1.bölüm:
Yol yordam bilmez bir
halde attı kendini dışarı. Telaşı vücut dilinden öylesine yansıyordu ki…
Sigara paketini çıkardı
cebinden ve alelacele yaktı bir sigara. Ne zoruna içerim ki bunu deyip
söyleniyordu bir yandan.
Ve bir anda yaş boşaldı
gözlerinden. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı akabinde. Tutamıyordu kendini.
Yoldan gelip geçenler bir ayıpmışçasına gözleri ve sözleri ile taciz
ediyorlardı işin aslı. Aldırmadı bile. Kime ne idi ki onun yaptığından. Ne
ağlamak suç ne de sigara içmek diye haykırmak geldi içinden. Bilemezdi kimse ve
asla da anlayamazdı onu. Zaten bu güne değin onu anlayan bir tek Allah’ın kulu
çıkmamıştı karşısına. Ne ailesi ne arkadaşları ne yabancılar. Hoş en
yakınındakiler bile onu hor görürken yabancılardan ne gibi bir beklentisi
olabilirdi ki.
Yaranamamıştı işte
kimselere. Hep tökezlemişti ömrü boyunca, hep sıcak bir omuz aramıştı ve hep
umut etmişti. Ama şimdi olanlar.
Otuzu devireli sadece
iki ay olmuştu. Her şey yolunda gider görünse de çok şey saklardı içinde:
Duyguları bilinmezdi kimseler tarafından ve asla düşüncelerini de ifa etmezdi.
Varsa yoksa işi ve ailesi. Hoş artık bir işi bile yoktu Zeynep’in. Üstüne üstük
yaşadıkları ve yaşayacakları kaldıramayacağı kadar ağırdı.
Orta ölçekli bir şirkette
muhasebe departmanında çalışıyordu Zeynep. Gerek matematiği gerekse muhasebe
bilgisi her fırsatta yardımcısı olmuştu çalışırken. İş bitirici ve analitik
zekaya sahip bir kızdı. Leb demeden leblebiyi anlar ve asla aksatmazdı işleri.
Önceleri yönetici asistanı olarak başlamıştı işe. Bir yandan da muhasebe
kursuna gidiyordu. Hep iyi olmuştu arası rakamlarla. Yüksek tahsil yapmamış
olması içinde hep bir ukde olarak kalmıştı ve canla başla çalışıyordu açığını
kapatmak için.
Donanımlı değildi ama
kendisini yetiştirmek hep hedefi olmuştu. Ve yüzünü kara çıkartmamak için
şirket sahibinin elinden geleni yapıyordu. Sonuçta güven telkin ettiği kadar
güveniyordu da karşısına çıkanlara. Gerçi bu yüzden çok kere dert açılmıştı
başına ama yine de başka seçeneği yoktu güvenmenin haricinde.
Yirmili yaşlarının
başındayken ağır bir ameliyat geçirmişti Zeynep ve anne olma şansını yitirmişti
geçirdiği ameliyat sonucu. Bu yüzden hep eksik hissederdi kendini ve sırf bu
sebepten ötürü karşısına çıkan tüm taliplerini reddetmişti. Ne bir açıklama
yapardı ne de yüzlerine bakardı. Ailesi gerekli anlayışı gösterirdi ona her
daim. Ne yargılarlardı ne de bir istekte bulunurlardı. Bilen bilirdi Zeynep’i.
Hoş, bilmeseler ne olurdu ki… Sonuçta zararsız ve kendi halinde bir kızdı
Zeynep. Ne kötülük yapardı ne de incitirdi karşısındakini.
İki sene sonra...
İki yıl olmuştu
çalışmaya başlayalı. Sağlık sorunlarının ardından zor toparlamıştı kendini ve
süreci atlattıktan sonra bir tanıdık vasıtasıyla çalıştığı şirkete başvurmuştu.
İlk etapta olumsuz geçmişti görüşmesi. Ama allem etmiş kalem etmiş ikinci
görüşmeden yüzünün akıyla çıkmıştı.
Çalışkan bir öğrenci
titizliği ile otururdu iş yerindeki masasına. Sonuçta belli bir sorumluluk
üstlenmiş ve söz vermişti kendisine. Yeni bir başlangıçtı burası onun için.
Hayatını idame etmek ve kendine yeni bir dünya kurması için ilk ve tek
şansıydı. Zira ne iş deneyimi vardı ne de referansı. Tek referansı kendisiydi.
Kendine ve zekâsına güvenirdi Zeynep her ne kadar bazı sorunlar ve acı
neticeler yaşamış olsa da. Ne var ki; geçmişin ona ket vurmasına izin
vermeyecekti.
Ne aldığı para ne de
kariyer önemli idi onun için. Tek önemli olan kazandığı özgüven ve işinin
verdiği tatmindi.
