Gaziantep'ten gelişimizi hatırlıyorum, minik ciniviz zeki 6 yaşında bir kız çocuğuydum, hatta Gaziantep'te teyzelerimin öğretmen olmalarından dolayı, çeşitli köylerde mecburi öğretmenliğinde biraz şımarık biraz çocuk sevimliliğiyle kayıtsız olarak onların sınıflarında bulunmalarım, bana 'kayıtsız okula' gitmelerimi hatırlattı.
 
Her iki teyzem, ben farkında olmadan meğer idolüm olup, ta o zamanlardan okumayı aşılamışlarsa da ne yazık ki sonunu getiremedim. Bu arada her iki merhumeyi de rahmetle anıyor ve dualarımı gönderiyorum.

Zaman zaman insanın çocukluğuyla buluşmasıydı yolculuğum, arada bu tarz anılarımı yazmak bana büyük haz veriyor, şimdi bile.

Başkalarının anılarını okuyup, kendimize bir takım dersler çıkara biliyor muyuz..
Bazen neden böyle, bir yaşantıya sahip değilim, veya iyi ki bu tarz bir birlikteliğimiz olmamış desek de..

Babam 196o yılında İstanbul'a gidip kendisine, terzi atölyesinde baş kalfa olarak
 bir iş  bulup işe başlamış ve iki odalı bir ev tutmuş, babamın bize biraz birikimi ile  birlikte Gaziantep'e mektubu geldiğindeyse!
İki erkek kardeşimin, ben ve anneciğim de İstanbul macerası böylece başlamış oldu.

Benden küçük olan kardeşim 3,5 yaşında  en küçük olanı ise kucakta bebekti, altı yıl sonra İstanbul da 3. erkek kardeşimizi rahmetli annem kucağına almıştı.

Babam annemle kararlaştırıp, terziliğin İstanbul da adeta altın iğne tabirini kullanarak; ben erkek terziliğinden ziyade kadın terziliği yapmak istiyorum bu ise!
Taşı toprağı altın şehirde dediğinde; annemden onayı almış ve ver elini yurtiçi gurbeti demiş..

Babamı bizden kara tren ayırmıştı, şimdi ise birleştirecekti, sevincimiz sonsuzdu.

Ya sevgili anneciğim!
Annesinden ayrılırken yüreğini anasında unutan annem!

İnsanoğlu neyi sevmezse burnunun ucunda biter derler ya.
Yıllar sonra, aynı olayın başına geleceğini, o cıvıltılı minik kız nasıl bile bilirdi ki!

Ne güzeldi kardeşlerimle olan birlikteliğimiz, bir cümbüştü yaşam olabildiğince.
Bayram sabahlarında ki o heyecan, annemin ve babamın üzerimize titreyişleri, sevgilerini üzerimize saçmaları.

Kardeşlerimin ellerinden tutup, bayrama has kurulan atlı karıncalara, salıncaklara götürüp bindirmek onlara kendimden fazla sahip olabilmekti bu çırpınışlarım.

Ne çok duaları vardır annemin üzerim de, en küçük kardeşimle aramızda 9 yaş vardı, annem terzilik yaptığı için kıyamaz, dersimi çabuk bitirerek onunla zaman geçirirdim.
Annemin bana almış olduğu oyuncak bebekleri kimin gözü görüyordu ki.
Tombalak bir kardeşim varken!
Öyle ki annem kışın çarşı pazara gittiğinde, evde kardeşime bakıyor, ağlamaması içinde Allaha dua ediyordum.

Her ikisinin de kadın terzisi olmaları büyük bir avantajdı.
Merhume anneciğim mahalle terzisi olmasına rağmen, babam dikiş konusunda;
Nasıl bir ince zekadır bu, diye anneme hayret eder, ne çok bilmediğim inceliklerin var model bulma konusunda derdi.
Annem ise tatlı gülümsemesiyle, mühim olan birbirimizi tamamlamamız değil mi?
Bende senden neler öğreniyorum, kendine haksızlık etme canım derdi.

İstanbul'un tarihi meşhur semtlerinden biri olan Taksimin sayılı meşhur terzisiydi rahmetli babam.
Ismarlama çalışıyordu o dönemler.
şimdi ki gibi nerede o konfeksiyonlar?

Babamın müşterileri elit tabakadandı, aralarında yabancı olan Türkiye'de oturan müşterileriydi. Arada yurt dışına çıktıklarında, bizlere çikolata getirmiyorlar mıydı.
Çocuk aklı işte, sanırım en büyük beklentimiz de buydu.

