Halim Emmi apacı kumrusu
gibi düşünmekteydi. ’ Yahu nasıl edek de şu bizim oğlanı everek. Eşşek kadar
adam oldi.Artık baş göz etmenin zamanı
geldi de geçiy. Onu bir eversem sıra kıza gelecah . Nasılsa çıkar öküzün biri, ama önünde ağabeyisi
varken kimse yanaşmiy gapıya’
O böyle kafasında bin tilki düşüncelere dalmışken gözü bahçede oynayan
çocuklara takıldı. Onların cıvıltısı rahatsız etmişti Halim Emmi’yi, seslendi:
-Ula gidin başka yerde oynayın eşşek sıpalari.
Çocuklar çil yavrusu gibi dağılırken evin arka tarafından karısı Keziban
göründü. Halim Emmi karısına bakınca ’ Hay maşallah, yıllar onu hiç degiştirmedi. Montafon sığırı
gibi gibi hâlâ’ diyerek gülümsedi.
Keziban yenge de Halim Emmiye baktı: ’ Yine dalmış düşüncelere, kim bilir ne
hınzırlık düşüniygoca donuz ’ Diye geçirdi
içinden.
Halim Emmi, Yaşlı karısına seslendi bu sefer.
-Gel hele benim bi denem, doru gısrağım gel hele.
Keziban yenge de ona sataştı tabii ki. -Ne deycen bagem benim sütçü beygirim. De
hele.
-Yahu deyceğim o ki şu bizim tosunu everek gari ha?
-Everek ya, everek benim aslanımı? Everek de kimin kızının alak ki?
-Deyom ki şu bizim çakal Irıza’nın gızı var onu alak.
-Benim koçuma layık bula bula o çilli tavuğu mu buldun ?
-Yahu çilli, zilli , ne’tcen sen?Gızın kafası tilki gibi her bi halta çalışeyo.
-O gız olmaz...
-Yahu neden olmasın. Süt danası kimi gız. Hem etinden hem sütünden.Kahhh kaaahhh kaaahhhh.
-Ula herif görmeyon mu gız yiye yiye fil kimi olmuş. Ocağımıza incir mi diktirecahsan sen?
Neticede Halim Emmi’nin de aklına yatmamıştı Çakal Rıza’nın kızı. Yine
sakallarını sıvadı. ’ İyi emme bizim davara kimi alak ki?’ düşünmeye başladı.
Keziban Yenge de düşünüyordu. Oğlu Müsleheddin için hayırlı bir kısmet. Kim
olabilirdi bu kısmet? Derken aklına geldi geldi İsmet.
-Garga İsmet...Valla da Garga İsmet...Onun kızını
alak.
Halim emmi gürledi.
-Ula o İsmet Gargasının sarı çiyanını mı
alak bizim sıpaya ? Olmaz..Valla da olmaz, billa da olmaz...O Ahtapot beyinli
herife gayınpeder me deycek bizim sıpa..Asla razı değilem
Keziban yenge sordu.
-Ula herif sende de ne laflar var ha..Ahtapot da ne ki?
-Garı!Ahtapot bir nevi
balıhtır...İstanbul’da esker iken görmiştim. Beş altı tane kolu olan bir
balıhtır.
-İsmet’in beş altı tene kolu mu var ki ona ahtapot diyirsen?
-Yav garı ne farkeder? Herif tam bir balık hafızalı. Bu gün dedigini yarın
unutiyir.
Onlar böyle konuşurlarken oğulları Müsleheddin de çıka geldi.
-Ula babo, ula ano!Benim tarlada canım çıhtı siz burada leylek gibi
lak lak edip duriyirsiz. Oğlana bir yemek götürek demiysiz.
Halim Emmi kaşlarını çattı
-Ula oğul Allah sana da manda şifalığı vere ha. Ula daha iki saat önce bir
tencere mercimekli bulgur pilavı getirmedim mi namıssız it.
Anası da çıkıştı:
-Ula yem tavuğu kimi yuttun mu bir tencere pilavı yoğsam?
Müsleheddin aldırmadı onların sitemlerine.
