Diskonun renkli dünyası göz kamaştırıyordu. Hakan bu renkli dünyada barmenlik yapıyordu. Gençlerin içeriye girerken ne kadar gururlu bir şekilde yürüdüklerine şahit oluyordu. Hareketli müziğin ritmi gençleri hemen kollarına alıyor ve sarhoş edinceye kadar sallıyordu. Hele alınan hapların, ecstasy'lerin, sarı bombaların etkisi kendini göstermeye başladığında ayaklar artık müziğin ritminin dışında dans etmeye başlıyordu.
Yakışıklı ve boylu poslu bir Türk delikanlısı olan Hakan Hollanda diskolarında barmenlik yaparken bile göz dolduruyordu. Elinde içki kadehleri dolaşırken bir Hollandalı kız sarı saçlarını sallayarak yanından geçer. Ama hemen bir adım geri atar. Hakan'ı baştan ayağa süzmeye başlar. Sonra arkasına geçer ve ellemeye yeltenir. Ama Hakan;
—Hey ne yapıyorsun? Geç bakalım şöyle, der.
Kız sarı saçlarını arkasına atarak çekici bir gülümsemeyle;
— Hakan ne kadar iyi popon varmış, elleyebilir miyim?
—Ne münasebet canım olmaz. Ama on Euro verirsen olabilir.
Kız fazla düşünmeden çıkarır on Euro verir. Sonra ellerini yumuşak bir şekilde Hakan'ın arkasında gezdirmeye başlar.
—İnan çok güzelmiş Hakan, verdiğim paraya değdi, der.
Hakan parayı alır ve yüzüne sürerek, "Ne insanlar var be şu dünyada. Manyak mıdır nedir bunlar? Ama böyleleri de olmasa bu şekilde kolay para kazanamayız" diyerek işine devam eder.
Ama alışmış kudurmuştan beterdir diye bir söz vardır. İşte beyaz alıp ta uçuşa geçenler için bu söz çok daha yerinde olmaktadır. Biraz önce on Euro'yu veren kız tekrar gelir.
— Hakan bir daha elleyebilir miyim, der.
Hakan Nasreddin hocanın fıkrasını hatırlamışçasına;
—Parayı verirsen tabiî ki elleyebilirsin, der.
Kız çıkarır tekrar on Euro verir. Biraz önce yaşadığı hazzı tekrar yaşamaya başlar. Elleri nazikçe ve bir o kadar da usulca gezinir Hakan'ın arkadan çıkık bölgesinde. Elleri biraz fazla gezinmeye başladığında;
—Yeter on Euro'ya bu kadar. Haydi, çek git, der.
Kız mutlu olmuş gözlerle oradan uzaklaşarak müziğin kollarına bırakır kendini.
İş bittiğinde Hakan diskoda çalışan sevgilisi Mary'ye sarılarak gecenin karanlığında Mary'nin evine doğru ilerlerler. Bulutlar o serinlik yansıtan gözyaşlarını indirmektedir. Genç âşıklar birbirine sarılıp, rüzgârın etkisini azaltmaya çalışmaktadırlar. Bu sırada bir kedicik yağmurun altında ıslanmaktadır. İncecik miyavlaması Mary'nin dikkatini çeker. Sesin geldiği tarafa yönelir;
—Zavallı yavrucuk bak hele Hakan şu bebeğe!
Hakan çok da dikkate almaksızın, sevgilisi üzülmesin diye yapmacık bir şekilde;
—Yazık gerçekten bak şu bebeğe. Al da eve götür belki üşür de hasta olur zavallı.
—Ya ya doğru söylüyorsun. Ben seni bu kadar hayvan sever bilmiyordum, diyerek küçük kediyi kucağına alır.
Hakan garip garip kıza bakar. Sonra da kendi kendine konuşmaya başlar; "Ne acayip insanlar bunlar ya! İnsanlara hayvanlara verdikleri değeri vermiyorlar. Yavruları, çocukları hapların tuzağında uyuşturucu bağımlısı olurken çok da önemsemiyorlar. Ama bir hayvan sokakta kalmış diye ne kadar üzülüyorlar." Sonra da Mary'e seslenerek;
"Haydi Mary gidelim. Zavallı bebek soğuktan ölecek yoksa" diyerek alayını biraz daha belirterek yürümeye devam eder. Mary'de kedi yavrusunu kucağına almış Hakan'ı takip etmektedir.
Nihayet çiseleyen yağmurun altında Mary'nin nevine varırlar. Kapı da annesi ile babası karşılar;
—Hoş geldin kızım. Aaa kucağındaki nedir?
—Bir kedi yavrusu anne, sokakta bulduk. Çok üşüyordu zavallı.
—İyi yapmışsın kızım. Şimdi ben ona güzel bir banyo yaptırır, sonra da mamasını yediririm. Bir de güzel yatak hazırladım mı küçük bebeği hastalıktan korumuş oluruz. Hakan sen nasılsın. Kızımla aran iyi mi? Ben de sizin yatağınızı hazırladım. Bizim odanın karşısında. İster bir duş al kendine gelirsin.
—Teşekkürler Jane. Ben keyfime bakarım.
Hakan kendi ülkesiyle burayı gözlerinin önüne getirdi. Çok garip anlayışları var diye düşündü. Kendi ülkesinde namus ölüm için bir nedenken, burada daha çok özgürlüğün adıydı. Bir kızın annesi sevgilisinin yatağını hazırlıyordu. Bunu kendi memleketinin anlayışıyla karşılaştırdığında verecek cevap bulamıyordu.
"Eeeee Hakan bırak be bunları. Bulmuşsun gül gibi bir kızı, üstelik ailesi de yardımcı oluyor. Geçmişsin ülke kıyaslaması yapıyorsun."
Hakan odasına geçti. Biraz sonra Mary'de geldi. Geceliğini giyinmişti. Usulca Hakan'ın yanına kıvrılıverdi. Ay biraz daha çekilmişti bulutların ardına. Yıldızlar ise bir türlü görünmüyordu. Sadece yağmurun sesi camlarda yankılanıyordu.
Sabah olmuştu. Mary perdeleri açmış içeriyi güneşin tatlı gülümseyişi kaplamıştı. Hakan gözlerini ovalayarak uyandı. Yanına uzanmış Mary'e tatlı bir öpücük verdi.
—Sabah olmuş. Amma yorulmuşuz ha! Diyerek genleşmeye çalışır.
Bu sırada aşağıdan Jane'nin sesi gelir.
—Hey gençler kahvaltı için aşağıya mı geleceksiniz yoksa kahvaltınızı yukarıya mı getireyim?
Hakan bu teklife daha da şaşırır. Hem kızlarıyla yatacaksın, hem de kahvaltıyı yatağına getirecekler.
—Seni seviyorum Jane, diye bağırır.
Hakan, sevgilisinin annesinin hazırladığı kahvaltıyı yaparak dışarıya çıkar. Güneşin tebessüm eden yüzüne bakarak;
—Hollanda seni çooook seviyorum, der.
( Sevgilimin Annesi başlıklı yazı SeyitAhmetUzun tarafından 13.08.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.