Afitap

 

 

olmadık zaman yağar yağmur.. ya!
olmadık yerlerde su birikintisi
olmadık zaman çıkar biri karşına
olmadık küfürler ettirir biri

okulun en haşarı, en bücür, en sevilen kızıydım
herkese sevgili ayarlayan bendim,
ama “seni seviyorum” diyemedi hayranlarım
çünkü herkesin sevgilisiydim!

o günler geride kalmış, okul bir kaç hafta önce bitmiş..
o hareketli ortamdan sonra evde sıkılıyordum
herkes tatilde, ya da memleketine gitmiş
mahalleden Arzu ablayla kursa gidiyordum

epey aralı kursa yürüyoruz, babamın durumu malum,
üçüncü gün; ilk defa okul formasından başka elbise giymişim
yeşil.. beyaz çorap, yeşil ayakkabı, aynada kendime bakıyorum
babam, annem hayran bakıyor.. meğerse ben neymişim,

 

**


görsen eve nasıl geldim.. iki gözüm iki çeşme
annemin yüzünde ne korkunç bir endişe
"-neyin var yavrııım ne oldu sana böyle"
"biri bişiy mi dedi hehn! deyvi bi hele"


bembeyaz pamuk çorabımı, pembe elbisemi
yeşil ayakkabılarımı, çimen sarı yeleğimi
gösterdim, ağladım, hiç bir şey yolunda değildi
"talihim yok", "kilom az", "boyum kısa", "hani sevgili"


anneciğim..  bildiğince dil döktü, "herşeyin hayırlısı"
"ablaların var daha önünde, bekle bakalım sırası mı"
"her isteyene verecek miyim bakalım gül kızımı"
 annemin-babamın “Gül”üydüm, bana hiç kıyamazlardı


tekrar okul formalarımı giydim, yenileri leğene ısladık
komşu Arzu ablayla kursa, ama bu defa minibüse atladık
ertesi gün orada bir gül vardı, görsen ne senaryolar yazdık
ya oğlan ağaç oldu, ya kız oğlanın başında paraladı, yazııkk

 

**

nihayet insandık, acıklı filmlerde bile ağlardık
aynı yerde her sabah güller gördük, toza bulanık,
kimini yerden aldık, kuruttuk, kimiyle fallar baktık
“yenge bu sana” dedim, “nerde” dedi, hayıflandık..


her gün sanki güle koştuk, her gün orda gül bulduk
derken güle sarılı mesajları, mektupları okur olduk
“seninle tanışmak istiyorum” meraktan ölüyorduk
kimdi bu şanslı sevilen, ne hülyalar kuruyorduk


yoktu ki şöyle anasına satayım, gülmektuplar yazan
nasibimiz olmadı serseri sevgiliden, filmlerdeki aşktan
bu nasıl kaderdi, mahrumduk seksapelden, boydan –postan
haşa ama, kaderine böyle zamanlarda isyan ediyor insan


**

ne kadar sürdü bilmem, kese eklendi güle
sayfalarca mektup var, bırakıverdim yere
mani olmamak gerek, bu iki sevgiliye
elime geçşe haspa, döveceğim yeminle

sonra uzakta saklanıp bekledik aptal kızı
ne gelen ne giden var, ne gülün muhatabı
neden sonra bir asker koşarak gelip aldı
ertesi gün de o zavallı askercik oradaydı

komutanı bu işe koştu onu besbelli
belki de çatlak cadı, başkasına gitmişti
sonraki gün gül yoktu, belki erken gelmişti,
ya diğeri pes etti, ya da hikaye bitti

 

**


resmi bir araçtan atlayıp aynı asker, karşıda kayboldu
hayli zaman sonra geldi, elinde bizim koyduğumuz nazar boncuğu
bir de bir kaç gün öncesinin kese içindeki aşk mektubu
kıyamadık.. iki gözü iki çeşme siğim siğim ağlıyordu..


gayr-i ihtiyari sokulduk, abla dayanamadı sordu
"-hayrola kardeşim.. ne oldu"
başı öne eğik, belli ki mutsuzdu, utanıyordu
o an gözgöze geldiler ve "-Durduu!"
ve "Mutluu!"

