Türkiye batı için operasyon bölgesinde kilit bir ülkedir. Ve bu Batı için büyük bir tehlike arz etmektedir. Onun için Batı ihraç fazlası demokrasi istemiyor. Tüm gaye ve istekleri, kontrol edilebilir yöneticiler ve kontrol edilebilir ülkeler istiyor.

 

      Türkiye çok önemli bir dönemeçten geçiyor. Ve Ortadoğu’da kartlar yeniden karılıyor.

 

       Türkiye siyasi muhalefeti Batının arzu ettiği kıvamda olmasa da, kendinin suyolunda olduğunu bilmektedir. Muhalefete dokunulmayacak hatta biraz destek ve hatta biraz da iltifata muhatap bile olacaklardır.

 

        Millete yapılan ihanetin hesabını kimse veremez. Bizim coğrafyamızda ise her türlü hainden fazlasıyla nasibini almıştır.

 

        Anlaşılıyor ki dünyayı yönetip yönlendiren güç, Türkiye’yi oyun kadrosundan çıkardıkları görülmektedir. Gezi olayları, Mısır, Suriye ve Somali saldırıları, Abd ve Almanya’nın tavrı tamamıyla birbiriyle ilintilidir.

 

       “AB-D bölgede istikrarlı bir Türkiye ister” sözünün anlamı “Batının sözünden çıkmayan ve itaat etmesini bilen bir Türkiye ister” olarak okumak ve anlamak gerekir.

 

        Türkiye üzerindeki esas oyun AKP ve Erdoğan’ın üzerinden oynanacağını sokaktaki çocuklar bile bilmektedir artık…

 

        Gezi operasyonunun başarısızlıkla sonuçlanması, Türkiye ayağının askıya alındığı anlamına gelmez. Şimdilik kaydıyla ertelendi anlamına gelir. Bu güne kadar yapılan birçok deneme Erdoğan’ın kararlı ve dik duruşu ve halkın sağduyusu ile boşa çıktı.

 

       Türkiye ilkeli dış politikasıyla dünya Müslümanlarına sahip çıkması ve batının ikiyüzlü politikalarını ortaya dökmesi İsrail, ABD ve Avrupa’yı rahatsız etmektedir.

 

       Türkiye’nin itibar ve çıkarları bu emperyalist ülkeleri hiç de ilgilendirmez. Türkiye, Mısır’daki askeri darbeye ulusal menfaatlerini gözeterek karşı çıkmasa dahi, Batı ve Siyonistlerin gözünde yine de itibarlı bir ülke olamaz.

 

       Türkiye’de birileri Türkiye adına 1960‘da Cezayir’i değil de Fransa’yı destekledi de ne oldu? Türkiye yıllarca bu utançla yaşadı. Rahmetli Özal 30 yıl sonra Cezayir halkından özür dileyerek temizlemeye çalıştı. Ama nafile!

 

       Türkiye onların dinine girmedikçe ne Fransa'ya, ne ABD, ne de İsrail’e yaranabilir? Devrin Firavunları Musa ister mi? Türkiye'nin adam olmasını ister mi? AB yolunda Almanya ile birlikte Türkiye’ye karşı direnen Fransa değil mi?

 

       Eli kanlı, zalim devletlerin yanında durarak, onların zulmüne ortak olarak itibar kazanıldığı nerede görülmüştür? İtibar; zulme, haksızlığa, adaletsizliğe, ikiyüzlülüğe adam gibi karşı çıkmakla olmaz mı?

 

        Batı ve Yahudi sermayesi tarafından kuşatılıp sıkıştırılma oyunlarına ve kısa vadede milli çıkarlar ters düşmesine rağmen, Başbakan bunu yapıyor…

 

         Van Minut olayında da endişe tüccarları, Türkiye’nin itibarının zarar göreceği iddiasıyla günlerce arkalarına teneke bağlayarak gezmişlerdi. Şimdi de derin medya beslemeleri, reelpolitik kaygıdan bahsediyorlar. Bilsinler ki zulme sessiz kalmak da zulümdür.

 

         Erdoğan’ın Mısır darbecilerine karşı çıkışı, bütün dünya karşısında dik duruşu, birinci Van Minut'tan hiçbir farkı yoktur.

 

          Küresel düzencilerin dünyayı nasıl kirli oyunlarla yönettiklerinin son örneğini görmek istiyorsa, dönüp Mısır’a baksınlar yeter. Sadece oturma ve dua ile batıla karşı mücadele olmaz. Çağın silahıyla silahlanmak gerekir…

 

          En çok da İsrail ve onun yosması Amerika ve yandaşlarını rahatsız etmiştir. Onlar kaşan adam değil, duran adam istiyorlar. Onlar Hakkı konuşan değil, zulüm karşısında susan adam ve ülke istiyorlar. Sanılmasın ki, katliamla ümitler de katledildi… Şafak vakti uzak değildir.

 

         Elbette ellerine bir fırsat geçerse ikiyüzlü dostlarımız yani dost görünümlü düşmanlarımız, sözde müttefiklerimiz tarafından Türkiye cezalandırılmak, kuşatılmak ve hatta sıkboğaz bile etmek isteyeceklerdir.

 

          Dış politikada ortaklık, ittifaklık, stratejik ortaklık, anlık ve günlük çıkarlara dayalı işbirliğidir. Ne ihtilaflar biter, ne de yalnızlık ebedi sürer.

 

          Eğer seyirci değil de oyun kurucu olmak istiyorsanız sahaya inersiniz ve adamlar gibi mücadele edersiniz. Bazen yenilerek yenilgiden ders çıkarır, bazen de zafer kutlayan siz olursunuz. Dış politikada asla ebedi dostluklar olmaz.

 

          Bu duruş Allah ve Allah yolunda olanlar tarafından takdir edilecektir. Hakka ve halka rağmen yerli ve yabancı işgal ordularının her hangi bir ülkede başarılı olması mümkün değildir.

 

           Bu duruş Müslümanların ayağa kalkıp dirilmesini ve bağımsızlık mücadelesinin surunu üfleyen bir kıvılcım gibidir. Müslümanlar birlik olmadıkça zulümler bitmez.

 

           Sözün tükendiği, insanlığın bittiği, merhametin başını alıp gittiği bir devirde yaşıyoruz.

 

         Türkiye büyüyor, Türkiye uzuyor. İster istemez bu büyüyüp uzama birilerinin hiç işine gelmez. Onun için uzayan ağacımızı birileri budamaya çalışacaktır. Dikkat edelim de bari baltanın sapı bizden olmasın…

 

          Türkiye sadece bir Anadolu’dan ibaret değildir. Türkiye Uzak doğu sahillerinden başlar, Atlas okyanusuna, Sibirya’dan Avustralya’ya kadar bir ülkü ve ruh derinliğine sahiptir. İşte bu ruh egemenlerin uykularını kaçırıyor.

 

       Hızla yol ayrımına doğru itilen Türkiye’nin akıbetinin ne olacağı bir iki yıl içerisinde yaşanacak mücadelelerde gizlidir. Konu kişiler ve partilerle alakalı değildir. Türkiye’nin varlığı-yokluğu, huzuru-huzursuzluğu meselesidir.

 

          Canımızı acıtan olumsuzluklara rağmen, gelecek nesillerimiz adına hala yapabileceğimiz çok şey olduğuna inanıyorum.

 

Ant-280813

( Uykuları Kaçıran Ruh başlıklı yazı KOCAMANOĞLU tarafından 28.08.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.