Altı yıl Aksaray'da ikamet ettikten sonra, evden çıkmamız istendi. Ev istimlak olup, yola gidileceğinden dolayı satılmıştı.
Halen merakımı yenemedim, evin mutfak tarafında bir evliya vardı, Evden çıkarken, eve girerken, dualar ettiğimiz.
O dönemler evliyayı kaldırmak istemişler, ama!
Sanırım büyük bir rahatsızlık söz konusu olmuş ki kaldırılmamış.
İnşallah bu yıl izine gittiğim de, ilk muhitimde ki ziyaret etmek istiyorum.

Alelacele babamın akrabalarına haber verildi ve Ayvansaray da, kagir cumbalı 2. katta oturacağımız bir eve taşınmıştık, bu muhitte de annem tanınmış ve terziliğini ifa etmeğe başlamıştı.

Hatta öyle tanınmıştı ki, harıl harıl gelin çeyizleri dikiyordu.

Merhume benim yüksek öğrenim görmemi o kadar istiyorken!

Ama annemin bunca işler altında ezilmişliğine gönlüm bir türlü razı olamadığından, tahsil hayatımı yarım bırakmıştım.

Bu konuda merhume oldukça kızıyor ve, İstanbul gibi yerde okuyamıyorsan, daha sana ne söyleye bilirim? Diye feveran ediyordu.
Haklılık derecesiyse çoktu, annemin sülalesinden okuyup tahsil yapanları düşündükçe!

Zaman geçtikçe bu sözlerimi hatırla deyip sitemlerini savuruyordu.
Bu yükü onun sırtından çocuklara bakarak almıştım almasına, ama annem bana; hem terziliği hem ev işlerini yaparım,
yeter ki sen oku dedikçe, ben nedense can anneciğime kıyamıyordum.
Kendi kendimi dinliyor, konsantrasyonum bozuluyordu.
Kardeşlerimin derslerinde ve okula hazırlanmalarında yardımcı oluyordum olmasına da!
Bir yandan da rahmetlinin; hakkımı helal etmem deyişi beni bir hayli korkutmuştu!
Bir gün bana; Gülsen Alinin vekili olabilir misin dediğinde.
Gözlerim parlamış elbette demiştim, ona hakkını helal ediyorsun şimdi değil mi? Dediğim de ise tebessümle sarılarak.
Sen benim diğer yarım olmuşsun da haberin yok, tatlı kızım dediğin de gözlerimiz yaşarmıştı bile.

Ortanca kardeşimin orta okulda, nihayet velisi olmuştum.
Annem benden artık okumayacağım adına, beni tahsil konusunda sıkıştırma, ileride  okumak istersem dışarıdan bitirme sınavlarıyla nu işi hallederim demiştim.
Ve böylece benden ümidini kesmiş oldu.
 
Kardeşlerim büyüyüp tahsil hayatlarına idame ettiklerinde.
Artık çalışmak istediğimi söylediğim de, elin terziliğe yatkın yaratıcılığını bizlerden aldın dediyse de..
Kocaman bir hayır çıkmıştı ağızımdan, Allah korusun diyerek, çok meşakkatliydi.
Yapı itibariyle asabi ve tez canlıydım, iç sesimi dinledim, yani olmazdı, olamazdı..

Aradan yıllar geçmiş, 20 li yaşlarımda, o unutamadığım Aksaray'da 6 yıl bir fiil çalışmıştım,
hem de ne çalışmak, büyük bir zevkle..

Şimdi düşünüyorum da; keşkelerimden, keşke bu biri olmasaydı, keşke!

Danimarka'ya evlenip gittiğim de, ebeveynlerim beni bir kenara çekerek; bak orada çok yalnız kalacaksın, zamanınsa bir hayli çok.
Zamanını değerlendir ve oku, kendisine söz vererek merak etme, içimde okuma isteği oldukça yoğun, kelebekler uçuyor, sebebi ise okuma aşkı annem dediğim de!
Sevgiyle sarılıp defalarca öpmüştü nur yüzlü canım.

Babam oldukça naif bir beydi, kimseyi kırmayan, Annem ise ayakları yere basan tam bir Osmanlı kadını, her ikisi nasıl mı anlaşıyorlardı? Bu çocuklarına düşkün olan vefakar tatlı dilli çift.

Saygıyla, güvenle, sadakatle, şefkatle, bir birlerini gözleri ile takipleyen, ben bunları onlarda gördüm, Rabbim gani gani rahmet etsin, sevgili unutulmayan ebeveynlerime diyerek. Yattıkları yerler nur gölü olsun, Amin.
.

( Ben Namı Diğer Küçük Anne başlıklı yazı GülsenTunçka tarafından 21.11.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.