 

**.

Durdu? ben onun adını hep Arzu olarak biliyordum
ailesinin beşinci kızı olarak gelmiş dünyaya, "Arzucum"
ablasına döndü demişler, dönmemiş.. değişmemiş durum
Fatma Teyze ne kadar firavun, Halil Amca da o kadar masum

öncekiler hep gariban koca buldular diye güya
Arzu abla da verilmiş hemşehrileri bir Alamancıya
dişini sıkmış, iki yıl katlanmış o züppe kocasına
şimdi kimseye eyvallahı yok, uzaktan bakar yeni aşkına

kimse bilmez ışıklar söndükten sonra, açılan pencereyi
sabahlara kadar sömürülen sigaranın arada bir parlayan ateşini
”asker kaçağı” bıçkın delikanlı bir 12 Eylül serserisi
ne okuyup-okumadığı, ne mesleği, ne aranıp aranmadığı belli

uyur-uyanır bakarım, ışıksız penceresinde Arzu,
bakarım, baktığı tarafta biri, ona bakar, geceler boyu
sevemedim aslında o adamı ama sevindirirdi orada oluşu
ben böyle seviyorum aşkı, sevmek bu! sevda bu! Arzu bu!

Arzu ablada gördüm, renk renk içgiyimleri, kozmetikleri
hem boylu-poslu-seksi, alımlı, hem de gerçekten çok güzeldi
nere gitsek gözler hep onun üzerinde, kıskanırdım tabi
fingirdek ama bir şey varsa kimseye tezezzül etmezdi

ama şimdi bu Mutlu.. doğrusu aklım almıyordu
"-Mutlu" dedi.. tanıttı.. benim rahmetlinin amcaoğlu,
sevemedim o aileyi ama  Mutlu aban hep  arkadaş oldu
"-eee.. nasılsın, anlatsana bakalım Sevgili Mutlu"

mutlu, gözleri dolu, dudakları titriyordu
dizlerine, ellerine hakim olamıyordu
yazık bir türlü konuşamıyordu, yere bakıyordu
sadece heceler halinde, "Ar-zu..yen-ge" "yen-ge" diyordu,

 

**


cumartesi arzu abla ısrarla beni çağırıyor
mutfakta bulaşık yıkıyor bana kurulatıyor..
pazara gitmişler Fatma Teyze, Halil amca
"bana yoldaş ol" diyor, sıkılmış  güya

"her sabah gül bırakan,"
"hani o yeşil elbiseni çamura bulayan"
"güllere mektup bağlayan,"
"dün bize koşan"

yenge deyip ağlayan asker..

Mutlu!” diyorum
”hani senin rahmetlinin amcaoğlu”
..
bana aşıkmış meğer..

**

beni ilk gördüğünde çarpılmış
o gün çukurun
bunca zaman Arzu’nun
farkına varmamış..

dün yenge deyip ağlayan mutlu..
bana vurgun mu..
sevindim.. gülesime gitti..
elimde çay tepsisi ile içeri
..

kapıyı girmem için açtı bana
"arzu ablaaa.."
".
!
!
!
o burda!"


meğer çay ikimizinmiş..
onun işi varmış..
”-GİTMEEE” dediğimi hatırlıyorum

 

**


"-GİTMEEE ABLAAA"
..
"-o buradaaa"
"-dünkü ağlayan asker"
"-senin rahmetlinin amcasının oğlu"
"-benim yeşil elbisemi çamur eden"
"-n’olur abla gitmee
gitme elini ayağını öpeyim"


"-tamam kız dur"
"-geç otur ben şu bardak kırıklarını toplayayım ablam"
"-tamam"
"-hay aksi kıızz"


zangır zangır titriyorum
kolunu bırakmadım
ne dediğimi bilmeden
ardı ardına sıralıyorum
hiç o tarafa bakmadan, bağıra çağıra
kolunu bırakmadan kapıya kadar sürükleyip
eve kaçıyorum

**


epey bi süre tuvalete kapattım kendimim
musluktan başka hiç bir şeye dokunmadan
ne kadar zaman geçti bilmiyorum
neden ağladım
yüreğim pır pır
sonra geçip pencereden gözetledim
Arzu abla gülümsüyor
"gel" diye işaret ediyor
"o gitti" diyor ısrarla işaret ettim..


neden sonra cesaret edip gidiyorum
usulca soruyorum
"yok" "gitti" diyor
"yemin et"
ediyor
"ölümü öp" diyorum..
giriyorum.. tedirgin
"-babana "öde" decem kızın iki bardağımı kırdı"
"sakıın"
..
"ben öderim"
"-şaka gülümm kıyamam sana"

