İlk turda Madrid elenince Tokyo ve İstanbul son oylamaya kaldı ve,
Ne yazık ki yine olmadı, Tokyo'yu seçtiler.
Bu oylamada Ülkemizin Suriye'ye muhtemel müdahale durumunun etkili olduğu düşünülmekte...
Oysa bilselerdi ki;
İstanbul, tarihi anıtlarıyla, doğal güzellikleriyle bir büyülü şehir,
Denize en çok kıyısı olan, coğrafi konumu itibariyle gözde şehir,
Ticaretin kalbi, her türlü etkinliğin merkezi kültür şehri İstanbul,
Uğruna şiirler yazılmış, güfteler bestelenmiş, yaşam şehri.
Mavileriyle, martılarıyla mücevher gerdanlık,
Bakmaya doyulamayan İstanbul,
Ah, güzel İstanbul...(Müzik linki aşağıda)
Demişler ki: taşı toprağı altın.
Bunları bilselerdi oylar "İstanbul" a gelecekti.
Ama olsun bu bile bir başarıdır. (züğürt tesellisi)
***********
İstanbul için "Taşı toprağı altın" denmiş bir zamanlar. Böyle düşünüp Anadolu'da dikiş tutturamayan, meslekli-mesleksiz, sermayeli-sermayesiz, eğitimli-eğitimsiz, özellikli-özelliksiz akla gelen her çeşit insan, bu güzel kentin nufus artışı için doluşmuşlar İstanbul'a, şişirmişler bu güzel şehrin nûfusunu.
Demişler ki: İstanbul'da aç kalınmaz.
Geçim sorununun çözümüne, genelde yaya trafiğinin yoğun olduğu cadde ve sokaklarda mendil satarak başlarlar. Sonra köydeki diğer akrabalarını da çağırırlar. Kalacak yer mi? Şehrin bitiş sınırlarında imara açılmamış hazine arazilerine iki odalı gecekondu, işte sana ev.
Biraz sohbet edin bakın neler diyecekler:
- Otuz sene oldu, Anadolu'dan göçmüşüzdür buraya. Amca oğlunu, dayı oğlunu, teyze oğlunu, hala oğlunu yeğenleri hepiciğini çağırıp getirmişiz buraya. Aha, bir mahalle olmuşuz burada. Otuz senedir burdayız ya, İstanbullu olmuşuz biz de. (Hadi canım sen de.)
Etrafa bakıyorsunuz, yalınayak sokakta oynayan elleri yüzleri kirli burunları sümüklü çocuklar. Saçlarından anlıyorsunuz, çok uzun zamandır banyo yapmamışlar, eski püskü giysiler içindeler.
Şalvarlı ve beyaz yemenili genç kadınlar kapılardan, pencerelerden birbirlerine bağırıyorlar anlaşılmayan biçimde. Evlerinin önünde avluda nizam, intizam ve temizlik yok, çöplük görünümü var bazılarında. İstanbul özelliğini bozan bu görüntülere varoşlarda rastlarsınız.
Dönüyorsunuz dinlemeye devam etmek için:
- Demek otuz sene oldu.
- He ya, olmuştur otuz sene.
Hem laf yetiştirmeye çalışıyor hem de birbirine karışmış saç ve sakalını düzeltirken kulağını karıştırıyor vatandaş. Gıcık mı tuttu nedir hark, hurk sesleriyle de genzini temizliyor.
Sesli soramadığım sorularım:
Bu görüntülerinle mi İstanbullu oldun?
Dün vapurda etrafındakilere aldırmadan burnunu karıştıran sen değil miydin? Sen değilsen amca oğlundur belki.
Dekolte giyinmiş bayana, açıkta kalan kısımlarına o bakışların neydi? Yiyecek gibi bakıyorsun, evde karın var senin!
Sen mi İstanbullusun, geç babam geç. İstanbul nire, sen nire?
Sen İstanbul'da yaşıyorsun, (yaşamaya çalışıyorsun) Ama İstanbullu değilsin. Dön memleketine ya!
Bu guruptakileri çıkardık konumuzdan...
İstanbullu kime derler:
- İstanbul beyefendisi veya İstanbul hanımefendisi denilirdi gerçek İstanbullulara. Bunlar, temiz pak ve ütülü giysili olurlar, traşsız sokağa çıkmazlardı. (Köşe yazarı Sn. Hasan Pulur bir yazısında "İstanbul'da traşsız sokağa çıkan adam, yüzüne tükürülecek adamdır" diye yazmıştı.)
-Vapura, banliyöye, diğer toplu taşıma araçlarına binerken, yaya veya oto ile yolda yürürken yol veren, hareket halindeki otobüslerde ayaktaki bayana yer verendir.
Küçük bir iltifata teşekkür eden, ufacık nahoş bir durumda özür dileyendir.
Arkadaşlarına, tanıdıklarına selamsız geçmeyendir. Şivesi güzel ve mütebessimdir. :-))
Şerefine düşkün olur İstanbul'lular ve onurludurlar... ( Yaşadığım yıllarda böyleydi İstanbul)
Eğitimli olsun veya olmasın gerçek bir İstanbullu, kibardır, efendidir ve temizdir. Hem üstü başı hem de düşüncelerinde ve yaklaşımlarında.
İstanbul'da kolay yaşanabilir belki ama kolay kolay İstanbullu olunamaz.
Sevgi dolu selamlarımla...
Yurdagül Alkan.
http://www.turksanatmuzigi.org/sarki/e/1918-ey-guzel-istanbul-benim-sevgili-yarim