Aça

 

nişan olsun,

düğün olsun,

yazmayla kapısını çalan her okucuya[1];

“-geliriz, gelmemiyiz hiş” derdi

“-sevmiş, saymış, oku[2] yollamış”

tafsilatları aldıktan sonra

“-geliriz, gelmemiyiz hiş” derdi

            kamışların arasından Aça

 

oysa;

ne nişanlara sini götürdüğünü

            gören olmuştu

ne de düğünlerde boyunu-posunu,

ne katılmış, ne oynamıştı

ne misafir ağırlamış,

            ne cenazelerde ağlamış

                        ağıtlar yakmıştı

ne bir yere gittiğini

ne merdivenden bir basamak indiğini,

ne yanına varan olurdu,

            ne de o gitti başkalarına

yerden evceğizinde hapisti Aça

 

ama

tellalın ne ünlediğiyle,

            bağı-bahçesi varmışçasına

kanal nereye akacaksa,

sanki saltıkçı başına varacakta

koca köyde ne olup bittiğiyle,

çoklarından fazla ilgilenirdi

köyün ücra köşesindeki evinde

herkes öyle kabullenmişti

nedenini sormazdı kimse

bir haftalık gelinken,

            kocası askere gittiğinden bu yana

merdivene ayak basmazdı Aça

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

pek öyle herkesle de konuşmazdı

selam verse, rastgele biri,

            içeriye kaçardı

yoldan geçenlerin bir kaçını

kollar,

bekletir,

en çok ta hergele çobanının kızı Elif’den

havadisleri sorgulardı

işin aslı diğerlerinin umrunda da değildi,

Kurban Bayramından,

             Kurban Bayramına

“Allah gabil etsin” derdi kapısını çalana

çoklarını bilmez tanımazdı

koca köyde;

            bir elin parmağı kadardı olsa olsa

kiminle ne konuşacağını bilirdi Aça

 

koca köyde bir o koğ bilmezdi

ilenmezdi

ha deyince;

çeşmeden dönmediğini zannettiğinde

çığlık halinde Naciye’ye seslenirdi

kimse bilmezdi ne dediğini

kimseye zararı yoktu

            kendi halinde

            zavallı biri

çok şeylerin farkındaydı, aslında

ama başkalarına göre ha vardı,

                         ha yoktu Aça

 

Musalla’nın karşısında

kamışların arasından görebildiği  kadardı

                        bütün dünyası

             geç farkına varıldı

kamışların aralanmadığı

Naciye de anlamazdı

anlam verememişti, uyanmadığına

çoktan son uykusuna dalmıştı Aça

 

yapraklar hışırdadı,

bir-iki

ağaçlar sallandı,

bir sağa bir sola

yağmur çiseledi,

birkaç damla

            yanar yaz ortasında

evinden ilk çıktığında

sal’landı, musalla taşına

            evinin yanıbaşına

Naciyenin anası, Pandalın karısı

                                   Aça

 

nişanlarda,

düğünlerde hep vardı…

“geliriz, gelmemiyiz hiş” derdi

gitti, gelmedi

köyün nüfusu azalmadı

köy yukardan aşşa sayılsa

Aça’nın esamesi okunmazdı

rastgele birine sorulsa

yaşıyor mu, yoksa;

gerçek dünyaya götçümü diye

            teretdütde kalırdı

kimse kimseyi bu yüzden

                        ayıplamazdı

fırtına kopmadı,

şimşekler çakmadı

köpekler uzun uzun ulumadı

kamışlar arasından bakmadığını

kimse fark etmedi

            Elif’den başka

Elife de bir şeyler sormaz olmuştu Aça

 

ardından ağıtlar yakılmadı

ona değil,

            kendisine ağladı ağlayanlar

“Aça …….

sizlere ömür” denildi,

köyden haber soranlara

o kadar

bir hışırtı,

biraz yağmur,

            o da birkaç damla

Hakkın rahmetine kavuştu Aça

 

yapraklar hışırdadı,

ağaçlar sallandı,

yağmur çiseledi,

            yanar yaz ortasında

evinden ilk çıktığında

sal’landı

                        musalla taşında

Müslüğün kızı

Pandalın karısı

Naciyenin anası

                                   Aça

 

