Televizyon izlemeyi pek sevmem zira önünde uzun süre angut gibi oturup tutsak olmak var!

 

Zaman ve enerjimiz o denli ucuz mu? Sağlık sorunlarımızı tamamen çözebildik mi? Televizyon dışında yapacak başka işimiz kalmadı mı? Yaşantımızı televizyon programlarına mı endeksleyeceğiz? , … Daha bir sürü soru…

 

Şunu itiraf etmeliyim ki ana haber bültenlerinin yanı sıra müzik, edebiyat, dil, kültür ve eğitim ağırlıklı programları fırsat buldukça kaçırmamaya çalışırım.

 

Güzel, güçlü ve görkemli dilimizin programlarda nasıl kullanılmakta olduğunu titizlikle takip ederim. Ne de olsa eski bir dil eğitimcisiyim!

 

Türk toplumunun milli, manevi ve etik değerlerine saygıyı yok etmeyen, düzgün aile hayatının örf, âdet ve geleneklerini yozlaştırmayan, insanlarımızı ahlaksızlığa özendirmeyen, dilimizin kuram, konuşma ve yazım kurallarını bozmayan tüm programlara ve yapımcılarına saygı duyulur.

 

Sayıları hızla artmakta olan televizyon kanallarının büyük çoğunluğunun dizi filmlerle ve ille reklâmlarla ayakta durmaya çalıştığını hemen hepimiz biliriz. Televizyon kanal sayısının makul ölçüde artmasının yanı sıra kalitelerinin güçlendirilmesi elzemdir.

 

Reklâm bir şeyi halka tanıtmak, beğendirmek ve böylelikle sürümünü sağlamak için denenen her türlü yol olup, bu amaç için kullanılan yazı, resim, film ve benzeri sunumlardan oluşur.

 

Zaman ve enerjimizi boşa harcatan, sıkıntı veren, sinir bozan, saçma sapan ve uyduruk o kadar çok reklâm var ki…

 

Üstüne üstlük hiçbir uyarıda ve duyuruda bulunmaksızın, ana haber bültenleri dâhil, izlemekte olduğumuz bir programın olur olmaz yerinde aniden reklâmlara geçilerek konsantrasyonumuzun bozulmasına neden olanlar izleyenleri hafife almaktadır.

 

Bazı reklâmlarda rol alanların yaşının başının, fiziğinin ve davranışlarının rolleriyle pek uyumsuz olması ise tam bir trajikomik durumdur!

 

Reklâmların bitimine kalan sürenin fazlasıyla aşılarak yeniden reklâm kuşağına geçilmesi ya da sürenin uzatılması ise izleyicilerle âdeta alay etmektir.

 

Her durumda bizi reklâmlara mahkûm etmiş olmuyorlar mı? Buna hiç kimsenin hakkı ve yetkisi olmasa gerek!

 

Bir başka önemli husus ise dilin doğru, düzgün, akıcı, dil kuram ve dilbilgisi kurallarına uygun biçimde kullanılması gereğidir.

 

Alfabemizdeki /-R/ sesinin yutulması içler acısı olup, bunun kasıtla ve özentiyle yapılması hiç kimseyi zarif kılmaz zira bu uygulayıcısına ne bir incelik, kibarlık ne de görkem kazandırır.

 

Bazı ana haber bültenlerinde bile konuşurken ıkınıp sıkınan, emme basma tulumba gibi başını, gözlerini ve kaşlarını oynatan, sözde birkaç dil bildiği ileri sürülüp de dilimizin hakkını vermekten âciz spikerlere ne demeli?

 

Güzel insanlarımızı özlü, edepli, dili düzgün; reklâm spotlarıyla inkıtaa uğratılmayan, izleyicilerin konsantrasyonunu bozmayan; duygu, düşünce ve heyecan hayatını olumsuz etkilemeyen; karamsarlık, kıskançlık ve bencillik aşılamayan kaliteli programlardan ve uygulamalardan mahrum bırakamazsınız.

 

Aksi takdirde sadece izleyici sayınız azalmakla kalmaz, yayıncılık ahlâk ve etiğine ihanet etmekten de kurtulamamış olursunuz.

 

Efendiler! İnsanların size ve sözde programlarınıza mecbur olduğunu düşünüyorsanız, çok yanılırsınız.

 

Saygıyla…

 

02.05.2012

( Televizyon Üzerine başlıklı yazı Eğitimci tarafından 2.05.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.