.......................................................................
A.SARGIN: Sayın
F:Ç.Kabadayı, sizi hikaye ve romanlarınızla biliyoruz. Türk Edebiyatında
adını duyurabilmek için mücadele veren bir eğitimci olarak okurlarımıza kendinizi tanıtır mısınız?
F.Ç.KABADAYI: Sizinle tanışmama vesile olan İleri Gazetesine ve size çok
teşekkür etmek istiyorum. Ahmet Hocam, ben Kayseri ili Yeşilhisar
ilçesi doğumluyum. 1974 yılında memur bir babanın beş çocuğundan
ikincisi olarak dünyaya gelmişim. İyi ki de gelmişim, çünkü yaşamayı,
insanları, çocukları ve doğayı çok seviyorum. Bizim zamanımızda
ilköğretim yoktu. O yüzden ilkokulu okuduk biz. Ardından İmam Hatip
Lisesi’nin ortaokulunu ve Cami Kebir Kur’an Kursunu bitirdim.
Kız Meslek Lisesi ve derken üniversite. Yıllar bir çırpıda
bitivermiş oldu. Mesleğe 97 de başladım. Çocuk Gelişimi ve Okul Öncesi
Bölümünden mezun oldum, fakat Okul öncesi Öğretmenliğini tercih ettim.
Arada Kız Meslek Liselerine gidiyor olsak da, ilk tercihimiz küçükler
oluyor. Onlara güzel şeyler aşılamayı hedefliyorum ve elimden geleni de
yapmağa çalışıyorum. On üç yıl boyunca değişik il, ilçe ve köylerde
görev yaptım. Mesleğimi seviyorum. Küçükken de öğretmencilik oynadığımı
hatırlatanlar oluyor bana...
“29 yaşında
erkenden evlendim” esprisini çok yaparım çevreme. Bu evlilikten iki
oğlum oldu. Hayatıma anlam kattılar ve yaşama daha çok bağladılar beni.
Hatta anne olduktan sonra insan diyor ki: “Ben bugüne kadar ne için
yaşamışım?” Evlenince iyi bir eş, çocuk olunca iyi bir ebeveyn olmak
istiyor insan. Ben de kendime anne ve babamı örnek aldım. Onların bizi
yetiştirdiği gibi çocuklarımı doğru şekilde yetiştirmeyi istiyorum.
Yazarlık hayatıma gelince. İşte o bir tutku. Hiç vazgeçemediğim
bir tutku. İlk şiirimi ilkokul dönemimde bizim köyden Yaşar Amcama
yazmıştım. Onun kavak ağacından düşüp ölmesi beni çok etkilemiş
olmalıydı. Eşinin asfalta çıkıp taşıtları durdurmaya çalışmasını
görmüştüm ve o dakikalar dün gibi aklımda. Yaşar amcamın ölümü üzerine
yazdığım o ilk şiir uzun ve güzel bir şiirdi. Fakat şu an birkaç
kıtasından başka bir de çocukluk işte diyebildiğim başlığı var aklımda.
Şiirimin adı “Yaşar Amcam Yaşamaz Oldu” idi. Şimdi hem mantıklı hem
komik geliyor işin açıkçası. Sonra da kalemim hiç durmak bilmedi.
Bilirsiniz bir çok yazar şiirle başlar yazı hayatına, devamında acı ve
hüzünle beslenir eserleri.
Şu an yazılarım, şiir ve hikayelerim bir çok paylaşım sitesinde yayınlanıyor ve ilgiyle takip ediliyor... Ayrıca " habername.com " da köşe yazarlığım ve Site Editörlüğüm devam ediyor...
A.SARGIN: Değerli
hocam, bu güne kadar kaç eser hazırladınız, bunların kaçı yayımlandı.
Hikaye ve romanlarınızın konularını nasıl seçiyorsunuz. Bu konuların
hayatla ve gerçeklerle ilişkisi nedir?
F.Ç.KABADAYI: Ben yazdıklarımı bekletmeyi sevmiyorum. Sabırsızlığımdan öte bir an önce paylaşma duygusu var içimde. Yayınlanmış eserlerim biraz kafa karıştırıcı..."Elveda Evliliğim, Hoşçakal Anne, Mor Hırka ve Yüreğimden Güvencinler Uçurdum- romanlarım; Altın Tesbih ve Ne Mutlu Canına öykü kitaplarım; 4 Adet de Okul Öncesi Yardımcı kitabım var.
Bu ay "Elveda Evliliğim ve Hoşçakal Annenin" yeni baskıları yapılacak inşallah. 2012 yılında 10 Adet Eğitici Masal kitabım " Şiir Çocuk " yayınları arasında çıktı ve çok beğenildi. Basımdan sonra okuyunca " Bunları ben mi yazmışım" dediğim masallarımın devamı da önümüzdeki ay çıkacak kısmetse: heyecanla bekliyorum.