 

 

 

 

 

 

 

Musalla’nın karşısında

kamışların arasından görebildiği  kadardı

                        bütün dünyası

çeşmeden

dönerken

yere testisini, helkesini

koyup ta  dinlenen

Elif’e

bir de bazı talebelere

seslenirdi

küçüklere “Senget’de mi okuyon”

bana da

“-şey mi?.... len çocuk

            İzmir’de mi okuyon sen” derdi

                        her defasında

“-hı hı” derdim, yormamak adına

 “-Melidi görüsen bi çok selem et”

“-olur söylerin” derdim tabi

o zamanlar bilmesem de İzmiri

O’nun da Senirkent’i

gidip-gördüğünden,

İzmir’i bildiğinden değildi tabi

            Eşe Senirkent de gelindi,

Kabak Mevlüt İzmir’de işçi

yapraklar hışırdadı,

ağaçlar sallandı,

yağmur çiseledi,

            yanar yaz ortasında

sal’landı

musalla taşında

Kabak Melidin

Eşe’nin

Gülseren’in

            anaları Aça

 

dile gelse de konuşsalar

o gün musallada olanlar

kendinden başka herkesin

“kendilerine ağladığı”nı anlatırlar

koca köyden birkaç kişi sadece

evinden ilk çıktığın da

evinin yanıbaşındaki

            musalla taşına

            geldiğinde

dört kolluyla,

kul sayıldığında,

            birilerinin aklına geldiğinde

adam yerine koyulduğunda

eller üstünde tutulduğunda

                                   Aça

 

 

……..

hışırdamış yapraklar

sallamış ağaçlar

birkaç damla çiselemiş

                        o kadar

ağlamamışlar

ağıtlar yakmamışlar

ne fırtına, ne rüzgar

birkaç damla yağmur

                        o kadar

“Allah kurtardı” demişler

“başınız sağolsun” dememişler

diyecek birini bulamamışlar,

o gün fayda yokmuş,

            oğlandan kızdan gelinden

neden sonra duymuş, gelmiş, sahiplenmiş

kardeşi Elif, Aşşamelle’den

Naciye aldırmamış

            olup bitene

ardı-sıra bakakalmış mevtaya

kamışların ardına saklanmış Aça

 

o akşam örgülü yerine gelinmemiş

daha öncelerdeki gibi taa öte mallelerden

kap-kap yemeklerle birileri

rahmetliyle ilgili

     herkes bir şeyler anlatmamış yalan-yanlış,

rahmet okumamış

kimse dedi-kodu etmemiş ardından

mirası için kardeş kavgalarına tutuşulmamış

ne haftası,

ne kırkı,

ne elliikisi

ne sin kurbanı

ne mezar taşı!

de! ki yaşadı,

günahıyla-sevabıyla,

ağrısı-sızısıyla,

bir başına

zavallı Aça

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

kırk yılda bir gelirim köye

………

köyde ne hergele kalmış

ne hergele çobanı

Elif gelin olmuş,

iki çocuklu babası yaşında birine

Zedefçe merhum,

sizlere ömür

hergele çobanı Karasümbül’ün

karaörtü,

            “yerden evi[3]” virane

mezarlığın çelenleri tarumar,

tarumar

Pandalın gözarasında kamışlar

kamışları aralar

“İzmirde mi okuyodun len çocuk,

                                    sen” der

başımı sallar

“-hı hı” derim

gözlerim dolar

rahmet dilerim

kazara yanımda biri varsa

içeri kaçar

                                   Aça



[1] okucu: okuyan, oku dağıtan, düğün davetiyesi(peşkir vs) dağıtan kimse

[2] oku: okuntu: düğüne buyurun hediyesi, davetiye

[3] yerden ev: tol, altında samanlık, ahır gibi kısımları olmayan bir katlı zemin üzerine yapılmış, iptidai ev

( Aça başlıklı yazı İ.ÇELİKLİ tarafından 18.11.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.