Birbirine sımsıkı kenetlenmiş dört kardeş…

 

Üstelik yaşları kemale erdiği halde, hala bir arada yaşayan ve her daim birbirlerini kollayan dört değerli insan…

 

Anne ve babalarını toprağa verdikten sonra daha da pekişti birbirlerine olan sevgileri ve bağları. Yüreklerine gömdüler acılarını. Artık hiçbir şeyin önemi yoktu onlar için fakat…

 

En büyükleri Nermin Teyze idi ama ne var ki onu zorlayan ve muzdarip olduğu ciddi sağlık sorunları vardı. Bir başkaydı Nermin Teyze: Sevgi dolu, anlayışlı ve bir o kadar da cana yakın.

 

Evlerimiz çok yakındı, adeta ikinci ailem gibi benimsemiştim onları. Hani az da kahrımızı çekmemişlerdi. Annem ve babamın çalıştığı yıllarda, okul dönüşü onlara uğrardım kardeşimle beraber ve annemler gelene kadar da misafir olurduk. Aslında misafirden ziyade fertleri gibiydik bu evin. Biz iki kafadar, az kafalarını şişirmemiştik doğrusu. Uslu görüntümüz aniden kaybolur ve günün muhasebesini yapardık onlar da bize eşlik ederken.

 

Dördünün de çocuğu yoktu ama çocuklara duydukları sevgi inanılmazdı.

 

Nermin Teyze… Fazlasıyla çelimsizdi ve rahatsızlığından dolayı dışarı çıkamıyordu. Varlığımız her daim mutlu ederdi onu. Bir bakıma hayatla kurduğu sıkı bağlardan biri de bizdik. Seyrelmiş saçları ve şen kahkahaları hala gitmez gözümün önünden. Oldukça mücadele verdi yaşamak için ve bir kez dahi şikâyet ettiğini görmedimdi yaşadıklarına rağmen. Aslında o da hissediyordu olacakları, belki de çektiği acı artık ağır gelmekteydi. En sonunda dayanamadı çelimsiz vücudu ve ebediyete intikal etti o da, anne ve babasının kaybından kısa müddet sonra. Acıları katlandı onun gidişiyle.

 

Geriye üç kardeş kalmıştı. Ve ailenin tek erkeği; Osman Amca…

 

Bekârdı o da, hiç evlenmemişti. Sevmişti, sevilmemişti ama kabullenmişti gerçekleri. Varı yoğu baki kalan iki ablasıydı artık.

 

Naif, güler yüzlü, fazlasıyla suskun bir adamdı. Gülen gözleri temiz kalbinin ışığı idi adeta. Hala da öyledir zahir…

 

Ailenin direklerinden biri de Safiye Teyze idi. Haşmetli, otoriter, birazcık da korkutan bir yapısı vardı ama yakinen tanıyınca, bunun sadece bir kamuflaj olduğunu rahatlıkla anlayabilirdiniz. Mücadeleci bir kadındı. Çok mücadele vermişti ömrü boyunca;  gerek iş yaşamında gerekse özel hayatında. Aniden rahatsızlandı ve kader bir kez daha mağlup etti bu aileyi.

 

O da gidince iyice sessizlik hâkim olmuştu bu yuvaya. Ben bile zaman zaman isyan ederken tüm olanlara, onların sessizliği ve kaderci yapıları hep şaşırtmıştır beni. Değil isyan etmek bir kez bile yakınmadılar olanlara rağmen ve halen de muhafaza ederler başlarına gelen her ne ise.

 

Kaderlerini yaşarken hep keder eşlik etti onlara. Halen de öyledir zira.

 

Hülya Teyze yani Osman Amcanın hayatta kalan son ablası ve benim için özel olan insanlardan biridir de aynı zamanda. Kala kala ikisi kaldı o kalabalık aileden geriye. Şimdilerde yatağa bağımlı olarak sürdürmekte hayatını. Çok şükür ki; yaşına rağmen aklı hala başında ve inanılmaz bir gayret ve ümitle iyileşeceği günleri beklemekte. Ufacık bir odada geçmekte hayatı.

 

Ne kadar da dinç, hareketli ve bir yapısı vardı. Kim derdi ki; bu enerji dolu kadın, gün gelecek, yatağa mahkûm olacak…

 

Çok kahrımı çekmiştir. Bazen bir anne gibi, bazen bir arkadaş gibi az dertleşmemişimdir onunla. Hala da öyle… Yaşadığı bunca şeye rağmen, bıkmaz usanmaz, nasihatlerini halen de esirgemez. Yanında hala küçük bir kız çocuğu gibi hissederim kendimi. Çiçeğimi almadan ziyarete gitmem ona ve her defasında da kızar bana: ‘’Ne gerek var, sen zaten benim çiçeğimsin,’’ der ve gönlümü alır her defasında. Bilir kırılgan yapımı ve hayatta beni kırmayan az sayıda insandan biridir.

 

Keşke onlara dair daha mutlu şeyler yazabilseydim. Onlar bile yakınmazken, ben kabullenemedim gitti tüm bu yaşananları…

 

Tamamen bir yaprak dökümü tüm bu yaşananlar ve onları geçmişten bu güne taşıyan. Kala kala sadece iki yaprak kaldı ağaçta, dalından kopmamaya çalışan ama rüzgârla her daim savrulan. Rüzgâr sert esse de zaman zaman, onlar öylesine sıkı sıkıya bağlılar ki hayata. Onlara bu gücü veren de maneviyatları ve yaşama sevinçleri.

 

Kısaca, hayatın acımasız sürprizlerine örnek teşkil eden hüzün dolu bir hikâye onlarınki.

 

Bazen evlerinin önünden geçerken, perde arkasından görür beni Hülya Teyze ve usulca gülümser. Aslında görme yetisi o kadar az ki, beni nasıl görebiliyor şaşarım. Sanırım, gönül gözüyle görüp, kalben hissediyor onlar için hissettiklerimi.

 

Eskilerden kim kaldı ki, bana o eski, mutlu günleri yaşatan ya da hatırlatan ve değerlerimi edinmemde örnek teşkil eden…

 

Çok yitip giden oldu öyle ki bazen telefon etmeye bile korkuyorum hal hatır sormak için bizleri uzun zamandır arayıp sormayan tanıdıklara. Zira kötü haber almak istemiyorum artık ne yakınlarımdan ne de tanımadığım insanlardan.

 

Hayat öylesine kısa ve güzel ki…

 

Ve hastalıklar, acılar, vedalar uzak olsun artık bizlerden ve herkesten…

 

( Dört Yapraklı Yonca... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 25.12.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.