1
KIRMIZI KURDELE
Herkesin bir anısı, anlatacağı bir hikâyesi vardır. Ve
nedense her insan en çok da çocukluk günlerini özler. Çünkü hayatın içine
atılana denk her şey tozpembe görünür. Bu yüzden çocukken nefret ettiğimiz onca
şeyi, büyüyüp hayata atıldıktan sonra özleriz. Evde sobayı yakmak için
odunluktan odun, kömür getirmek, evdeki sular kesildiğinde eve bidon dolusu su
getirmek, Pazar günleri banyo yapmaktaki sıra karmaşası çocukluğumuzun
özetiydi. Nefret ederdik bunları yapmaktan. Gün geçtikçe nefret ettiğimiz
şeyler, keşkelerimiz arasına katıldı.
Özler olduk her şeyi. En kötüsü de çocukluğunda bıraktığın
her şeyi büyüdüğünde de aynı kalmasını isteyip de, bir türlü o eski tadı
alamamaktır. Yıllar sonra çocukluğumuzun geçtiği şehre gittiğimizde, ilk
yaptığımız çocukluğumuzun geçtiği yerleri bulmak olur. Etrafı didik didik
ederiz. Ararken bulduğumuz mekân bıraktığımız gibi kalmaz hiçbir zaman, bu
özlem bir çığ gibi büyür içimizde. Belki de bu yüzdendir insanların büyüdükçe
çocuklaşması. İlgi odağı olmak istemesi, en ufak bir şeyde alıngan olması
beklide bu yüzdendir...
Çocukluğumun geçtiği yer küçük bir köydü. Otuz ev vardı
yalnızca. Küçük bir yer olduğu için en ufak bir şey bile hemen yayılabiliyordu.
Hastalanan biri olduğu vakit bütün köy halkı seferber olup hastaneye akın
ederdik. Aşklarsa sahiciydi. El ele tutuşmak, buluşup konuşmak yoktu. Yine de
mutluyduk. Mektuplaşma vardı. Hayatımızı, özlemlerimizi dile getirirdik mektupta. Sokaklar bizimdi. Kimse gezip tozmamıza engel olmuyordu. Yıllar sonra
ayrılmak zorunda kaldım memleketimden. Arkadaşlardan, akrabalarımdan ayrılmak
hiç de kolay olmadı. Bir anda gelmişti ayrılık kararı, bir anda kendimi başka
bir şehirde buldum. İnsanını tanımadığım, sokağına aşina olamadığım bir
şehirde. İnsanlar çok tuhaf geliyordu bana. Bir hırsızlık, bir kapkaç olayı
olsa kimsenin umurunda olmayacak. Sokak mahşer kalabalığı ama herkes
yabancıydı. Kimileri işe, okula yetişmek için minibüse koşuyor, kimileri de
aylak aylak dolaşıyordu. Sokak çöplüğe benziyor, Yerde izmaritler, bira
şişeleri var. Etraftan geçenler üzerine basıp basıp geçiyorlar. Kimse de çıkıp
yerdeki çöpleri toplamıyor. Günler birbirinin tekrarı gibi. Erzurum’a geleli bir
hafta olmuştu. Alışmak hiç de kolay olmayacaktı. Okula yeni başlamıştım. İlkin
sınıftaki arkadaşlarımla tanıştım. İlk günler böyle geçti daha sonra alıştım.
Alışmam da okulumun köyde olmasının büyük bir payı vardı. Kimseyi tanımasam da
köyün tozu toprağı memleketimi andırıyordu. Derslerimde günden güne iyiye
gidiyordu. Öğretmenimiz bir gün sınıfın panosuna üzerine elma çizilmiş bir fon
kartonu astı. Öğretmenimiz meraklı bakışlarımızı görünce panoya astığı fon
kartonun üzerindeki elmaları dersteki performansa göre boyayacağını söyledi. Ve
kimin elması önce biterse ona kırmızı kurdele takacağım demişti. Koca sınıfta
okuma yazmayı söken iki kişiydik yalnızca. Herkesin elmasının içi beyazdı
yalnızca yavuz ile benim elmam kırmızı olmuştu. Benim elmam biraz daha kırmızı
olmasına rağmen bir gün yaptığım bir hata yüzünden kurdeleyi yavuz benden önce
aldı. Yavuzun elmasını bana yetişsin diye birazcık boyadım. Aşırıya kaçtığım
için. Hoca derse girerken yavuzun elmasında oynama olduğunu görünce yavuzu
cezalandırmak istedi. Ders boyunca tek ayak üzerinde durdu. Buna neden olduğum
için çok üzüldüm. Hocaya her şeyi anlattım. Kızacağını hatta döveceğini sandım
ama büyük bir duyarlılıkla karşıladı. Yalnız ders olsun diye ilk kurdeleyi
yavuza verdi. Aslında üzülmem gerekiyordu. Çünkü ilk kurdeleyi ben hak
etmiştim. Nedense hiç üzülmedim. Hatta sevindim arkadaşım birinci oldu diye.
Koca sınıfta yalnızca ikimiz kurdele almıştık herkes bizi konuşuyordu.
Derslerin bittiği bir günde yine eve dağılırken, Yavuz yanıma geldi. Servisi beklemekteydim.
Yavuz teşekkür ederim deyip gitmişti. Kısa bir konuşmaydı ama tesiri yıllar
süren bir konuşma olmuştu. Neyse ki servisimiz gelmişti. Servise bindik önce
yakın çevredeki arkadaşların köyüne gidip onları indirdik, sonra da bizim
oturduğumuz siteye gelmiştik. O günü hiç unutmayacağım diye söz verdim kendi
kendime. Hava kararmıştı. Yemekleri yediğim gibi ödevlerimi yaptım. Sonra da
uykum ağır bastığı için odama çekildim. Aklımda hep o kısa konuşma vardı.
Teşekkür ederim. Teşekkür ederim. Teşekkür...