Materyalist insanlar, ruh ve buna benzeri; cin, Allah, melek yani soyut olan varlıklara inanmazlar. Onlara göre her şey maddedir. Beş duyu organımızla algılayamadığımız her şey yalandır. Gerçi son zamanlarda elektrik gibi nimetlerin ortaya çıkmasıyla biraz daha alanlarını daraltmış olsalar da yine de görmedikleri, elle tutamadıkları yani algılayamadıkları hiçbir şeye inanamazlar. Tabi 21.yy da materyalist olmak nasıl bir mantık istiyorsa, anlamadım gitti. Öyle düşünüyorum ki, onlarda mantıklarını dinleyememe sorunu var. Çünkü onların mantıklarının önünü ön yargılar kapatmıştır. Eğer elektrik bulunmasaydı tıpkı diğer soyut varlıklara inanmadıkları gibi elektriğinde varlığına inanmayacaklardı. Sonuçta onların inanıp, inanmaması hakikati değiştirmez. Çünkü elektrik görmesek de vardır.


Bu yazımda soyut bir varlık olan ruhun varlığını bir örnekle açıklamaya çalışacağım. Belki sizde ruhun varlığına inanmayabilirsiniz ama sizin inanıp – inanmamanız ruhun var oluşuna etki etmeyecektir. Çünkü ruh vardır! Elbet hepimiz rüya görüyoruz, rüyalar ruhun varlığının bir kanıtıdır. Bu cümleyi sık görmüş olabilirsiniz ama ben ilk defa rüyalar ve ruh hakkında bir şeye değineceğim. Belki benden önce de değinenler olmuştur ama ben daha önce hiç rastlamadım. Eğer benden önce değinen olmuşsa ben de hatırlatmış olayım.


 Rüyada genellikle kendimizi görürüz. O rüyanın ana kahramanı genellikle biz oluruz. Ve sanki o anı gerçekten yaşıyormuş gibi hissederiz, rüyada konuşuruz, ağlarız, yürürüz, kısacası gerçek yaşamdaki gibi her şeyi yapabiliriz. Buraya kadar her şey normal! Peki biz, rüyada kendimizi nasıl görürüz? Sanki bir başkasına bakıyormuş gibi görmez miyiz? Gözümüzü, ağzımızı, burnumuzu, kaşımızı, bacaklarımızı, gövdemizi kısacası bütün bedenimizi görürüz. Bedenimizi uzaktan seyreder gibi oluruz. Bu seyir sırasında normal hayattaki gibi o bedenin duygularını yaşar, onu biz yönlendiririz. Hatta biz, uzaktan seyrettiğimiz o bedenizdir ama uzaktan seyreden başka bir biz daha yoktur. 


Tekrarlıyorum: Gerçek hayatta, aynaya bakmadığımız sürece kendi yüzümüzü göremeyiz. Ve kendimizden bağımsız değilizdir. Ama rüyada sanki başka bir insana bakarmışçasına kendi bedenimize bakarız. Kendi bedenimize baktığımız halde o bedene bakan bir tane daha biz yoktur, sanki yukarıdan bedene bakıyor olsak da yani ondan bağımsız gibi olsak da onun hislerini hisseder, onu biz yönetiriz. Size bir şey söyleyeyim mi? Aslında gerçektende biz, bedenimizi seyrederiz. Nasıl mı? Tabi ki de ruhumuzla! Uyku halinde ruh ve beden birbirinden ayrılır ama tam olarak aralarındaki bağ kopmaz. Bu yüzden insan uyurken yarı ölüdür derler. O izlediğimiz beden var ya, o beynimizin bilinç altının bir yansımasıdır. Yani daha önce gördüğümüz kişiler, tanık olduğumuz yerler, kısacası şöyle söyleyeyim: Yaşadığımız her saniye ama dikkat edin, anne karnında ruhumuz ve beynimizin oluştuğu andan itibaren her saniye bilinç altımızda kaydedilir. Ve uyurken ruh ile beyin yarı yarıya ayrıldığı için beynimizin kaydettikleri ruhumuza kopyalanır. Ve bütün yaşananlar sentezlenerek rüya şeklini alır.