Eserlarin konularını seçmek mevzuuna
gelince; öyle katı bir kalıbım yok açıkçası. Bazen durakta bacağını
sallayarak oturan bir genç bana ilham olabiliyor. Bir otobüs dolusu
yolcudan ben aynı sayıda hikaye çıkabileceğine inanıyorum. Gözlem
yapmayı çok seviyorum. Bundan vazgeçemediğim sürece de hep yazmaya
çalışacağım.Özellikle olabilecek şeyleri yazmaya çalışıyorum. Uç
noktalarda gezmek hoşuma gitmiyor. Romanlarımda herkes kendinden bir
şeyler bulduğunu söylüyor. Bu da çok hoşuma gidiyor açıkçası. Bir de
yazmak isteyip de yazamadığım bir çok konu olmuştur. Biliyorsunuz bir
çok yazar var, biz ve yazar arkadaşlarımız yayınevlerinden sıkıntılar
çekti ve çekiyor.
A.SARGIN: Fatma Hanım,
eserlerinizi yayımladıktan sonra nasıl bir tepki alıyorsunuz? Olumlu ,
olumsuz mana da…Ülkemizde okuyucu kitlesinin az olduğunu düşünürseniz,
Bu bağlamda eserlerinizi okutabilmek için neler yapıyorsunuz?
F.Ç: KABADAYI: Evet okuyucu az. Fakat neden? Çünkü bizde kitap
okuma zamanında sevdirilmiyor. Dersine çalış, dersine çalış, der
dururuz. Hayır, önce okumayı sevmeli çocuk. Okumayı seven çocuk her şeyi
başarır ve bunun da küçük yaşlardan itibaren kazanılacağına-
kazandırılması gerektiğine inanıyorum. Çocuk ne görürse onu örnek alır.
Evde baba okumaz, anne okumaz, abla, ağabey okumazsa çocuk da elbette
okumaz.
Ben oğluma ilk kitabını altı aylıkken almıştım.
Banyo kitabıydı. Banyo yaparken naylon sayfalarını çeviriyor, hayvan
resimlerine bakıyordu. Şuan üç buçuk yaşında ve bakıcımızın kitap
okumadığı günlerde şikayetleri diz boyu. Her akşam okunan kitabı bize
dili döndüğünce anlatıyor. Bence önemli olan doğru kitabı da seçmeyi
bilmektir. Şimdilerde bakıyorum da insanlar övülen kitapları alıyor
fakat okumuyor. Sebep nedir peki? Çünkü doğru kitap değil. Seçim yanlış.
Nasıl ki, gazete seçerken özeniyorsak kitap seçerken de zevklerimizi,
ilgilerimizi göz önüne almalıyız. Yoksa aldığımız kitap bizi sıkar,
okumaktan da soğuturuz kendimizi.
Yoksa insanların
“Kitaplar pahalı” , “Vaktim yok” bahanelerine inanmıyorum. Ayda bir- iki
kitap almak kimseyi zor duruma düşürmez. Bazen bir cümle için bile bir
kitap fiatı ödemek gerekir diye düşünüyorum. Belki o cümle hayatımızı
olumlu yönde değiştirecektir. Vakti gelince. Bu daha komik. Kitap
okumaya günde yarım saat ayıramıyorsanız ya uzaydasınız, ya da dünyayı
kurtaracak proje hazırlamakla meşgulsünüz. Çünkü televizyonda reklam
araları dahi en az altı dakika ve hiçbir getirisi olmayan dizilere vakit
harcayanlara inanın şaşıyorum ben.
Benim ders kitaplarım
branşıyla ilgilenen öğretmenler tarafından biliniyor. Bazen gittiğim
okullarda kendi kitabımla ders yaptıklarını görüp seviniyorum. Ya da
isim olarak tanıdıklarında. Bu yılki günlük planları imzalarken kendi
kitaplarımdan alıntılar gördükçe de çok mutlu oluyorum. Bu yazdıklarımın
beğeniliyor olduğunu düşündürüyor bana.
Öğretmen emeklisi
olduğunuz için bilirsiniz, okullara sık sık kitap tanıtımı için
gelirler. Geçen ay yaşadığım bir anımı paylaşmak isterim sizlerle. O gün
okulun çay ocağından sorumlu çalışanı Filiz Hanım izinliydi. Ben de
zümre öğretmen arkadaşla idare odasındaydım. Müdür Beye ve kendimize çay
ocağından çay getirdim. Tepsiyle içeri girdiğimde birileri yine kitap
tanıtımı için gelmişlerdi. Müdürümüz bizim öğretmenimizde yazar, diyerek
beni överken ismimi sordular. Sonra da şaşırdılar. Hocam biz sizin
kitabı müthiş satıyoruz. Ben sizi Gazi Üniversitesinde görevli
zannediyordum deyince ben de “Hayır bu beldede öğretmenim hatta bugün
çay ocağına bakıyorum diyerek espri yaptım.
