Soğuk bir gış sabahıydı.Etraf kıkırdik kesilmişti.İnsanın nefesi buz tutirdi. Kaşkolu boynuma dolamış alelacele yürür idim. Hava çerpeşik, yerler buz dutmuşdi. İki gidir bi gayirdim. Neden sonra, leblebici yohuşundan aşşağı sallanmıştım. O da ne görüm... terkimin üstüne vurmuş, gökyüzüyle yüzyüze gelmiştik. Övle güneşi gülümsirdi bene (Hayır! yukarıda sabah ifadesi vardı. Bu övle güneşi nerden çıhtı? ) Harbi harbi sırtarıyordu bene garşi. "La havle !" çektim. Sonra, sol ayağımı tuta tuta gahtım. 

"Yav bu memleketin sahabi yoh mu? Nerede bu belediye, nerede bu devlet? " Edebiyatı yapacaktım.Etrafa şöle bi bahtım, kimse yohtu vaz geçtim. Aslında hiç bi şey yapacak gücüm galmamıştı . Düşüp,terki zedelemek neyse de işe gecikmiştim. Patrona desem ki gaydım düştüm,"Anamavrat" inanmaz.İnansa bile "Düştüğün yeri göster"dese, ne halt yiyecem? Onu da bilmirem. Neyse hele bi iş yerine gideyim "Gerisi, Allah Kerim !" dedim gendimlen gonuşaraktan.

Bir sağa bi sola yalpalıya yalpalıya gidirdim. 

"Aha o da ne? Bizim Naylon Rebiye Eze...Şimdi .ohu gohladık" dedim. 

Görmezlikten gelmiştim yani ki...Gafamı yere eğdim,ayağıma eyce topal süsü verdim.Kaşkoli ağzıma çehtim. Binbir ahek ile yalpalıyaraktan, sektirerekten gidirdim. Sobanın içinden yeni çıhmış ve kül ile birlikteliğine biraz önce son vermiş olan köztavasının "tınk" sesiynen yere yapışmam bir oldi.Tam yıldızları sayirdim ki...Naylon Rebiye’nin kesilesi sesini duydum;

"Vola, ermeninin döli...üç aydır aynı nömere, ayni dalavere...senden nedir çektiğim?...Seni, Allah bene sayiyinen mi verdi? Pohyenin oğli" dedi. Sonra, hıncını alamamış olacah ki,bi de mideme tekme savurdu.

"Vay anam,hele bi dur Naylon Rebiye eze " dedim. Ben ise hele yerde gıvranirem. Zaten terkimin ağrısı daha geçmemişti. Bi de köztavasının boynuma uyguladığı basınç ; Vay anam vayy!!!...Bu arada Naylon Rebiye hele saydırir;

"Parayi, vermirsen vermirsen... üç gündür, evin arka pencerisinden atlayıp, arka sohahtan neye gaçirsen gavurun oğli ?" dedi. Fene gızmışti, Naylon Rebiye Eze...Biz, bele film sahnesi gibi cebelleşirken...Fırıncı Cemal abi kendine has sesiynen bağırmaya başladı;

"Rebiye eze! Hele geeel, boş ver o davari sen gel !" dedi. Paçayı yırtmıştım.

"Allah, senden razı olsun Cemal ağabegi !" dedim içimden. Bu arada geri döndi; 

"Sen, bu dalyan ağabegen dua et" dedi.İkisine doğru bakarak;

" Etmem mi, seni de oni de Rabbım elimden ala" dedim.Gahtığım gibi topuhladım.

***

Tam iş yerinin olduğu caddeye gelmiştim ki; Müfit Abi’yi gördüm . Gendi dükkanının önün de ayakta tikilirdi. Pos bıyıklarının ucuni burir, bene de ters ters bahirdi. Yüzüne şımarık bir ifadeyle güldüm ve selam verdim. Selamı tam tekmil almayı ve vermeyi sevirdi. Ben de tam tekmil biraz da tankolaşarak selamımı verdim.

"Es salumnaleyküm ve rahmetüllahi ve berekatüh" dedim. 

Rabbime şükür, tahılmadan demiştim.Sağ elini, sol bıyığının ucundan bir hışımla çekti ve dedi ki;

"A.S." aynen yazdığım gibi dedi. A nokta S nokta...Şaşırmıştım. Yüzüne tik tik baktım ve dedim ki;

"Evet, sana borcum olabilir.Yeddi aydır vermiyor olabilirim.O da yetmezmiş gibi,Tahir abi’nin sana olan borcunu getirmeyip yemişte olabilirim. Amma Allah’ın selamını niye bele feysbuk vari alisan" dedim.Gendimce üste çıhmaya çalıştım. 

İki adım öne doğru geldi.Sağ elini havaya galdırdi."Pohyenin oğli, bennen dalga mi geçirsen?" dedi. Allah ne verdiyse ele bi tokat patlattı ki ... "Oyy anam bene ne voldi!" dediğimi hatirlirem. Gözümü hestehanede açmışam...
***

Erzurum çayi ile çıtır simit birbirlerine ele yahışirler ki sormayın getsin.Üçüncü simidi yemişem,beşinci çayı içirdim ki;

"Ben de, seni herif sanirdim.Ne mudara uşahmışsan"dedi Müfit Abi. 

Gudurmuş it gibi ona doğru bahtım;"Aynısından ben de sana vurim de gör" dedim.O da bene bahti, sol ayağını öne atti.Ellerini beline goydi ve... 

"Gah ula gah ! Burdan sittirol get,Allah’ın delisi " dedi ve bi daha gonuşmaya başladi; 

"Hem paramı vermirsen, hem de malımı yiyirsen" dedi.Yemin ederim dedi.

Yedigim tokatın acısıyla gonuşmaya başladım."Ağabegi ne sevdiğin ne dövdugün belli! " dedim ve dışarı çıhtım. Neredeyse övle olmuştu. "Şimdi işe getsem, bi zılgıtta patrondan yiyecağam en iyisi ben gahviye gidim" dedim gendi gendime. Sonra ellerim cebimde,soğuk havaynan mücadele ederek güldüm. Dedim ki "Irabbım sen ne büyüksün,biraz önce garnım guruldirdi,şimdi tokum"Her zamanki gibi gendi gendime güldüm...Görenler yadırgamirdi çünkü...Çünkü ben...

İşyerine geldim. Gapıdaki bekçi beni gördi.

"Nerdesen ola dıllo? Kaymakam seni sabahtan beri beklir..."dedi.

Beynimde yıpranmış akıl hücrelerim depreşti.Gözlerim garardı.Sonra birden irkildim.
"Vay anam dedim!" sonra bişe demedim. 

Yuharı ,merdivenlere doğru tırsaraktan çıhtım.Kaymakamın gapısını üç defa tıhlattım.Bu bizim şifremizdi.Aralıklı üç defa tıhlattım mı? Kaymakam annirdi ki; bizim "Deli Fariz" geldi.O bene bizim mehelleliler gibi "Deli Fariz" demirdi tabiki. O "Bizim Fariz beg!" diyirdi.

Beni ona anlatmışlar; "Yirmi yıl önce, İstanbul Üniversitesi -Siyasal Bilimler Fakültesi- üçüncü sınıftayken, yediğim okkalı dayak sonrası bu hale geldiğimi" 

Meğer, Kaymakam da oradan mezunmuş. O yüzden bene ilgi alaka gösterirmiş...Ben her sabah işe diyerekten buraya gelirem...Hii Hii hii

Erzurum Günlükleri -1-
( Bizim Fariz başlıklı yazı Arzeni tarafından 2.05.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.