İnsan samimi vicdan sahibi ise, her türlü kötülükten ve eksiklikten
kurtulmayı içten arzu eder, Allah’ın merhametini ve rızasını
kaybetmekten son derece korkar ve Rabbinin sınırlarına yaklaşmamaya
çalışır. Yaptığı hatayı fark ettiğinde ise Allah’tan bağışlanma diler,
tevbe ederek O’na yönelip döner. Kötülüklerden arınmış olan mümin
masumdur, saf ve temizdir. Ve müminin masumiyeti yüzünden okunur.
İçiyle
dışı bir olan, kalbinde olanı sözlerine aynen yansıtan insan dürüst,
açık ve net, kısacası samimi olması nedeniyle karşısındaki kişiye son
derece güven telkin eder. Samimi insanın konuşması ve davranışları diğer
insanları da olumlu etkiler.
Her şeyin başı samimiyettir çok
candan olmaktır, çok güzel huylu olmaktır. İnsanın derinliği olması ve o
insanın içindeki derinliği keşfetmek çok güzeldir, yüzeysellik
insanları mahvetmektedir. Günümüzde dünyada maddeci, suni, yapmacık bir
yapı meydana gelmiştir ve insanlar kendi bedenlerini kendi elleriyle
öldürmektedirler. Kendi sevgilerini de kendi elleriyle yok
etmektedirler.
Sevgi ve samimiyet gittikten sonra geriye kokuşmuş
bir ceset kalır ve artık o zaman insan için çile günleri, acı günleri
ve sürünme başlar. Gün boyu çalışır para kazanır, o parayla gider akşam
yemeğini yer, biraz televizyon izler, tartışır ve uyur. Ertesi gün yine
işe gider, yine çalışır, yine yemek yer, yine kavga eder. Kısacası,
samimiyetsiz kişinin çile dolu bir yaşamı vardır.
İnsan dünyada
kendisini rahatlatabilecek olan en kolay şeyi düşünürse, en zevkli ve en
kolay şey olarak samimiyeti bulacaktır. En kolay, en zevkli, insanı en
rahatlatan, Allah ile bağlantısını çok güçlü hale getiren gücün adı
samimiyettir. Ancak insanlar, genel olarak samimiyetle maddi yönden çok
şey kaybederler, bu nedenle de mantıklarını kullanmayı tercih ederler.
Örneğin,
kişi doğruyu fark eder ancak dünyevi tutkularını tatmin amacıyla
mantığını kullanır. Mantık insana çok şey kazandıracak gibi görünürse
de, mantığını kullanan kişiler genelde sürünürler. Sürekli acı içinde,
sürekli aşağılanarak ve eziyet içinde yaşarlar. Kısacası mantığını
kullananlar, hep bir yaşam mücadelesi ve boğuşma içindedirler.
Mantıklarını
kullanan insanlar çok şey kazanacaklarını zannederler. Ancak Yüce Allah
orada gizli bir tuzak kurmuştur. Samimiyet insana ateş gibi görünür,
oysa insan onun içine girdiğinde, onun tertemiz su olduğunu anlar.
Mantık
ise insana cennet gibi görünür, içine girdiğinde insan cehenneme
girdiğini anlar. Yani, mantık Allah’ın sınamak için kurduğu bir
tuzaktır. Samimiyet yaşandığında, insanı kayıplara uğratacak ve
zorluklarla doluymuş gibi görünür. Gerçekten de görünüşte kaybeder
insan, ancak kaybettikçe kazanır.
Örneğin, insan yardıma muhtaç
bir fakir görür, bolca para verir. Allah kat kat fazlasını nasip eder ve
sağlık- sıhhat olarak karşılığını alır. Ancak bir başka kişi mantığını
kullanır, parasız kalma endişesiyle fakirlere yardım etmez. Ancak o
cimrilikle elinde tuttuğu o parayı, hastalandığında hastane parası
yapar, sağlığı için harcar.
Platon, “insanoğlunun sizi en çok
şaşırtan davranışları nelerdir?” sorusuna, “çocukluktan sıkılırlar ve
büyümek için acele ederler. Ne var ki çocukluklarını özlerler. Para
kazanmak için sağlıklarını yitirirler. Ama sağlıklarını geri almak için
para öderler. Yarından endişe ederken bugünü unuturlar. Dolayısıyla ne
bugünü, ne de yarını yaşarlar. Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşarlar. Ancak hiç
yaşamamış gibi ölürler.” şeklinde cevap verir.