"ne dedi"
"ne diyecek" diyor
"-ikiniz de birbirinizden salaksınız
ama o senin için ölüyor kızım vallaha
bu çocuk yangın..
bizi her gün takip edermiş
 biz hep beraberiz ya
beni görmeyecek kadar körmüş


"Arzuuu dedi
Afitap beni sever mi"
"o kim len dedim"
senin adın "Afitap" mış..
herkes beni bilirmiş
herkes beni sorarmış
"Afitabı gördün mü"
"Afitabı ayarlayana kadar
gözüme gözükme” demiş komutanı

"Afitap İzinindeymiş sabahları"
”-askerliğinde cılkını çıkardılar valla
aşık diye herkese izin verseler
kışlada kimse kalmaz
benimki de kaçıp durmaz
eşşolueşşek”
..

ulen bir adım at
öküz gibi bakıp duruyor
ne zaman uyur
ne zaman yemek yer bilmem"

"o seni seviyor be ablaa" dedim
"-zillim.. aklı sıra beni baştan çıkaracak
anandan evel ahıra girme
sen kendini düşün
ne deycez çocuğa
"ne bileyim ablacığım
ne dersen de"

"ama..
olmaz"

 

**

 

her gün kursa koşuyoruz,
hep Mutludan konuşuyoruz
binlerce kez anlattı Arzu abla
başta dedikleri çok değişti aslında
hakkında her şeyi biliyordum
her şey güzel, harika olumlu
en güzel şey Mutlu

çamur deryasının olduğu yere kadar koşuyoruz
orada yavaşlıyoruz
bekliyoruz
geri dönüyoruz
endişeleniyoruz
başına bir şey gelmiş olmasın
aklıma hiç güzel bir şey gelmiyor inanın
varsa da, yoksa da Mutlu
sevmek bu mu

sabahlar olmuyor
pencereden kolluyorum
Arzu ablanın ışıkları yine sönük
yönü yolun karşısına dönük
baktığı tarafta asker kaçağı devrimci
penceresi açık, o karanlıkta
sigara içiyor sabahlara dek
hep aynı manzara
benim derdim de hep aynı

“Afitap izinli asker Mutlu”
ona bir şey mi oldu

hafta sonu yine koştum Arzu ablaya
yine pazara gitmiş teyze amca
ne yabancı bir ayakkabı
ne bir faaliyet mutfakta
"geel" diye bir ses içerden
"havadis yok mu bizimkinden"
"var" diyor "gözünaydın"
"sırası mı şakanın"
"şaka değil görmüyon mu"
"de ğil miş Mutlu bu"


zoruyla içeri giriyorum
o tarafa hiç bakmıyorum
oturuyorum..sesi kesiyorum
onu sürükleyip getirip yanıma oturtuyor
iteleyip dibime getiriyor
şakayla karışık dokunmak zorunda bırakıyor
ama ne mümkün “cıss” oluyor
"sen yokken bülbül kesiliyordu
geldin dut yemiş bülbül oldu"
“dilini yuttu” bu!


"ne oldu!
sabahdır konuştukların
hım Mutlu!
ya senin hanım abıla,
"acaba başına bir şey mi geldi" diye
endişelendiklerin
başımın etini yediklerin nerde
gözün aydın turp gibi işte..
o bir aylık "Afitap İzni" bitmiş meğerse
küçük hanım ikna olmuyordu
kırk defa soruyordu
hastalanıyordu
intihara kalkışıyordu
şimdi n’oldu

garezin banaymış demek cadı
hadi kendi elinle yedir bakalım aşkını
......
hadi gıı
hadi bakalım erkek
ver bakalım hediyeni
dur ben çıkayım da öyle"
o hep yere baktı durdu
konuşmak istesem de
bana da bir şey oldu
sesim çıkmıyordu


ne kadar zaman geçti bilmiyorum
Arzu ablanın bıraktığı gibi
ben yerimde oturuyorum
arada bir göz ucuyla bakıyorum
o hep ilk andaki gibi
Arzu abla kahvaltı getirdi
"şimdi bizimkiler gelir" dedi
o kapıya yöneldi
çok ama çok mutluydu
seviyordum onu
..

acaba hediyesi neydi.. sahi.. oyuncak bebek mi?
"sır" diyor Arzu abla! ama aslında o da görmemiş ki..