Romanlarımdan “Elveda Evliliğim” ve “Hoşça Kal Anne” isimli gençlik
romanımı okuyup ağlayarak arayanlar çok oldu. Fakat son romanımın
duygusal değil gerçekler olmasından dolayı genelde bu aralar “Bu da mı
gerçek?” soruları ve “Bu sivri dilinle başına iş alacaksın! Bu da
yazılır mı?” gibi tepkiler geliyor ve okuyanlar tarafından olumlu
tepkiler alıyorum. Bunlar tabii ki, beni sevindiriyor.
A:SARGIN: Hocam, sevdiğiniz, örnek aldığınız yazarlar var mı? Türk
Edebiyatında hangi yazarları seviyorsunuz? Örnek aldığınız yazarlar-
şairler- romancılar var mı?
F.Ç.KABADAYI: Ben
okuyorum. İlgimi çeken her kitabı. Yazarının adı, kaçıncı baskı olduğu
hiç önemli değil. İhtiyacım olan kitabın bana bir şeyler
kazandırabilmesi. Emeğe sonsuz saygım var. Fakat bizde şu var, yazarlar
arasında “Şair çok, şiir yok.” Diyenler oluyor. Bazen katılmamak elde
değil bu düşünceye...
Ben şiir yazıyorum diyen her yazara şair diyemem.
Anlamlı mı anlamsız mı, anlatmak istediği nedir, ben de bir duygu seli
yaşatmasa dahi bir şeyler hissettirebiliyor mu, yoksa o şiiri ilhamla
değil, zorlamayla mı yazmış arkadaşımız? Ben piyasa da gerekli gereksiz
birçok kitap olduğunu düşünüyorum. Fakat olmasında zarar yok, kötüler
olmasa iyilerin kıymeti anlaşılamazdı. Özellikle şiire değindim çünkü
şiir gerçekten kabiliyet isteyen bir iş. Yoksa ben de yazardım.
A.SARGIN: Eserlerinizi tanıtma adına imza günleri yapıyor
musunuz? Sizden Yozgat’ ta bir imza günü yapmanızı istesek hangi
okulumuzda imza günü yapmayı düşünürdünüz?
F.Ç.KABADAYI: Evet, birçok imza günüm oldu. Duyurabildiğimiz ölçüde
katılım oldu. Özellikle yazar arkadaşları burada teşvik etmek gerekir
diye düşünüyorum. Siz yazara değer vermezseniz sizin yazdıklarınıza da
değer verilmez. Bizim yazarlarımız, ben yazayım herkes benim eserlerimi
okusun diye düşünüyorlar. Hayır, yaz ama sen de al, oku. Yazar yazarla
dost olmalıdır. Kendimizi geliştirmek adına sürekli okumalıyız.
Özellikle öğretmen arkadaşlarımızın az okuduğu kanaatindeyim. Benim iş
arkadaşlarım her çıkan kitaplarımı alırlar fakat ellerinde başka
kitaplar göremem. Hatır için değil de kendin için okumalı değil mi Ahmet
Hocam? Zaten bize inen ilk ayette bu emredilmiyor mu?
Yozgat’ta imza günü..Neden olmasın. Elbette istenirsek geliriz. Ne
demişler “Çağrılan yere erinme, çağrılmayan yerde görünme.” Mesela
Tarihi Yozgat Lisesinde, ya da Erdoğan Akdağ Öğretmen Lisesinde
kitaplarımın tanıtımı adına bir imza günü yapmayı isterdim.
A.SARGIN: Değerli hocam, sizi yakinen tanımak, eserlerinize
ulaşmak ve okumak isteyecek okuyucularımız bu eserleri nerden nasıl
temin edecekler?
F.Ç.KABADAYI: Bütün kitaplarım
kitapevlerinde, Internet sitelerinde bulunmaktadır. Ayrıca tanışmak,
görüşmek isteyenlere de kapımız her daim açıktır. Ben insanları,
dostluğu, paylaşımı seven bir eğitimciyim.Eserlerimiz ülke genelinde tüm
kitapçılarda var, arzu edenler siparişte verebilirler.
A.SARGIN: Sayın F.Ç. Kabadayı, çalışan, üreten bir hanım olarak,
Eğitim camiasından eserlerinizi alan, okuluna davet eden, sizi
örgencileriyle buluşturan kitap sevdalıları oluyor mu? Bu konuda ne
söylemek istersiniz?
