14
ŞUBAT’LARDA VUSLAT’A ERERKEN NÂR-I GÜL OLMAK
"İLAHİ
AŞK"ımın en hârlı halini görür oldum,
14 Şubat’ta vuslata
ererken ...
Sormaya
bile korkar oldum,
yandıktan sonra
Cennet veya Cehennem adı yok bende...
Velâkin aşkın harı kıymasın lâl olmuş
sevdiceğime...
ben onu yanıp
sönen küllerimden bile sakınırım... kıyamam...
Yanmanın
ne ilk kıvılcımı, ne de kül olurken alevlenmenin
tarihi yok bende…
Aşkı
14 Şubat’lara bağlayanlara nispet !
Ne
zaman uyar aşka, ne de aşk zamana uyar…
“İlahi Aşk” vuslata ererken zemheri mi gördü
ki Şubat’a bel bağlasın…
Zamansızım
diyerek zamana kilit vurmak mı istedin !
Ey
adına 14 Şubat’lar adanan “SEVGİLİ” !
Kızıl
güneşlerde yanayım, kor lavlarda buhar olup, gözyaşlarında dolayım !
Vuslat
nedir ki ?
Bir an
doruklara çıkmak, egolaşmak mı ?
Yoksa
sahte pırlantalar altında bıyık altı sırıtmak mı ?
Ben
vuslatımı 14 Şubat’lara bağlamadım Ey Nâr !
Dedim
ya ne cennetin adı var, ne de cehennemin adı…
Yanmanın
her haliyle cehennemimde kavrulurum Ey Cennetliğim…
Bak
Etna’nın, bak Vezüv’ün zirvesine…
Ne
Eros’a yar oldu, ne de Afrodit’e…
Yanmanın
bedelini vuslata erenler öder,
Taş
kesilme pahasına, kayalaşma pahasına,
Bir
gül tanesi olurlar…
Nâr-ı
Gül olurlar…
14
Şubat’a ererken…
Ben
takvime bağlamadım aşkı…
Hele “yanlış
insanım” sözüne biharap oldu bedenim,
Yıkılırım,
yakılırım,
Gülü
razı etmişken yanmaya…
Bak bu
gece saat 12.00’yi vururken Konyaaltı Sahiline,
Ay’ın yanan
yüzü yakamoz olduğunda Güneş’in vuslata erercesine şafağın atmasını…
Ay
Güneş’e âşık, Güneş Ay’a…
Velâkin
14 Şubat’lara takıntıları olmamıştır ezelden ebede…
Vuslat
onlar için “İLAHİ AŞK”tır…
Ne
yanlışız derler, ne de zamansız derler,
Yekvücut
olurken…
Yakamozları
şafaklarla sevişirken…
Nâr-ı
Gül olurlar…
Aşk-ı
Arş’ta…
Hani
her kulpa komünist işi diye ad takarız ya !
Amerikan
işi 14 Şubat !
Esther
Howland’da sebep olmuş, rahmetli…
Bir
kart göndermiş sevdiceğine…
Aşkı
zamana bağlamışlar…
Almanaklara
girmiş…
Lakin
Evliya Çelebi’ye rastlamamış…
Güle
nar olan bülbülü anlatırdı…
Aslı
ile Kerem’i, Tahir ile Zühre’yi anlatırdı,
Vuslat
ile Menekşe’nin “İLAHİ AŞK”larını anlatırdı,
Nâr-ı
Gül olmayı,
Aşk-ı
Arş’ta yekvücut olmayı anlatırdı…
Aşkın
zamanı olmadığını ve olamayacağını anlatırdı…
Aşkın
ateşte yanmasını,
Harlanmasını,
Korlanması,
Küllenmesini
anlatırdı,
Ey
Sevgili,
Yan sevgilim,
harımla yan !
Korkma
tırnağının ucuna kıyarsam yağlı urganlara geleyim,
Kor
olalım, zamane aşklara inat,
Ruh-u
hicret olalım,
Aşk-ı
Arş’ta,
Ben
sana, sen bana yan,
Aşka
tarih biçilenlere direnişimiz olsun…
14 Şubat’larda
vuslat’a ererken nâr-ı gül olalım…
Ali
Özdemir
13.02.2012
– 10.44