 Bu yazıyı yazdığım sırada kardeşim şöyle bir soru sordu: “Biz uyumadan, sıradan bir zamanda da hayal kurup, kendimizi ayrıntılı bir şekilde görüp yönetebiliyoruz. Yani o zamanda mı ruhumuz bizden ayrılıyor?” Belki başkalarının da aklına böyle bir soru takılabilir diye kısaca anlatayım. Bu iki durum tamamen farklıdır. Çünkü uyuduğumuz zaman, rüyada gördüğümüz olaylar sırasında yaşadıklarımızı hissederiz ve elimizde olmadan kendimizi seyrederiz. Kendimizi gerçek yaşamdaki gibi bir bütün halde düşünemeyiz. Ve elimizde olmadan bilinç altımızdaki kayıtlar kendiliğinden açığa çıkar. Ve ruh bu yaşanan olaylara şahit olur. Ama sorudaki durum sadece bir hayalden ibarettir. İnsan istediği an hayal kurabilir. Hayal kurarken de yine bilinç altımızda ki kayıtları beynimizin ön tarafına getirip hatırlayabiliriz. Ama bu işlemi sadece beynimizle gerçekleştiririz oysa rüya anında ise işin içine ruh da girer.


 Ölümden sonraki yaşama bazı kişiler inanmaz. Ama ölümden sonra yaşam vardır! Çünkü buradaki ölüm her şeyin bittiği manasına gelmiyor. Sadece ruhumuz bedenimizi terk ediyor. Ve ruhsuz işe yaramayan beden, ayakta duramıyor. Çünkü onu ayakta tutan enerji ruhta saklıdır. Ruh bedenden ayrılınca bu enerji de kesileceği için bedenin bütün işlevleri duruyor. Peki, öldükten sonra bedenimiz olmadan ruhumuzla nasıl yaşayacağız? İnsan ölünce, beyin dünyada kaydettiği her saniyeyi ruha aktarır. Ve ruh bu bilgiler ışığında yaşamını sürdürür. Ateistler hep sorar: “ Eğer Allah; yüce varlıksa, kötü biri değilse neden kullarını cehenneme atar ki?” diye. Haşa, Oysa Allah; kullarının acı çekmesinden zevk alan, kaba, kötü bir varlık değildir! Allah, dünyada insanı özgür bırakmıştır. İnsan, eğer dünyada ahret için çalışırsa ölünce cennette yaşar ama dünyanın yalancı büyüsüne aldanıp hazırlıksız ölürsen cehennemde yaşarsın. Şimdi anladınız mı neden ahrete hazırlanmayanların cehenneme gideceğini? Çünkü adam ahrete hazırlanmamış ki, beyni ahrette ihtiyacına lazım olacak bilgileri ruhuna aktarsın. Beyni hep dünyalık ıvır zıvırla dolu. Yani beyin ahret için ruha hiçbir şey aktaramıyor. Dolayısıyla ruh, ahret yani ölümden sonraki yaşam için hazırlıksız olduğu için oraya uyum sağlayamıyor. Ve cehennem hayatı yaşıyor. Allah, Kur’an’da insanların cehennemde nasıl cezalandırılacaklarından bahsetmiştir. İşte biz insanlar dünyada beynimizi nasıl doldurursak, yani bilinç altımıza neyi kaydedersek ahrette de ona göre yaşayacağız. Zaten Allah, dünyada işlediğimiz iğne deliği kadar günahın ve sevabın ahrette karşılığını alacağımızı Kur’an’da bildiriyor. Ama ben ateistlere şöyle seslenmek istiyorum: Sizin kötü, acımasız dediğiniz Allah (Daha doğrusu siz onu tanımıyorsunuz, kendi tanrılarınızı Allah sanıyorsunuz!) ahrette kullarının bazı günahlarını bağışlayacağını bile bildiriyor. Yani kullarına yine acıyor ve başı boş bırakmıyor.


Ruhun varlığının delilleri çokça vardır. Bunlara internette rastladığım için yazımda yer vermedim. Eğer bu verdiğim rüya örneği de önce paylaşılmışsa ben tekrar hatırlatmış oldum. Yalnız şunu da belirtmek isterim : “ Ahret hakkında yazdıklarımı Ahmed Hulusi’nin eserlerinden etkilenerek yazdım. Ama rüya kısmı tamamen bana aitti.” Allah’a emanet olun…

( Ruh Var Mıdır başlıklı yazı Ümit Zafer tarafından 12.06.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.