- Yine eşek eşek mi gonişiydiniz ? Eşegi
satacaksınız da beni evereceksesiniz de ölme eşegim ölme.
Halim Emmi iyice sinirlendi
-Ula angut..Elimizde başka sermaye mi vardır?
Müsleheddin de hindi gibi kabardı artık.
-Gençliginde garı-kız, içki, kumar deyip
sermayeyi kediye yüklemeseydin. Şimdi böyle kukumav kuşu gibi kalmazdın.
Karşılıklı atışma oldukça hararetlendi
-Ula nankör kedi..Bu yaşa gadar sene kim baktı ha, kim baktı?
-He bahtın, bahtın... Ne üstte var ne başta. Maymun kimi kıçı açık dolaşıyim.
Anası da girdi lafa
-Ula Müsleheddin! Babay olacak bu yaşlı geçiye o kadar haksızlık
yapmayasan. Bahsana herif çiroz gibi kalmıştır ev geçindireceğam diye. Hem ben de saçımı
süpürke etmişem senin için
-He etmişsen..Saçını süpürke ede ede kelaynak guşlarına dönmüşsen maşallah.
Onlar böyle tartışırlarken kızları Dilruba da geldi nihayet. Böyle bir ailenin
Dilruba diye kızı olur mu diye sormayın artık. Aslında Halim Emmi’ye kalsa
Televizyonda seyrettiği o muhteşem yaratığın yani Anna Kornikova’nın adını
verecekti kızına ama köy yerinde ayıp kaçar diye bir dizide gördükleri Dilruba
adını vermişlerdi Keziban Yenge ile birlikte.
Müsleheddin öfkeyle bağırdı Dilruba’ya
-Ula sen nereden geliysin deli gurbağa?
Dilruba oldum olası ağabeyisi olacak bu ayının kendisine ’ Deli kurbağa ’
Demesine sinir olurdu. Kızgınlıkla cevap verdi.
-Sene ne ki? Derdi seni mi aldı koca camış? Ne diye sinek gibi vızıldıysen ki?
Müsleheddin tam yerden bir taş alıp Dilruba’ya atacaktı ki Laz Hasan’ın kızı
Fes Leğen geldi geldi bahçeye. ( Cahil nüfus memuru zavallı kızın adını
Fesleğen yazacağına Fes’i ayrı Leğen’i ayrı yazmıştı maalesef. )
ve seslendi:
-Ula naaapaysuz hemsi gafalilar?
Müsleheddin’in oldum olası bu kızda gözü vardı. Onu duyunca kaplumbağa gibi
boynunu içeri çekti.
Müsleheddin’in Fes Leğen karşısındaki bu tutumu üzerine Halim Emmi’nin gözleri
mancalak gözü gibi açıldı. Aradığı gelin
adayını bulmuştu. Keziban yenge de sansar gibi sırıtıyordu.
Bir hafta geçmeden Laz Hasan’ın kapısını çaldılar. Bu sülün gibi kızı kaçırmak
istemiyorlardı. Zaten o bahçedeki kardeş kavgasından sonra Müsleheddin de
tutturmuştu ’ Bana bu bülbül ötüşlü, keklik sekişli ’ gızı alın diye.
Evlendiler efendim evlendiler. Bir sene içinde çocukları bile oldu. Hatta bu
kirpi gibi saçları olan ağaçkakan kılıklı bebeğe bir de tuttu Kaplan adını
koydular.
Bir hikaye okuduğunuzu sanıyorsunuz değil mi? Çok yanıldınız. Bu bir
bilmeceydi: Bu hikayede kaç tane hayvan adı geçti? İşte soru bu?
NOT: Yazdım ama ben de saymadım inanın.
BİR NOT DAHA: Yazıdaki karışık kuruşuk şive farklılıklarına kafayı takmayın
fazla. Bu sefer öyle oldu.
VE SON NOT: Yukarıda Müsleheddin ile Fes Leğen’in çocukları Kaplan’ın resmini
görmektesiniz.
Sitedeki
Yazarın
( Bir Bilmecem Var Çocuklar. başlıklı yazı Sami Biber tarafından 15.11.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )