıyla kapına dizeyim. Olmazı dile, olur yapayım. İmkansızı iste, deneyeyim sana.  Sayıyordum ona durup düşünmeden, dinlemeden onu. Makineli tüfek gibi kelimeleri ardı sıra saydırıyordum.

            - Bu kadar gittikten sonra kalmamın hiçbir anlamı da yok. Gelsem neye yarar? Kalp kırılmıştır, akıl küsmüştür, gönül hapsolmuştur yokluğuma. Beni kalp tokluğuna sevecek denli de hazır değilsindir eskisi gibi. Gide gide bir ayrılıklar oldu bende. Tükettim güzel olanı, iyi olanı yitirdim. Kusuruma bakma ama sana dönecek ve seni bin kez daha üzecek kadar düşmedim ben. Sana vermiş olduğum acıdan, çektirmiş olduğum hasretten ve yaratmış olduğum geçici rahatsızlıktan dolayı özür borcum var.  Bunu düzeltmeden dönemem.Ve iyileşmeden! Bunları söylerken sesi titriyordu, büyük bir hüzün dalgasıyla mücadele ediyordu, bunu onu gören herkes anlardı.

            - Ne yazdığını biliyor musun, ne söylediğini... Sen gel de gerisini bana bırak. Düşünme gitleri...Terkleri aklına getirme. Ben o kadar varlığına susamışım ki gitmene dair hiçbir mazereti duymak istiyorum, hiçbir sebebi öğrenmek istemiyorum.

            - Bilmiyorsun, dedi gözleri yaşlı bir şekilde. 'Bilmiyorsun işte!'

            - Neyi bilmiyorum  Allah aşkına? diye çıkıştım, benim onu bilmemem bana hakarettir diye düşünüyordum.

            - Seni nasıl da sevdiğimi... Bir de... Nasıl da mecbur kaldığımı gitmeye... Kendinden geçti, gözleri ağlamaklıydı. Sözleri bulutluydu. Özü toz dumandı.

            - Bu yüzden mi gidiyorsun hep benden, azalıyorsun tek tek, eksiliyorsun birer birer... Bu yüzden mi kopuyorsun tespih taşları gibi ben ipinden! Hem neden mecbursun ki! Daha derinden ağladı. Bir kar eriyiği gibi dağdan kopup çağladı.

            -Kalıp da hayatını zehredemezdim! Hücre hücre öldüğümü görmeni istemiyorum. Tel tel döküldüğünü saçlarımın, renk renk solduğumu... Elden ayaktan düştüğümü...

            -Yoksa! diye kestim sözünü şaşkınla.

            - .....   O da sustu benimle. Sonra derin bir sessizlik sardı şehri ve de kuşlar  acı bir çığlık attı,döndü durdu başımızda.

            -Nen var? Hem sen bana panzehirsin zehir değil, hücre hücre ölüyorsan hücre hücre doğabilirisin de! Solmak varsa canlanmak da vardır, saçlar dökülüyorsa daha gür ve canlı çıkması içindir. Geç bunları, nen var dedim? Vereceği cevabı bilerek soruyordum. Biraz çekinerek, biraz içime atarak, en çok da korkarak!

            - Kanserim ben, biliyorsun artık. Bütün hücrelerim ölsün de tek sana değmesin hüznüm. Bu beni kanserden daha çok öldürür. Sana rüzgar değdi mi bile üşürüm, yağmur değdi mi ıslanırım. Bu yüzden gittim habersiz. Bir daha beni bulamaz sanmıştım. Göremez zannetmiştim. Meğer dünya küçükmüş.

            Donup kaldım. Kanser ette kemikte değil beyinde kalpte esasen. Fikirler ve hisler kanserli oldu mu cana giren kanser daha çabuk yol alır ve canı daha kolay teslim alır. Oysa akıl ve kalp sağlamsa bütün kanserler toplanıp gelse nafile! Boyunun ölçüsünü alır.

            -Gitmeyecektinnnnnn! diye haykırdım gayriihtiyari. Alem seyrimize geldi. 'En darda kaldığın, en çok  üzüldüğün, en fazla  acı çektiğin ve bana aşırı şekilde ihtiyacın olduğu bir anda gittin. Bu beni öldürmezse başka hiçbir şey öldürmez. Senden gelen başkasına gider mi, senden giden başkasına gelir mi? Bu değil mi hikayemiz? Ezelden ebede sürecek olan devriyemiz hakkımızda, bu değil mi? Gözlerimin ta içine bak ve sakın kırpma, kaçırma gözlerini. Öleceksen birlikte öleceğiz, yaşayacaksan birlikte yaşayacağız. Bir ikinci seçenek yok! Ki en kötüsünü yaptık gittik birbirimizden. Buna müsaade etmiyorum daha. Gidişine el koyuyorum. Deliller bunu gösteriyor, tahliller... Acil olarak sana ben lazım.' Sarılıp ağladık koca iki yürek sarmaş dolaş uluorta. Yanağına kocaman bir öpücük kondurdum ve 'Bu sana iyi gelecek' dedim. Güldü.

            - Ömrüme el koy senindir daha! Senin için yaşamaya çalışacağım, sensiz günlerin acısı kemoterapiden daha acı vericiydi.  sözlerine devam edecekken parmağımı dudağına götürdüm sus lütfen diyerek. Çok acı çektik bundan sonra bir gramına dahi dayanamam.

            - Sadece sarıl bana, dedim 'Sımsıkı... Yaralandığın yerden başlayacak iyileşmen, kanser olduğun hücreden başlayacak yaşamın yeniden.'
 

 

( Yaralandığın Yerden İyileşeceksin başlıklı yazı GürhanGürses tarafından 13.06.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.