F:Ç.KABADAYI: Genelde okul öncesi kitaplarımı almış ve yakınımda olanlar
kendi yazdıklarımı çocuklarla nasıl paylaştığımı görmek babında davet
ediyorlar. Bunun dışında kitap imzalatmak ve tanışmak için gelenler
oluyor. Ayrıca kaynak kitaplarımız pazarlamacılar tarafından ülke
geneline ulaştırıyor.
A.SARGIN: Fatma Hocam,
hedefinizde nasıl bir dünya var? Kaç eser çıkarmayı düşünüyorsunuz? Ya
da şöyle diyelim yakalamak istediğiniz hedefler nelerdir?
F.Ç KABADAYI: Ben kitap sayısından çok ne kadar kesime ulaşabileceğimi
düşünüyorum. Amacım O Henry gibi iyi bir hikayeci, Gogol gibi iyi bir
romancı olmak. Arkamızda iyi eserler bırakamadıktan sonra 60-70 kitap
yayımlamış olsak da hiçbir işe yaramaz diye düşünüyorum. Zaten kitaplar
bilgi birikimi, düşünme, planlama, uygulama aşamalarıyla bir çok çaba
gerektiren bir iş. Sabır ve zaman istiyor. Herkes yazar fakat, eseriniz
kalıcı olamaz. Ben eserlerimle kalıcı olmak isterim.
A:SARGIN: Sayın F.Ç.Kabadayı hikaye ve romanlarınızın konusu gerçek
hayattan mı, yoksa hayallerinizdeki kahramanlar mı? Bu seçimi nasıl
yapıyorsunuz?
F.Ç.KABADAYI: Kahramanlar karışık.
Bazen hayattan, bazen hayal dünyamızdan. Kurgularken ya da yazarken
karakterler yerine oturduğunda onların nasıl davranacağını biliyorsunuz .
Onlar seni yönlendiriyor. Ben “HOŞÇA KAL ANNE” romanımda ölümle ilgili
satırı yazarken ağladığımı da, son romanımda birkaç bölümü her
okuyuşumda kahkahalara boğulduğumu da biliyorum. Benim hissettiklerimi
okuyucumda hissetmeli. Yoksa yazdıklarımın bir anlamı olmaz diye
düşünüyorum.
A.SARGIN: Hocam, Yozgatlı Yazarlar ve Şairlerle diyalogunuz var mı?Yozgatlı Şair ve Yazarları nasıl değerlendiriyorsunuz?
F.Ç.KABADAYI:Yozgatlı Şairlerden bir kaçını tanıyabildim sadece.
Çok takdir ediyorum hepsini de. Çok İyi çalışmalar yapıyorlar
kanaatindeyim, güzel eserler sunuyorlar. Bizlere şevk veriyor, örnek
oluyorlar. Hepsine sizin aracılığınızla selam ve saygılarımı yollamak
isterim.
A.SARGIN: Saygıdeğer hocam, Yozgat’ ın
tanıtımı adına Mücadele eden Yozgat Şairler ve Yazarlar Birliği size de
ulaşarak Sürmeli Festivaline davet etti..İşleriniz nedeniyle bu katılımı
bir başka tarihe bıraktınız. Sizce Yozgat’ın tanıtımı için neler
yapılabilir? Bu yıl ki yapılacak olan Sürmeli Festivaline katılmayı
düşünür müsünüz?
F.Ç.KABADAYI: Bu tür etkinliklere
katılmayı çok istememe rağmen çocuklarımın çok küçük olması nedeniyle
birkaç yıl mahrum kaldım. Bu yıl olmasa bile önümüzdeki yıllar inşallah
katılacağım. Yozgat bizim kardeş şehrimiz. Sürmeli Festivalini de zaten
duymayan kalmamış. Tanıtım için gerekli her şeyin yapıldığına gönülden
inanıyorum.
A.SARGIN: Sayın hocam,
çalışmalarınızda başarılar diliyorum. Sizinle görüşmelerimiz devam
edecek. Temenni ederiz ki, Türk Edebiyatında iyi bir yerde olursunuz,
başarılarınıza başarı katarsınız. Bunların dışında Yozgatlı
hemşehrilerimize ve okurlarımıza söylemek istediğiniz bir
şey var mı? Ya da bir mesajınız?...
F.Ç. KBADAYI:
Ben bütün Yozgatlılara selamlarımı iletiyor, hayırlı çalışmalar
diliyorum. Görüşmek üzere diyorum, size de çok teşekkür etmek
istiyorum.
A.SARGIN: Sayın F.Ç.
Kabadayı, bize zaman ayırıp sorularımızı cevapladığınız için asıl biz
teşekkür ediyoruz. Bundan sonraki hayatınızda da başarılar diliyoruz..
Yozgat’tan ve Yozgatlılardan sizlere selamlar yolluyoruz.