Pek çoğu oyundur aslında ruh yaşamın içindeki beşeri varlığı ile çelişir. İsyan bir bulut gibi çöktüğünde geceye, merhamet ağlar. Sevgi diz çöker af diler Rabbinden. Yaratılış başladığında avuçlarına dökülen o sihirli toz kutsanmıştır.Göklerde bir güvercin ben barışım der, öfke tepki gösterir örtmeye çalışır barışı. Haksız ve hain hatta yalancı olan kimdir ya da kim isyanı körüklemiştir? Sevgi güvercin kanatlarında yükselir uzay boşluğuna artık durmak yok istikamet insan hedef yürek. 
Dinleme nefsini ey fani ağlatma yalvartma sevgiyi. 

Bak umut açtı kapıları, hırs ve ihtiras atıldı bu oyundan artık,kötülüğün hükmü kalmadı kazandın. Şimdi ek tohumlarını şefkatle ve sula iyi niyet tarlanı samimiyetle. Billur bir su gibi akıt rab aşkından süzülen iyilik damlalarını. Birden bire her şey yoluna girmiştir adeta, dingin duru bir nehir gibidir, isyan sönmüş bir közdür artık.

Hayat alabildiğine mağrurdur oyun yeniden başlamış yumuşak bir kalbin işleyişi muntazam aralıklarla yaşama katılmıştır. Vicdan yeniden hür nefret fırlatıp atılan gereksiz bir nesne gibidir. Ruh şeffaf örtüsüne sarılmış bir halde sahip olduğu bedene tekrar yerleşir. Bir zamanlar itibar ettiği kinin zulmünden kurtulmuş bir bebek saflığında özüne dönmüştür.

Tüm kavgaların bittiği bir kalpteki huzurdan daha güzel ne olabilir ki? Ya korkular nasıl da çil yavrusu gibi dağılmış hakka teslimiyet göz kamaştıran bir ışık gibi beşeri varlığını sarmıştır. Unutulması gereken her şey kendini geçmişin arkasına gizlemiş daha berrak bir bakışla yarını rengârenk bir gökkuşağı gibi hayatın üzerine yaymıştır.

Neydi o içindeki kavga niyeydi öfkesi kimeydi kini? Hangi ihtirasın sahte pırıltısına kapılarak dünya heveslerinin dünya ihtişamının zevkine düşmüş hırsının kölesi olmuştu? İki rol üstlenmişti sanki, biri doymayan ruhunun tükenmeyen açgözlülüğü sonsuz bir isteme alma kazanma arzusu. Bütün bunlara karşı duyduğu ihtiras ona kazandıkça erdemlerini kaybettirir olmuştu yavaş yavaş insani kimliğinden çıkıyordu.

Diğer rolü ise olgun dolu bir beyin doygun bir beden, tevazu ile süslenmiş kanaatkâr bir yürekti. Hangisiyle daha mutluyum dedi ve gördü ki ikincisi yaşarken de ölümden sonrada onu huzura taşıyacak sahip olduklarına şükürle rabbine varacaktı. 
Hayatı sevmek bu olmalıydı ki ölüm en ürkütücü haliyle bile gelse gitmeye hazır olmak ve korkmamaktı. Çünkü insan yaratıcının muhteşem bir eseriydi bu eserin değerini bilmek önce kendi varlığına saygı duymakla gerçekleşecek öfke ve isyanla kaybettiklerini akıl ve izanla geri alabilecekti. 

Biliyordu ki insan yaşadığı sürece hiç bir şey için geç değildir önemli olan gözlerini manaya kapamasın zira mana ruhun madde bedenindir. Oyun bittiğinde perde inecek evrenin sonsuzluğuna karışarak özüne rücu edecektir. Geri dönüşü olmayan bu yolculuğun ilk merhalesinde kendinle barışık olan yanı elini tutacak ve ebedi hayatın pürüzsüz huzuru ile bedenini terk edecektir.

Bu oyunun bir tek kuralı vardır doğru insan olmak ve hayatın getirdiği olumsuzluklara rağmen erdemlerini kaybetmeden insani özelliklerini pekiştirerek ve kötülüğe asla taviz vermeden yaşamaktır…


Şükran AYDOĞAN / GÜLCENAZ / YALOVA / 16.OCAK.2013

ANKEBUT : 64 - Bu dünya hayatı sadece bir oyun ve oyalanmadan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte asıl hayat odur. Keşke bilmiş olsalardı.


( Oyunun Kuralı başlıklı yazı Şükran Aydoğan tarafından 16.01.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.