"Ahsen-i Takvîm" ifadesi Tîn sûresinin 4. âyetinde geçmektedir. Âyette; "Andolsun ki biz insanı en güzel biçimde yarattık" denilmektedir. insanın; ruh ve bedeni ile en mükemmel şekilde yaratıldığını, eşsizliğini; dileyen, isteyen, düşünen, konuşan, yazan, anlayan, anlatan ve sanat kabiliyeti olan; hakkı bâtıldan, güzeli çirkinden, iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan, hayrı şerden, tatlıyı acıdan ayıran akıllı bir varlık oluşunu ıfâde eder.

            Kısacası, ahsen-i takvim, hayat sayfasına en güzeli ve en mükemmeli yazabilecek kıvamda, kabiliyette yaratılmış olmaktır. Alâ-yi illiyyîn, bunu başarabilenlerin yüksek makamı, esfel-i safilîn ise yanlış yazanların büyük düşüş ve çöküşüdür.

            Bu açıklamalardan yola çıkarak, insan olarak, özellikle de inançlı insanlar olarak, vazifemizin, bize bahşedilen bu özelliklerin, verilen bu değerin kıymetini bilerek yaşamamız gerektiğini, dünyanın "imtihan yeri", hayatın geçici, birinci hasletin de "güzel ahlak" olduğunu anlar, kabul ederiz.

            Düşünebilen her insan için hedef Hakk'kın rızâsına uygun yaşamak, şu gökkubbede "hoş bir sadâ" bırakmak olsa da, ezeli düşmanlarımız olan nefis ve şeytana çoğu kez mağlup olur, tövbelerle yeniden ayağa kalkarak hedefe varmaya çalışırız.

            Aslolan, iyi niyet ve gayretle "ASR" süresinde bize tavsiye edilen hedef doğrultusunda ilerlemektir.

            "Asra yemin olsun ki, muhakkak insan (ömrünü yalnız geçici dünya isteklerine kavuşmak için harcadığından) büyük bir (zarar ve) ziyandadır. Ancak iman edenlerle, Salih (iyi işler) amel yapanlar, birbirlerine hakkı, (inanılması ve yapılması lazım olan şeyleri ve ibadetleri yapmak, günahlardan sakınmak hususunda) sabrı tavsiye edenler böyle değil (onlar zararda ve ziyanda değildirler). (Ayet: 1-3)"

             İnsan beşerdir...Hata yapar, yapabilir. Önemli olan yapılan hatayı telafiye gayret, hatada ısrar etmemektir.

             Bazen duygularımızın esiri oluruz. Kızarız, kırılırız, küseriz. İnsanlar farklı farklı yapılarda olduğundan, kimi tahammüllü, kimi sabırsız, kimisi gamsız, vurdumduymaz v.s. dir. 

             Gönül denen meret hassas. Bu hassasiyet bazı insanlarda biraz daha aşırı boyuttadır...Bende olduğu gibi yâni.

              Bu günlerde yine böyle bir hassasiyetin burukluğu var üzerimde...

             "Paylaşılarak azalır" dense de, dertli olduğum zamanlar hüznümü genellikle kalemime anlatmayı yeğlerim. Verdiği dizeler"le de teselli bulurum. Derdim dizelere dar gelmiş olsa gerek, bu kez şiir yerine nesir vermeyi tercih etti;

              Mâlumunuz, her sene değişik illerde, belediyeler, dernekler v.s. çeşitli kültürel etkinlikler düzenlerler. Bunlardan bir tanesi de şiir yarışmalarıdır. Bu sene de yine bu türden yarışmalardan birinde, gönderdiğimiz şiir Kayseri Halk Ozanları Derneği seçki kurulu üyeleri tarafından teveccüh görmüş, 2.liğe değer bulunmuş. 

              Dernek başkanı Turgut bey telefonla neticeyi bildirme nezâketinde bulunduğunda, bir haftalık süreye rağmen, ne yazık ki bizzat o törene katılıp ödülü alma imkânım yoktu. Kendisine "o tarihte orada olabilmem  mümkün değil" dediğimde, plaketimi posta ile gönderebileceğini belirtmişti. 

              Kısıtlı kaynaklarıyla, ulvî bir düşünceden yola çıkarak, milli ve manevi duygularla ve coşkuyla bir organizasyon düzenleyen derneğin bu gayretine teşekkürün ve takdîrin en güzel ifadesi, elbetteki o törene katılmaktı. Yurtdışında olmamdan ötürü bu mümkün olamayacağından, bu törene katılabilecek birini aradım. Çok geçmeden Kayseri'de ikâmet eden birkaç müsait arkadaş bulundu. Sıra, bu kişilerden en uygun olanını tesbite gelmişti. Tercihimizi, dost bilip çok değer verdiğimiz bir kardeşimizin tavsiyesi doğrultusunda yaptık. "İş ehline tevdî edilmiş, gereken yapılacaktı."

              Oysa sonuç tam bir hayalkırıklığıydı! Söz verildiği gibi olmadığını da ancak iki gün sonra dernek başkanından öğrenmek durumunda kaldım.

              Üzüldüm.

              Kendimi dernek başkanının yerine koydum. En ufak bir organizasyon dahi onca emek ve gayret gerektirirken, böylesine anlamlı bir günde ödül törenine gidemediğim gibi, gidebilecek, o emeğe ve teveccühe şahsımız adına teşekkür edebilecek birini dahi bulamamıştım.

              Bulamadığım bir başka şey de, günlerdir aklıma takılan sorunun cevabı!

              "Çok mu hassasım?"

              Ben mi hassasım, yoksa dostluklar mı değerini yitirdi?

              Başka alternatifim varken, devreye girerek sorumluluk üstlenen kişi, değer verdiğim, "dostum, kardeşim" diye hitab ettiğim bir kişiyse, samimiyse, sonuçtan o da en azından üzüntü duymuşsa, arayıp bir özür dilemesi gerekmez miydi? 

              Verilen "söz"lerin tutulmaması bu kadar mı ehemmiyetsiz oldu?

              İnsan, Ahsen-i Takvim üzere yaratılan değerli bir varlık. 

              Acaba bizler bunun ne kadar farkındayız?

              Dargınlık hoş birşey değil...Âmenna.

              Lâkin, gönül bu, söz dinlemiyor! 

              Kapısına vardığım böyle zamanlarda hep şu levhayı görürüm;

              "GÖNÜL DOSTUNA KÜSER!"

              Bence pek haksız da sayılmaz.

              Ya sizce?


Mecit AKTÜRK

 


( Gönül Dostuna Küser başlıklı yazı Mecit Aktürk tarafından 23.03.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.