Zaman içinde sevdirdi
kendini şirkette. İş bitirici yapısıyla kabul ettirdi kendini. Sessiz, naif
hali bazen iç burkardı. Hep bir eksiklik hissediyordu kendinde. Mümkün mertebe
düşünmemeye çalışsa da anne olma şansını yitirmiş olmayı her daim hissederdi bu
olumsuzluğu. Hele ki; çocukluk arkadaşı kucağına bebeğini aldığında günlerce gözyaşı
dökmüştü. Ne kıskançlık ne de haset idi hissettikleri sadece bir mahzunluk ve
bir kifayetsizlikti. Kendini böyle görmekteydi zira: Yetersiz ve zavallı…
Bir yıl geçmemişti ki
çalışmaya başlayalı ithalat departmanında yeni bir yetkili göreve başladı. Yurt
dışında okumuş, deneyim sahibi ve oldukça da yakışıklı bir adamdı. Ona bu gözle
bakmak aklına bile gelmemişti ta ki adamın ilgisini fark edene kadar.
Ne o ne de bir başkası:
Kimseye bu kötülüğü yapamazdı. Bu yüzden de hep uzak ve mesafeli idi erkeklere
karşı. Ne bir açıklama yapabilirdi ki ona yanaşanlara. Kimseyi ilgilendirmezdi
üstelik yaşadıkları. Zira belli sıfatlarla anılmak ve aşağılanmak istemiyordu.
Yeteri kadar yüzüne
vurulmuştu başından geçen ameliyatın sonuçları. Hele ki; canından çok sevdiği
kuzeni nasıl da yerin dibine geçirmişti onu ameliyat sonrası. Bir suçmuşçasına,
bir ayıpmışçasına hep aşağılamıştı onu.
Bu yüzden de görüşmezdi
akrabalarıyla fazla. Kimi ne ilgilendirirdi ki…
Ama yeminliydi bu
konuyu yabancılara açmamayı.
İthalatta çalışmaya
başladıktan sonra Ediz Bey, işler oldukça açılmıştı. İnanılmaz aktif ve ikna
edici bir yapısı vardı adamın. Yurt dışında yaşaması ve akıcı iki lisanıyla
fark ettiriyordu kendini. İş yoğunluğu artmaya başlayınca şirketin, eleman
sayısı da arttırıldı. Mesai daha erken başlar olmuştu ve cumartesi günlerine de
çalışma şartı getirilmişti.
İş hacmi, genişleyen
kadro ile tam gaz ilerlemekteydi şirket ve dolayısıyla şirket çalışanları da.
Bazen gece geç saatlere
kadar çalışmak zorunda kalsa da Zeynep asla yüksünüp, şikâyet etmiyordu. Ve her
ne kadar uzak durmaya çalışsa da Ediz Bey hissettiriyordu varlığını ona. En
kötü ihtimalle işten, havadan sudan konuşuyorlardı.
Eşi vefat etmişti Ediz
Beyin. Doğum sırasında hayatını kaybeden eşinden geriye kalan tek hatıra idi
küçük oğlu. Ara sıra okul dönüşü babasını ziyarete gelirdi Emir. Ve maskotu
olmuştu herkesin. Dört yaşında, akıllı ve sevimli bir çocuktu. Hele ki Zeynep’e
ayrı hayranlık duyuyordu. Zeynep de zaman içinde iyice alışmıştı Emir’e. Gerçi
çocuklarla fazla arası yoktu ama yine de kendini alamıyordu Emir’le beraber
olmaktan.
Anneliği tatma imkanı
olmayan genç bir kadın ve anne sevgisinden bihaber ufacık bir çocuk. Aslında
itiraf edemiyordu kendine ama Zeynep de hoşlanıyordu gerek Emir’den gerekse
babasından.
Derken, hafta sonu
tatillerinde de birlikte olmaya başladı üçlü. İş çıkışı üçü bir arada oldukça
vakit geçirmeye başlamıştı. Mesafesini her ne kadar korusa da Zeynep onların
yanında kendini çok iyi hissediyordu. Asla özele ve detaya girmiyordu genç
adam. Asla sorgulamıyordu genç kızı. Dışarıdan bir aile görünümü çiziyordu üçü
bir arada iken: Uyumlu ve mutlu bir aile tablosu idi gerçekte görünen.
Farklıydı gidişat artık
ve farklıydı Zeynep’in duyguları her ne kadar kendine itiraf edemese de. Daha
özen gösterir olmaya başlamıştı kendine. Neredeyse tüm maaşını kıyafete ve hoş
kokulara harcıyordu.
Mesafeyi korusalar da
Zeynep iyice ısınmıştı adama ve her şeyi oluruna bırakmıştı. O da
sorgulamıyordu artık ne hayatı ne de kendini. Hoş bir esinti idi yaşadığı. Ne
canı yanıyordu ne de olumsuzluk hissediyordu.