çarpık kentin viran çocuklarıydık biz
sırtımızda semerimiz
cebimizde delik eksik olmazdı
kirliydik
toz toprağa karışırdı körpe sevincimiz
bilmezdik öyle mendil falan
akınca burnumuz, kolumuz vardı elbet
belli olmasın diye çitelerdikte
geçmezdi yine meret
ahhh ! ne korkardık anamızdan
bazen gitmezdik eve
neme lazım korku bu
gecenin sessizliğine tokmak vurup ararlardı
bu sefer bulmamaları için dua ederdik
ederdikte
sonuç hep aynıydı
yanakta yan yana beş kardeş
babam kıyamazdı
acırdı da 3 kardeşlik vururdu
zorduk, zoru seçtik hep, zorunluyduk buna
haketmeden on kuruş bile geçmezdi elimize
kara çalardı ellerimiz
yırtık pabuçlarla gezerken
ekmek sandığımızı serip
emek verirdik kunduralara
üstümüzde temiz kalan tek şeydi para
gülerlerdi ardımızdan
anlamazdık
ne biz onları, ne de onlar bizi
farklıydık, farklı olmalıydık
yazılan neyse onu yaşıyorduk ya zaten
ve ufaktık daha
zor gelirdi yükümüz
yolda bir o yana, bir bu yana sendelerdik
hayatı, azmi babamızdan öğrendik
ne yıkabilirdi ki bizi
kim yolumuzdan çevirebilirdi?
yoksulluğun kucağına doğmuştuk
ya tekmelek vardı
yırtıp aralıktan kaçabilmek için
ya da aralarda kaybolmak
bi' aralık ayının aralığında merhaba dedim
ilk harbimdi hayatla
o vurdu devirdi toparlandım
ben vurdum o toparlandı
derken
kör topal geldik bu yaşa
bakıyorum o hala çamur edasında
yanlışlıkla bastım da üzerime
sıçradı hışımla bir tokat indi
sonra halime ağlayan kelebeklerim oldu
yaşlarıma vurdu birkaç gökkuşağı
kollarımdan dökülmeye başladı
güzün sarı elması hem sevmem zaten
sevemedim ki yazları...
ve demir atınca karaya yüküm
koştum
çocukluğumu bıraktığım maziye
beton yığınları altında ağladığımı gördüm
kara ellerimi tuttum
ovaladım
delik cebimi yamaladım
yoktu sandığım, bulamadım
o benim tek kalkanımdı
acaba şimdi
hangi kömür karası eller de
*** kimin ekmek kapısı ***