 

**

 

 

"Zuhâl...

Afitabıımmm...
teşekkür ediyorum, şükrediyorum
huzur ve mutluluk dolu son sürat yetişmeye çalışıyorum
senden kıtalar uzağa kaçıracak uçağa
..

beklemedeyim... ne gam..
bilesin ki çok mutluyum
seninle zaman ne çabuk geçti
bir harf de olsa kirlendirmeden
yanında olmak ne güzeldi. teşekkürler
....

şu an bulutların üzerinden yazıyorum seninle el ele gibi..
o haziran gününe şükür.. şükürlerin en yücesi
o yüzden bir hafta hapis yatmış olsamda eyvallah
”kullandığım araca zarar vermekten” ne demekse
elbiseni gelinlikle ödeyeceğim inşaallah
bir ömür boyu sana mahkum olacağım kendi isteğimle
....

biraz önce bizimkilere kavuştum
şükür bir de sana kavuşsam
babam güç bela da olsa
eee “boynumuzun borcu seni evlendirmek” dedi
kalktım tekrar öptüm ellerini..
içimi mi okudu nedir.. haydi hayırlısı
seni seviyorummmm dünyanın en tatlı kızı
.........."

"iyi ki senli zamanlarımı konuşarak kirlendirmemişim..
işte şimdi konuşuyorum bol bol "diyerek
her anını arkalı önlü yazmış
kenarlarını bile doldurduğu sayfalarca mutluluk dolu mektubuna
sabahlara kadar düşünüp, hülyalar kurduğum halde
sadece zarfın içine yazdım ve yolladım
"ben de"
.................................Hamburg / Deutschland


her fırsattaki gibi yollandım Arzu Ablaya
bir düğme açtım ki, görünsün "A"
bir daha oynadım.. okşadım kolyemi, birdaha.. bir daha
seviyorum
çok seviyorummm
mutluyumm.. çok mutluyumm
bideneeeemm Mutluluğuummm
Mutluuummm
Mutlucuğuuummm

 

**

 

içerde her zamankinden fazla bir sükun

evde olmasalar kapı neden açık

elinde pilli arabayla ufaklık

“babam geldi!

babam geldi”

annesini soruyorum

odasında diyor

koşuyorum

 

 

iki gözü iki çeşme

sarılıyor, ağlıyor, ağlıyor

“eski kocası onu götürmek mi istiyor”

oğlunun vesayeti babasındaydı,

 “çocuk parası alsın diye babası

“demek oğlunu alacak”

öyle bir bakıyor ki.. öldürüyor..

“-bir şey sorma” diyor

kıyamıyorum..

 

 

benimde iki çift lafım var

bu saygısız adama

içeri giriyorum çok yakışıklı bir adam

bana ne boyundan posundan

“-neden geldiniz”

Fatma teyze zar zor anlatıyor

“cenaze getirmişler yavrum

düğünde kaza olmuş,

ölen damat emmisinin oğluymuş

 

 

geri dönüyorum

Arzu abla tam karşımda

sarılıyor

katıla katıla

nasıl ağlıyor

teselli etmeye çalışıyorum

beni de ağlatacaksın

yapma Arzu ablam

deli kız..

 

**

 

üç hafta yoğun bakımda kalmışım

hala da

bitkisel hayattayım

biz birbirimizi hiç kırmadık

aldatmadık

ihanet asla!

 

**

 

Murat “-seni ben alacağım”

“mutlu olacaksın artık”

“aşkıımmm, Afitabıımmm”

“soyadın Mutlu olacak benimki gibi derdi

yaramaz-ufaklık..

geçenlerde o da evlendi.

 

el ele tutuşmuşlar gelinle

nikahtan önce

el öpmeye geldiler evime

el salladı bütün mahalle

 

güle güle

güle güle


çocuklarına bizim adımızı vereceklermiş
bu ölümsüz aşkı yaşatacaklarmış..
Mutlu.. Zuhal.. Afitap, Arzu ya da
Hasret, Sıla, Sevda!

isim bir mavi boncuk
sıhhatte olcun her çocuk..

( Afitabım başlıklı yazı İ.ÇELİKLİ tarafından 13.10.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.