Taht-ı revallisinde sallanırken minyatür kalbi
Su savaşlarında yenik kahkahaları vardı
Dizlerine kan dökülürken
içine kapanırdı her ağlamanın ardından
Yüreği taş çizikleriyle bezeli
Ve yine aşk derdi hiç usanmadan
Gamzelerin derinliklerinde bir okyanus
Açık kalır hep gözlerinin ferleri
Sevdasından karanlığı boğarken
Tozlu yollarında çiğner tüm şehirleri
Kanatlansın diye sevda tohumları
Gözden ırak uçurumlarda bekletir ayrılıkları
Yaşamın masal tadını hissederken her nefeste
Hey çocuk, diye seslenir dünyaya
İçinde çırpınan semazen melekler
Ayağının altına getirir cenneti
Kainata çocuk gibi bakan anneydi neticede
Gökyüzü ellerinde şimdi
Yıkayıp yağmur damlalarıyla yüzünü
Gözyaşı edasında dökülür yanaklarından umutları
Yine de süslesin diye hayallerini
Tutunur kalbinin derinliklerine
Aşkı yarı saydam bir şiirdir ilmi gereği
Yazanını meçhule bıraktı mısraların
Sevdikçe kelimeleri kilitlendi dudaklarında
Sevdikçe çoğalırken korkmaz oldu aşk yalnızlıktan
Ömrünü sürüdü Sönmez bir yola
Göğü göremediğinden sonsuza uzanarak
Duymak istedi dost sözlerinden, hayatta olduğunu
Başına gonca çiçekler dökülürken gökkuşağından
O en çok gülü sevdi kıymetsiz mevsimlerde
Aşk gibi yaratılmış ölümün koştu peşinden
Yakaladı ışığı söktü aşığın kalbinden
Üstü başı çamur bir vakitte tutuldu yağmura
Bir Sude’nin gözlerinde öldürdü ölümü
Her seferinde yeniden doğan bir umudun ümidiyle
adem
efiloğlu /