Efendim , ülkemizin güzide
spor kulüplerinden Fenerbahçe, Türkiye kupasında
canımın içi Beşiktaş’ımı
yenerek ( Burada maç
üzerine polemiğe girmeyeceğim
ama bu yenilgi
içime oturdu doğrusu.
Çünkü hakketmemiştik..)
kupada emin adımlarla
yoluna devam ederken
onun 1952 yılında
elde ettiği bir
kupanın öyküsünü anlatacağım
sizlere. Yalnız sözlerime
Fenerbahçe diyerek değil ‘’Eva
Peron ‘’ Diyerek başlamak
suretiyle belki de
sizleri biraz şaşırtacağım.
Evet…( Bu evetin
‘’Evet- Hayırla ilgisi
yok. Hemen olayı
oraya çekmeyelim ) Eva Peron..
Kimdir Eva Peron?
Eva Duarte olarak dünyaya gelen,
daha sonra da tüm
dünyanın tanıdığı Eva
Peron 7 Mayıs
1919 da Los
Toldos denen bir
yerde gayrımeşru bir
çocuk olarak dünyaya
geldi.
Ailesi fakirdi, başkasıyla evli olan babası Eva’yı ve annesi Juana’yı terk
etti. Anne kız daha da beter sıkıntıya düştü. Gayrimeşru bir çocuk olarak
çevresindekilerin aşağılayıcı tavırlarıyla baş etmek zorunda kaldı. Hayatı hiç
de çekilir değildi
Dışlanmaktan ve
yoksulluktan yılgındı. İçinde bulunduğu çaresizlikle evden kaçtı. On beş
yaşında bir çocuk, ünlü olmak, zengin olmak, saygın biri olmak için Buenos
Aires yollarına düştü. Buenos Aires’te hemen iş bulamadı, parasız kaldı hatta aç
kaldığı zamanlar oldu. Sonra çok da para kazanamadığı radyo işine girdi. Kazandığı para yetmeyince
kabarelerde küçük roller üstlendi.
1943’ün sonlarında
hayatını değiştirecek ve onu sefaletten kurtaracak adamla tanıştı: Albay Juan
Domingo Perón. Çalışma bakanlığında görevli albay çok çekici bir erkek
olmamasına karşın Eva onun ilgisini çekebileceğinin ilk andan itibaren
farkındaydı. Bu Eva için bir gönül meselesinden ziyade bir gereklilikti. Juan
da bu genç sarışının niyetinin ne olduğunu şüphesiz kavramıştı. Kendisi de
Eva’nın girişken doğasından siyasi olarak yararlanabileceği düşüncesini
taşıyordu. Yani romantik bir temas yerine tutarlı bir çıkar ilişkisi
içindeydiler. İkisi de bunun bilincinde ve bundan kesinlikle rahatsız değildi.
Yine de Juan’ın çevresindeki insanlar için Eva, basit bir şarkıcıydı ve
nasıl olsa çapkın mizacı gereği albay bir süre sonra bu kızı da
kovalayacaktı. Evde ise durum farklıydı: Eva’nın günden güne Juan üzerindeki
kontrolünü artıyordu. Herkes yanılmıştı Eva çetin cevizdi, onu alt etmek mümkün
olmayacaktı. İkinci sınıf şarkıcı, 17 Ekim 1945’de popülaritesi hızla artan
adamın karısı oluvermişti. Aslında çift aradan geçen
birkaç yıl içinde yine de birbirine tutkuyla aşık olmamıştı. Juan başkan olmak
istiyordu
Öncelikle ‘kadın düşkünü’ imajından kurtulmalıydı. Bu da kitlelerin gözünde
ancak evlilik bağı ile mümkün olabilirdi. Eş olarak Eva’dan daha iyisini
bulamayacağını biliyordu. Hazır cevaplılığı, pratik zekası ve doğal
tavırlarıyla başkan olması için canla başla uğraşacaktı. Bu kadarı Juan için
yeterliydi. Eva’ya gelince saygın bir isme sahip olmuştu. Juan’ın başkan olması
Eva’nın kendisi için yaptığı planlarıyla da örtüşüyordu
Zengin, şöhretli ve saygı gören biri olmak için ‘Bayan Perón’ olması
gerekiyorsa, bunda bir mahzur yoktu! Yine de evliliğin ilk yılları oldukça
romantik jestlerle geçmişti. Karşılıklı mektuplar, hasret kokan vedalar,
uzaklardan yollanan fotoğraflarla iyi kötü bir ahenk yakalanmıştı.
Eva başkan seçilen
kocasının iktidarını sağlamlaştırmak için elinden geleni yapıyordu. Zaman
içinde etkileyici bir konuşmacı ve her hadisenin baş aktörü olmayı başarmıştı.
Kendisinin öncülüğünde kurulan ve aktif olarak çalıştığı Eva Perón Vakfı ile
yoksul halkın azizesi oldu. Hastalık, evsizlik, kimsesizlik her
derde deva olmaya gayret ediyor bu arada şaşalı yaşantısı ivme kazanarak
gelişiyordu. Juan’la evliliğin ilk zamanlarında kendini gösteren aşk
gemileri artık ufukta kaybolmak üzereydi. Herkesin kendi işi gücü, odaklanması
gereken bir sorumluluğu vardı. Durum bundan ibaretti!
Azimle işine sarılan Eva’nın sağlığı hızla
bozuluyordu. Işıldayan teni onu terk etmiş, gözlerinin feri sönmüştü.
Nihayetinde bayıldığı bir gün hastanede Juan acı gerçekle baş başa kalmıştı.
İlk karısı gibi Eva’da rahim kanserine yakalanmıştı. Eva tamamen takatsiz kalıp
yatağa düşene kadar hastalığı kendisinden sakladı. Dünyanın
her yerinden uzman hekimlere başvuruldu ama hastanın durumu her geçen gün daha
kötüye gidiyordu. Her türlü tedavi yöntemi deneniyordu kemoterapi uygulanan ilk
Arjantin vatandaşıydı ama yetmiyordu. Halk onun için gece gündüz dua ediyor,
kiliseler dolup taşıyordu.
Arjantin'e
getirilen Evita, dünyanın en ünlü ve en pahalı mezarlıklarından biri olan
Recoleta Mezarlığı'ndaki aile kabristanında yolculuğunu tamamlıyor. Evita bu
mezarlıkta kendini öylesine var ediyor ki her yıl mezarlığı ziyaret eden
binlerce insan onun mezarına uğramadan, çiçek bırakıp, dilek dilemeden oradan
ayrılmıyor.