Kur’an ahlâkı
kişinin ancak samimi ve içten olması şartıyla gereği gibi yaşanabilir.
İnsanın din ahlâkını yaşaması ve sonucunda da –Allah’ın izniyle- gerçek
mutluluk ve kurtuluşa ulaşması, ancak Rabbine, kendisine ve diğer
insanlara karşı samimi olmasıyla mümkündür. Çünkü gerçek anlamda iman,
samimiyet zemini üzerinde gerçekleşir.
Dünya hayatında insana
verilen sürenin kısalığı, kulluk ve ibadet görevlerini son derece açık
bir şuurla yerine getirmesini gerektirir. Karşılığında ahiretteki sonsuz
mutluluğun kendisini beklediğinin bilincinde olan insan, her an
vicdanının sesini dinler ve Allah’ın Kur’an’daki emirlerine titizlikle
uyar. Çünkü samimi insan dünyada yaşadığı ‘göz açıp kapama süresi’ kadar
kısa olan süre boyunca, her geçen saniye ölüme ve hesap gününe biraz
daha yaklaştığının farkındadır. Her davranışı, aklından geçen her
düşünce Allah’ın bilgisi dahilindedir ve hepsinden sorumludur. Ve tüm bu
gerçeklere uygun hareket ettiğinde de, ‘kesin olarak zarara uğramayacak
bir ticaret’i (Fatır Suresi, 29) yapmış olacaktır.
İnsanların
birçoğu samimiyetin gücünden ve etkisinden habersiz yaşar. Samimiyet ile
karşılarındaki kişileri etkilemeleri mümkünken, doğallıktan uzaklaşarak
yapmacık tavırlara başvururlar. İçlerinden gelmediği halde, hatta
kişiliklerine ters dahi olsa, etkilemek istedikleri kişinin
hoşlanacağını umdukları davranışlarda bulunurlar. Etkilemek istedikleri
kişilerin farklı karakter yapılarına ve özelliklerine göre de farklı
kişilikler sergilerler. Bu samimiyetten uzak yaklaşım, gerçek
karakterlerini yansıtmadığı için, onları daha itici bir duruma düşürür.
İkiyüzlü ve yapmacık davranışları, karşılarındaki kişide asla
bekledikleri etkiyi uyandırmaz. Çünkü bu tavırlar, kişinin gerçek
karakteri olmadığından doğal durmaz.
Allah’ın sınırlarının ve din
ahlâkının dışında bir çizgide yaşayan insanlar için, Allah’ın değil
insanların hoşnutluğunu kazanmak hedefi gerçekte şirktir. Ve şirk koşmak
asla bağışlanmayacak, insanı telâfisi olmayan kayba götürecek bir
suçtur.
İnsan, karşısındaki kişinin davranışlarının yapmacık
olduğunu fark ettiğinde, tedirgin olur ve ona olan güvenini kaybeder;
sahtelik iticidir. İman sahibi insanda bu çirkin ahlak özellikleri
bulunmaz. Müminler, yalnızca Allah’ın hoşnutluğunu gözettiklerinden,
Allah’ın beğendiği üstün ahlâkı yaşamaya çalışırlar. Bu güzel
özellikleri sebebiyle, temiz ve güven veren bir görünüme sahiptirler.
Bir
müminden samimiyetin zevkiyle, yapmacıklığın iticiliği arasında tercih
yapması istense, Kur’an’da bir hüküm olmasa bile samimiyetin doğallığını
tercih eder. Çünkü doğal insan gerçekten çok güzeldir.
"Aslında
farkındayım hayatımdaki sahte varlıkların, istesem bir anda
temizlemesini de bilirim. Ama bunca sahteliğin, benim samimiyetime
ihtiyacı var" der Mevlâna.
Evet bunca sahteliğin müminlerin samimiyetine ihtiyacı var.
Fuat Türker, Körpe Kalemler
(
Samimiyete İhtiyacımız Var başlıklı yazı
fuatturker tarafından
10/3/2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.